- Gündem
- 14.05.2025 19:07
DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun işçi yerine işi koruyan bir kanun olduğunu belirterek, İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanının bağımsız olmamasını eleştirdi
ESLEM TÜRKOĞLU-ÖZEL HABER
İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) her ay açıkladığı rapora göre İzmir’de temmuz ayında 7 işçi hayatını kaybetti. Raporla ilgili DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanının bağımsız olmamasını eleştirerek şunları söyledi: “İşin sağlığını ve güvenliğini düşünen bir kanunun olduğu, işçi sağlığı ve güvenliği uzmanlarının patronlar tarafından belirlendiği ve onlara tabi olarak maaşını patrondan aldığı bir yerde uzmanın iş sağlığı ve güvenliğini tesis etmesi uygun olmayacaktır.”
İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ
Sarı, iş cinayetlerinin durmadan devam ettiğini söyleyerek, “6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu çıktığı günden beri iş cinayetlerinin her geçen gün katlanarak büyüdüğü İSİG raporlarıyla tüm kamuoyuyla paylaşılıyor. Kanunun adının İş Sağlığı ve Güvenliği olması, işin sağlığını ve güvenliğini düşünüyor olmasından dolayı. Daha önce İş Sağlığı ve Güvenliği, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğiydi. Sonra 6331 ile İş Sağlığı ve İş Güvenliği oldu. Patronlar, kapitalistler, para babaları işin sağlığını ve işin güvenliğini düşündüklerinden dolayı hiçbir önlem almadan özellikle merdiven altı dediğimiz tersaneler, organize sanayi bölgeleri yerlerde işçi sağlığı ve güvenliğine önem vermeden birçok işçiyi çalıştırarak iş cinayetine çanak tutuyorlar. 2022’nin ilk yedi ayında İstanbul’da 136, Antalya’da ve İzmir’de 38 işçi hayatını kaybetti. Sadece temmuzda İzmir’de 7, Mersin’de 10, İstanbul’da 9, Samsun’da 9, Konya’da 7, Antalya’da 8 işçi cinayeti yaşandı. Kısaca baktığımızda temmuzda yaşamını yitiren işçinin 17’ si çocuk 6’sı mülteci/göçmen. Özellikle göçmen işçilerle ilgili bu ülkede yanlış bir algı ve bir düşmanlık var. Ama biz her insanın çalışma hakkının olduğunu düşünüyoruz” her insanın çalışma hakkının olduğunu da belirtti.
TEKRAR MECLİSE GETİRİLMELİ
“İş sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadığı, kayıtlı işçi sayısı artırılmadığı, çalışma hakkı olan herkesin çalıştığı ortamlar iyileştirilmediği sürece biz bu iş cinayetlerini her gün her ay raporlayarak gündemde tutmaya çalışacağız” diyen Sarı, sözlerine şöyle devam etti: “Biz İş Sağlığı ve İş Güvenliği kanununun tekrar meclise getirilerek yenilenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yoksa her gün yüzlerce, onlarca arkadaşımızı iş cinayetlerine kurban vermeye devam edeceğiz. İş kazası adı altında sömürü çarkının arasında her geçen gün işçiler ölüyor. Sessiz kalmak cinayete ortak olmak diyoruz ama hala koşullar bir türlü düzeltilmiyor.”
UZMANLAR BAĞIMSIZ OLMALI
Organize sanayi ve iş alanlarında hiçbir denetim olmadığına değinen Sarı, “Organize sanayi ve iş alanları, işçi kenti olmasından kaynaklı büyük bir yer olmasına rağmen hiçbir denetimin hiçbir iş sağlığı ve güvenliği koşullarının uygulanmadığı yerler. Gündemde bir asbestli gemi sökümü var ve bu Aliağa’da olacak. Orada gemi söküm işçilerinin hem zor koşullarda hem düşük ücrette çalıştırıldığı biliniyor. Sadece Brezilya’dan gelen Sao Paulo gemisinden bahsetmiyorum. Çeşitli gemilerin sökülmesinde işçiler asbeste maruz kalarak yaşamlarının en güzel yıllarını bu zor koşullarda çalışarak geçiriyor. İşçiler hayatlarından bu tür işler için 20-25 yıllarını vererek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu iş cinayetlerinin çalışma koşullarının çok acilen TBMM’de karara varılarak ve gerçekten işçileri koruyacak, maden işçileri de dahil olmak üzere birçok önlemin alınacağı şekilde olmalıdır. Her şeyde devletin patronlara işsizlik sigortası da dahil olmak üzere teşvik ve katkı sunduğu bir ülkede işçiler için iş güvenliğini alabilecek ortamların yaratılması bizce çok basit. Ama işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanları patronların elinde yani bir işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanını bir işyeri kimi, nereden alacağını kendi belirliyor. Kendisinin belirlediği bir uzmanın o iş yeriyle ilgili aykırı bir rapor tutması mümkün değil. Bu ölümlerin, cinayetlerin önüne geçebilmek için işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanlarının tam bağımsız devlet ve sendikalar tarafından denetlenebilecek bağımsız kurum olması gerekir. Kimseye bağlı olmadan çalışan iş sağlığı ve iş güvenliği uzmanları olmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ücretleri ve maaşları toplanan havuzdan (işsizlik sigortası gibi bir havuz oluşturulup) ödenirse direkt hükümete ve sendikalara bağlı bir şekilde çalışırsa uzmanların, en azından patronlarının korkusu olmadan gerekli önlem ve tedbirleri alacağını düşünüyoruz. Böyle bir iklim içerisinde işin sağlığını ve güvenliğini düşünen bir kanunun olduğu, işçi sağlığı ve güvenliği uzmanlarının patronlar tarafından belirlendiği ve onlara tabi olarak maaşını patrondan aldığı bir yerde uzmanın iş sağlığı ve güvenliğini tesis etmesi uygun olmayacaktır. Bu da sadece yasada göstermelik bir hale dönüşecektir ve bu iş kazaları, cinayetleri devam edecektir diye düşünüyoruz” sözleriyle mevcut kanunun ve sistemin değişmediği sürece iş cinayetlerinin devam edeceğini vurguladı.
BİZİM GÖZÜMÜZDE İNSAN
Son olarak bugün çalışan kesimin yüzde 14’ü sendikalı olduğunu söyleyen Sarı. Şu ifadeleri kullandı: “Sendikalı örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmadığı sürece kayıt dışılık, iş cinayetleri buna benzer hukuksal olmayan, antidemokratik tüm yasalar işyerinde uygulanıyor. Sendikal olan bir yerde en azından kısmi ve ismi de olsa görünen bir tehlike oradaki sendikayı temsil eden arkadaşların, şubelerin, şube başkanlarının, yöneticilerin müdahalesiyle engelleniyor. Bu birçok iş kazasının önüne geçmek anlamına geliyor. Ama kayıt dışı, sigortasız, sendikasız işyerlerine baktığımızda kişiler en düşük ücret olan asgari ücreti bile kaybetmemek adına patronlarının vermiş olduğu talimatı yerine getirmediğinde kıdemsiz, ihbarsız işten çıkartılıyor. Her iki korku arasına sıkışan emekçiler doğal olarak verilen görev her ne kadar kabul edilebilir olamasa da yapmak zorunda kalıyorlar ve sonucu her ay iş cinayetlerine yansıyor. İş cinayetleri onların gözünde rakam bizim gözümüzde insan, işçi ve emekçiler olarak tarihe bir not olarak geçiyor.”