Sayfa Yükleniyor...
İranlı iki kuzen Moin ve Behniya Mahbub. Onlar hayatlarının anlamı olan müziği özgürce çalabilmek için ülkelerini bırakıp Türkiye’ye gelerek İran müziği ile blues ritimlerini birleştirip kendi tarzlarını ortaya koydular
BURCU YANAR/RÖPORTAJ
İran hakkında bugüne kadar pek çok şey okumuş ve duymuşuzdur. Yasaklarıyla ve tarihteki en gizemli insanlardan biri olan Hasan Sabbah ile bilinen bir İslam ülkesi İran’da 1979 yılında yaşanan İslam Devrimi’nden beri şeriat kuralları geçerli. Yasaklarla dolu olan bu ülkede özgürlüklerinin ve hayallerinin peşinden gitmek amacıyla İzmir’e gelen iki genç var. Kimler mi? Onlar İranlı iki kuzen, Moin ve Behniya Mahbub. Ülkemizde duyduğumuz tüm göç hikayelerinin aksine onlarınki bir savaştan kaçış ya da iş bulmak için Türkiye’ye gelme hikayesi değil. Ülkelerinde yaşayamadıkları müzikal özgürlüğü elde edebilmek için yollara düşmüşler ve nihayetinde İran ve Fars ezgileri ile blues müziğini birleştirerek Persian Blues Cousins isimli gruplarını kurup İzmir’de muhteşem bir işe imza atmışlar. İkisi de tek kelime Türkçe bilmiyor ve buna rağmen iletişim konusunda pek de zorluk çekmemişler. Gelin bu iki kuzenin ilham veren ve yasaklara karşı çıkan hikayesini hep birlikte okuyalım.
Sevgili kuzenler, öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?
Moin Mahbub: Ben Moin. 28 yaşındayım. Bildiğiniz üzere Behniya ile kuzeniz. Biz neredeyse birlikte büyüdük. Uzun bir zaman önce bu işe başladık. Üniversitede psikoloji bölümünde okudum. Ben saksafon çalıyorum aynı zamanda da piyano ve bateri. Sonra Behniya ile beraber çalmaya karar verdik. Grubun ismini bulmak bizim için zor olmadı. Türkçe’de Fars- blues kuzenler anlamına gelen Persian Blues Cousins isimli grubumuzu kurduk. Farklı müzik türleri ve farklı enstrümanlarla da ilgileniyorum. Blues’ın dışnda soul ve country tarzı (ülke müziği) denilen jazz ve folk müzik (geleneksel) ile de ilgileniyorum. Türkiye’de bulunduğum iki sene içinde gençler ve yüksek kesim insanlardan oluşan çeşitli kitleler için müzik yaptım. Ben Türkiye’ye gelene kadar jazz müziği bilmiyordum. Biliyorum jazz müzik Türklere ait değil. Buraya gelince öğrendim ve çalmaya başladım. Türkiye’ye ilk geldiğimizde çalışmak ve para kazanmak zorundaydık bu yüzden de bir an önce çalmaya başladık. Müzik pratiği yapmak için bolca vaktimiz oldu.
Behniya Mahbub: Ben Behniya. Benim asıl işim aslında hep müzikti ama müzikle beraber bir sürü farklı iş yapmak zorunda kaldım. Elektrik ve elektronik mühendisiyim. Genelde binalardaki elektrik tesisat işlerini yapıyorduk. Bir dönem marangozluk da yaptım. İran’da iki sene orduda paralı asker olarak görev aldım. Tüm bu işleri yaparken tek amacım sadece para kazanmaktı. Yapmak istediğim tek şey her zaman müzikti. Ve sonrasında karşıma böyle bir fırsat çıkınca biraz para biriktirerek müzik yapmak için kuzenim ile birlikte Türkiye’ye geldim.
“TÜRK İNSANI İRAN MÜZİĞİNİ SEVDİ”
Aileleriniz sizi destekliyor mu?
Moin: Ailemizden destek görüyoruz. Ancak şuan maddi olarak destek almadan kendi kazandığımız para ile geçimimizi sağlıyoruz.
Neden jazz müzik diye sorsak?
Moin: Blues ve county çalmaya başladık çünkü teknik açıdan bizim için daha kolaydı. Burada fark ettik ki Türk insanı İran müziğini sevdi. Ve bizim için güzel bir yol oldu.
Adınızın anlamı nedir?
Moin: Benim ismim Farsça kökenli değil. Arapça bir isim. Yardımsever anlamına geliyor.
Behniya: Aslında bu biraz karışık ama en basit haliyle benimki de düzgün, iyi bir soya sahip olan anlamına geliyor.
Türkiye’ye neden ve nasıl geldiniz?
Moin: İki sene önce İran’dan Türkiye’ye geldik. Ben üniversiteden mezun olduktan sonra başkent Tahran’a taşınmaya karar vermiştim. Arkadaşlarımdan bir tanesi Ayvalık’ta bir Alman şirketinin çağrı merkezinde çalışmak üzere bir süre önce Türkiye’ye gelmişti. Ben ise sırf müzik yapabilmek için Tahran’a gitmek istiyordum. Türkiye’deki arkadaşım da neden şansını burada denemek istemiyorsun diye sordu. Ben de düşündüm ve dedim ki nasıl olsa her koşulda bulunduğum yerden taşınacağım burası neden Türkiye olmasın dedim. Ve Türkiye’ye geldim ama Ayvalık benim için biraz aldatıcı oldu diyebilirim. Ayvalığa gittiğimde yaz mevsimiydi ve ortam çok güzeldi. Bu sebeple burada yaşayabilirim diye düşündüm. Ayvalık’ta 10 gün kalıp ülkeme geri döndüm. Sonrasında İran’daki her şeyimi toplayarak Türkiye’ye yerleştim. Ancak geri döndüğümde yaz ayları bitmiş ve sonbahar gelmişti. Özellikle kış döneminde işler benim için çok daha zor bir hal almaya başladı. Çünkü çok soğuktu ve burada hiç kimse yaşamıyor gibiydi. Yazın kalabalığından eser yoktu. Korkmaya başladım ve burada yaşamanın iyi bir karar olmadığını düşünmeye başladım. Ayvalık’tan bu sebeple ayrıldım. Sonra İzmir’e geldim ve burada yaşamaya başladım.
Behniya: İran’da yüz bin nüfuslu küçük bir şehirde yaşıyorduk ve haliyle imkanlar çok kısıtlıydı. Benim Türkiye’ye gelme sebebim aslında üniversite okumaktı. Kuzenim Moin’e üniversiteler ile ilgili bir sürü soru sordum. Burada üniversite okurken aynı zamanda müzik yapabilmeyi de çok istiyordum. Bizim ülkemizde mekanlarda canlı müzik çalmak neredeyse yasak. Bu da bizim için bir engel teşkil ediyordu. Tam olarak da yasak diyemem aslında ama kamusal bir alanda müzik yapabilmek için her seferinde izin almak zorundaydık. Örneğin her gece çalmak istiyorsak her gece için ayrı bir izin almamız gerekiyordu. Bu da işleri fazlasıyla zora sokuyordu. Türkiye ile İran’ı kıyaslarsak burada oldukça özgürüz. Ben her zaman Moin ile birlikte çalabileceğimizi düşünürdüm ve o da burada beraber çalarsak kendimizi daha iyi geliştirebileceğimizi söyleyince ben de Türkiye’ye gelme kararı aldım ve buraya geldim.
“İLK KEZ 17 YAŞINDA BATERİ GÖRDÜM”
Müzikle kaç yaşında ilgilenmeye başladınız?
Moin: İlk olarak 17 yaşında müzikle ilgilenmeye başladım. Ailemde herkes sanata ilgilidir ancak aktif olarak bir sanat dalı ile ilgilenen kimse yok. İlk gençlik yıllarımda sporla ilgileniyordum. Özellikle de basketbol oynuyordum. Sırtımdan sakatlanınca bırakmak zorunda kaldım. Yaşadığım şehirde bize yakın olan bir tepe vardı. Arkadaşlarımla birlikte hobi olarak haftada birkaç gün orada doğa yürüyüşleri yapardık. Bir gün hava çok yağmurluydu bizde ormana gitmek yerine bir arkadaşımızın evine gittik. 17 yaşındaydım ve hayatımda ilk kez arkadaşımın evinde bateri görüyordum. Bateriyi görünce ilgimi çekti ve çalmaya çalıştım. Bundan bir sene sonra da 18 yaşındayken kendi baterimi aldım.
İran müziğini jazz ve blues olarak çalma fikri nereden aklınıza geldi?
Moin: İran müziği maneviyat açısından Türk müziğine çok benziyor. Biz de eski İran müziğinin tekniğini biraz değiştirerek çalmak istedik. Melodileri koruyarak bazı ayarlamalar yapmaya çalıştık. Bu açıdan bakarsak blues parçalara İran müziğini getirmedik, İran müziğini blues ritimleriyle çalmaya başladık.
Gelecek için planlarınız var mı, hep Türkiye’de mi kalmak istiyorsunuz?
Moin: Burada en önemli şey ikimizin hedeflerinin farklı oluşu. Bu da gösteriyor ki grup sonsuza kadar devam etmeyecek. Kendi adıma konuşacak olursam; klasik İran müziği ile ilgileniyorum. Bir İranlı olarak her zaman da İran müziği yapmak istiyorum. Türkiye’de kalmayacağım. Muhtemelen başka bir ülkeye gitmiş olacağım. Fakat gideceğim ülke Avrupa ya da Amerika’da olmayacak. Belki Uzak Doğu olabilir diye düşünüyorum. Orada kendi parçalarımı yazıp bestelemek istiyorum.
Behniya: Öncelikle üniversitede müzik eğitimi almak ve sonrasında isim yapmış bir grupta olup konserler vermek istiyorum. Fakat bunun nerede olacağını ben de henüz bilmiyorum.
Türkiye’yi ve Türk insanlarını nasıl buldunuz peki?
Moin: Tabi ki ailemizi ve ülkemizi özlüyoruz ama Türk insanı çok dost canlısı ve misafirperver. Gerçekten çok muhteşem insanlar. Ayrıca yardımseverler. Bize burada kendimizi hiç yabancı gibi hissettirmediler. Bu resmen bizim açımızdan mucizevi bir şeydi.
Behniya: ben de aynı şeyleri düşünüyorum. Hepiniz harika insanlarsınız.
Türkiye’ye geleli uzun bir zaman olmuş bu sürede hiç mi Türkçe öğrenemediniz?
Moin: Doğruyu söylemek gerekirse Türkçe çok zor bir dil ve açıkçası bizde bu konuda çok tembel insanlarız. Türkiye’ye geleli neredeyse iki seneyi geçti ama hala Türkçe konuşamıyoruz. Bunun bir diğer sebebi de Türkçe’ye neredeyse hiç ihtiyacımız olmadı diyebilirim. Etrafımızda az ya da çok sürekli İngilizce bilen birileri vardı. En olmadı hiç kimse İngilizce konuşamasa bile ben müzisyen bir insanım ve kendimi müzikle anlatabilirim.
Peki İzmir’de yani Porsuk’ta çalmaya nasıl başladınız?
Başka bir mekanda çalışan İranlı bir arkadaşımız vardı o da bize jazz ve blues müziği için Alsancak’ta tek mekan olan Porsuk’u tavsiye etti. Sonrasında buranın sahiplerinden biri olan Mesut ile tanıştık ve burada kendi müziğimizi çalmaya başladık.
Haber Merkezi