İzmir’de tek bir sorun yok

Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, İzmir’de kentsel dönüşümden, yeni kent merkezine, oradan da Körfez Geçiş Köprüsü’ne kadar birçok sorunun olduğunu söyledi

  • Oluşturulma Tarihi : 19.08.2016 07:05
  • Güncelleme Tarihi : 19.08.2016 07:05
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
İzmir’de tek bir sorun yok haberinin görseli

ÖZKAN PEKÇALIŞKAN-ÖZEL HABER

Kentler gelişmeye ve yenilenmeye devam ediyor. Türkiye’de ve İzmir’de en önemli sorunların başında kentsel dönüşüm problemi karşımıza çıkıyor.

İzmir’de kentsel dönüşümün haricinde daha ciddi sorunların da olduğun belirten Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, İzmir’de tek bir sorun olduğunu söylemenin zor olduğunu söyledi.

GENEL BİR SORUN VAR

İzmir’in projeleri ile ilgili görüşlerini açıklayan Alpaslan, İzmir’de kentsel dönüşümde sorunlar olduğu, Türkiye’nin her yerinde ilerlediği ama İzmir’de ilerlemediği görüşüne katılmadığını belirterek, “Çünkü İstanbul’da ve diğer yerlerde de kentsel dönüşüm adı altında yapılanların çok ciddi sorunlar barındırdığını ve çok ciddi eleştirilere konu olduğu biliniyor. Hala da tartışılmaya devam ediliyor. Aslında kentsel dönüşüm kavramının ülkemize gelişinde ve anlamlandırılmasında genel bir sorun var. Aslında Türkiye’de bir kentsel dönüşümden söz edemeyiz. Kentsel dönüşüm kanunumuz ya da altını dolduracak bir yapılanmamız yok. Sadece afet riski altındaki alanların yenilenmesi bağlamında bir kanun çıkartıldı ve o anlamda bu gelişmeler yaşanıyor” diye konuştu.

KENTSEL DÖNÜŞÜM FARKLI ALGILANIYOR

Alpaslan, Avrupa’daki örneklerine bakıldığında kentsel dönüşümün çok daha farklı olduğunu görmenin mümkün olduğuna değinerek, “Kentsel dönüşüm, ciddi bir bölgenin fiziki ya da mimari anlamda yenilenmesi değildir. Aynı zamanda ekonomik ve işlevsel anlamda da yenilenmesidir. Yani büyük bir alanın ciddi bir araştırma sürecinden sonra sosyolojik, ekonomik, psikolojik, vb. gibi bir dolu yönden araştırılmalarına ardından bir projenin geliştirilmesi ve elde edilen projeyle birlikte o alana eski değerlerin muhafaza edilerek yeni değerlerin katılmasıdır. Bu değerlerden de bütün ekonomik ve sosyal skaladan herkesin yararına olacak şeyleri orada bulmasıdır. Dünya ölçeğinde bunların çok sağlam kentsel dönüşüm süreçleri olduğunu takip ediyoruz. Türkiye’de ise genelde kentin çöküntü bölgesi, ekonomik olarak çok gelişmemiş alanlardaki bölgelerin kamu ya da kamu-özel işbirliğiyle ele alınıyor. Genelde orada yaşayanların uzaklaştırılıp, oraya daha farklı gelir ve sosyal grubun getirilmesi şeklinde yapılıyor. Orada yaşayan insanların ihtiyaçlarını ve olanaklarını göz ardı edip, o insanları başka yere gitmelerini söylemek doğru değildir. İstanbul’da da sıklıkla bu sorunla karşılaştık. Sulukule buna örnektir” şeklinde konuştu.

KENTSEL DÖNÜŞÜMDE NADİR BAŞARILI ÖRNEKLER VAR

Parsel başında birtakım inşaatlara kentsel dönüşüm demeye başladıklarını ifade eden Alpaslan, “Bu da aslında çok garip bir tutumdur. Sokak dokusu içinde bir yapı yıkılıyor ve yerine birkaç kat yükselen yeni bir yapı inşa ediliyor. Buna da kentsel dönüşüm diyoruz. Öncelikle bu çok yanlış bir kere bu durumun kentsel bir etkisi yok. Açıkçası ekonomik, sosyal, kültürel bir dönüşüm de sağlamıyor. Sadece malzeme ve yapı sistemi yenileniyor. Böyle şeylere de dönüşüm diyoruz. Bu çok yanlıştır. Özetle, ülkemizde kentsel dönüşüm olarak tarif ettiğimiz pratiklerin tekrardan ciddi bir şekilde düşünülüp, ele alınması geliyor. Nadiren başarılı örnekler bulabileceğimizi düşünüyorum ama aklıma da hiçbir örnek gelmiyor. Belki de çok daha insancıl dönüşümler olmuştur. İstanbul’la kıyaslarsak İzmir’de o kadar hızlı bir dönüşüm gündemde olmadığını söyleyebiliriz. Bundan çok şikâyetçi de değilim. İstanbul’da olduğu gibi olacaksa zaten istemeyiz. Ancak doğrusunu siz yapın eleştirileri de haklıdır. Eleştiriyi o anlamda alırsak ona hak veririm. İzmir’de olumlu örnek sunma bağlamında geç kalındığı eleştirisine katılırım” ifadelerini kullandı.

RANT BÖLÜŞTÜRÜLMELİ

Rant, bir değer üretimi olduğunu ve kentsel mekanda her zaman bu olacağı için bunun önüne kimsenin geçemeyeceğini belirten Alpaslan, “Aslında sorun rant olması değil, rantın nasıl bölüşüldüğü ve nasıl yaratıldığıdır. Eğer rantı belli bir kişinin ya da grubun lehine olacak şekilde üretirseniz, o rantın paylaşımı tüm kamuya yayılmazsa orada ciddi sorun var demektir. Mimarlar Odası olarak ranta karşı değiliz ama rantın yanlış üretimine ve yanlış paylaştırılmasına karşıyız. Belli zümrelere odaklanmasına karşıyız. Liman arkası yani Bayraklı bölgesindeki yapılaşmaya dair aslında belediye 2000’li yılların başında önemli ve doğru bir yol aldı. Bu alanı yeni kent merkezi olarak ilan etti ve bir yarışma yoluyla öneri elde etti. Bunu geliştirme yolunda da kendine yol haritası çizdi. Ancak süreç içinde başka bir yol izlendi. Sorunlar da artarak gündeme gelmeye başladı. Öncelikle oradaki yüksek yapılaşmanın doğru olup olmadığı en önemli sorunlardan biriydi. Çünkü oranın zemininin yüksek yapılaşmaya ne kadar uygun olup olmadığı hala tartışılıyor. Sonrasında yüksek yapılaşmayı kaldıracak bir altyapıya sahip olup olmadığı da en önemli sorunlardandı. Şu an bile çok ciddi trafik sorunu yaşayan bölgeye bahsedilen yatırımlar tamamlandığında büyükşehir nasıl bir trafik öngörüsünde bulunuyor? Doğrusu bilmiyoruz. Açıkçası ciddi bir toplu ulaşım projesi yapılmaz ve geliştirilmezse bölgenin trafiği hakkında endişeliyim. Zaten geliştirilmezse içinden çıkılabileceğini de düşünmüyorum. Sonuncusu ise hala devam eden mahkemeler ve sorunların neler olduğu. Her zaman üst ölçekli plan kararlarına uyulmasından yanayız. Plan kararlarının da üst ölçekli verilmesinden yanayız. Genel olarak bir bölgenin nasıl gelişeceğine dair çok kapsamlı şehircilik bilimine ve ilkelerine sadık bir çalışma yaparsanız ve daha alt ölçeklerde belli kararlar verirsiniz. Ondan sonra bu kararlar teker teker delinmeye başlarsa, sorunlar çıkmaya başlar. İzmir’de genellikle yaşadığımızda ne yazık ki budur” dedi.

SOSYAL DONATILAR OLMAYAN YERLERDE SIKINTILAR ÇIKAR

Alpaslan, bir yerin ticaret alanı olarak ilan edildiğinde oradaki mal sahibinin birtakım yöntemlerle ticareti konuta çevirebildiğini belirterek, “Bu sorunla sıklıkla karşılaşıyoruz. Bunlar sorunlu konular çünkü rantın haksız bir şekilde yaratılmasına neden oluyor. Sonrasında da altyapısal çok ciddi sorunlara yol açıyor. Bir yeri kent merkezi ya da ticaret alanı diye ilan ederseniz, onun eğitim donatısı, yeşil alan, otopark donatıları gibi bir sürü şey farklı olur. Ticaret alanını da konutlaştırırsanız bu seferde konutun ihtiyaç duyduğu sosyal donatıları yapmadığınız için çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkmaya başlar. Bu çok temel ve basit bir şehircilik ilkesidir. Ancak İzmir’de bu sorunla çok sıklıkla karşılaşıyoruz. Genel plan kararına uymayan, tekil ölçekte işlev ve yükseklik değişikliği gibi kararlar çok alınıyor. Bunun yanlış olduğunu düşünüyor ve gerekli itirazlarımızı hukuki yoldan sürdürüyoruz” diye konuştu.

ACİL SORUN; KENT İÇİ TOPLU ULAŞIM SORUNUDUR

Körfez Geçiş Projesi gibiciddi maliyetleri olan ve kente ciddi etkileri olacak projelerin öz hazırlıklarının yapılarak, çok ciddi tartışılması gerektiğinin altını çizen Alpaslan, “Proje eğer doğru bulunursa da üst ölçekli planlara işlenmesi gerekiyor. Körfez Geçiş Projesi, çok yanlış bir proje ve birçok yanlışlığı var. Bu konu hakkında basın açıklaması da yaptık. SİT alanlarına çok ciddi zarar verecek. İnciraltı tarımsal bölgesi için de art niyetli projeler dillendiriliyor. Doğruluğunu bilmek mümkün değil ama şüpheleniyoruz. Diğer tarafta Gediz sulak alanları, Kuş Cenneti’ne çok yakın ve SİT alanına çıkıyor. Diğer negatif etkisi de körfeze olacak. Körfezin zaten akıntı sorunu var ve sürekli süpürülmesi gerekiyor. Köprü ayakları ve aşağıya konulacak tünel körfezi olumsuz etkileyecek. Planlama açısından da bakıldığında 3 milyar lira ya da 5 milyar lira gibi paralar konuşuluyor. İşin inşa aşamasında ise maliyetlerin artacağını ve 6-7 milyar lirayı bulacağı da söyleniyor. Yayınladığımız görüşte, bu kadar ciddi paralarla İzmir’in toplu taşıma sorununu ciddi oranda çözülebilir. Birçok metro ağları inşa edilebilir. Buca, Narlıdere ve Otogar’a bile metro götürülebilir. Bir sürü deniz taşıtı da alınıp, ulaşım sorunu çözülür. Kentin asıl acil sorunu kent içindeki toplu ulaşım sorunun çözülmesidir. Oldukça üzülüyorum. Ancak bu proje yerine kentin acil ihtiyaçları için bütün itirazlarımızı yapacağız” şeklinde konuştu.

İNŞAAT SÜRECİNDE SÜREKLİ DEĞİŞEN BİR PROJE NE KADAR SAĞLIKLI OLUR?

Karşıyaka’ya ve Konak tramvayları gibi toplu ulaşım projelerinin karşı çıkılacak bir şey olmadığını belirten Alpaslan, “Çağdaş Avrupa kentlerinde de bu durum söz konusudur. İzmir’de de geç kalınmasına rağmen yapılmasını doğru olduğunu söyleyebiliriz. Ancak belediye bu projeleri inşa ve planlama sürecini çok iyi yönetmedi. İlk planlama aşaması kentlilere kapalı olarak sürdürüldü. Hatta bugün bile tramvay duraklarını ve güzergahını kentliler olarak bilmiyoruz. Bu sağlıklı bir süreç değil. Belediye büyük ölçekli projeleri daha ortak katılıma açık, herkesin fikirlerini, düşüncelerini söylediği platformda geliştirmesi daha doğru olur. Bunu yaptığı projeler de var. Tramvay projesinde bu çok aksadı. Denize paralel olan ve kıyıdan giden bir güzergahın kentin trafik sorununa ne ölçüde olumlu yansımalarının olacağı belirsizliğini koruyor. Konuyla ilgili şüphelerimiz var. Ağaçlara karşı gösterilen tutumun çok yanlış olduğunu düşünüyoruz. Belediye son zamanlarda yükselen bir şekilde kentteki ağaçlara özen göstermemeye başladı. Sürekli ağaçlar kesiliyor ve itiraz ettiğimizde de değerli ağaçlar değil diye gayri ciddi yanıtlar alıyoruz. Sürekli ağaçların taşındığından bahsediliyor ama uzmanlara sorduğumuzda o büyüklükteki ağaçların çok mümkün olmadığını öğreniyoruz. Bu inşaatlar sırasında hem Karşıyaka’da hem de Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda çok ciddi ağaç kıyımı olduğunu biliyoruz. Bu da projenin diğer sorunlu kısımları arasında yer alıyor. Zaten projeyi açıp görmediğimiz için ne olacağı, nerede biteceği yönünde bir bilgi yok. İnşaat sürecinde bu kadar çok değişen bir projenin ne kadar sağlıklı olduğu da soru işareti oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

KÜLTÜRPARK KORUNMALI

Kültürpark’ın İzmir ve Türkiye tarihi için çok önemli olduğuna değinen Alpaslan, “Kültürpark, İzmir için hem tarihi hem de doğal olarak tescilli ve koruma altına alınmış bir alandır. Fuar fonksiyonu kalktıktan sonra Kültürpark’ın nasıl yaşamını sürdüreceği tartışılmaya başlandı. Belediye tarafından katılımlı toplantılar geçekleştirildi ve herkes düşüncelerini açıkladı. Süreç bir süre sonra kesintiye uğradıktan sonra belediye projesini tanıttı. Sundukları projeyi de geliştirme, eleştiri gibi bir şey beklenmedi ve yapılacağı yönünde bir duruş sergilendi. Kesinlikle ağaçların kesilmemesine ve taşınmasına karşıyız. Kültürpark gibi belleğe girmiş bir yer için proje geliştirecekseniz, ağaçlar dikkate alınarak geliştirilir. Proje yapıldıktan sonra denk gelen ağaçları keseceğiz ya da taşıyacağız denilemez. Bir diğer sorun ise geçici olarak konulan hangarların kaldırılacak olmasıydı. Kaldırılan hangar alanlarının da ağaçlandırılmasını istiyorduk. Belediye ise, sergi salonu adı altında oldukça büyük metrekarede sergi salonundan ziyade kongre merkezi yapmak istiyor. Buna karşı çıkıyoruz. En ana noktalarımız bunlar ve daha bir sürü sorunlu alanları var” diye konuştu.

İZMİR’DE TEK BİR SORUNU İŞARET ETMEK ZOR

Alpaslan, İzmir’in en önemli sorunu olarak tek bir şeyi işaret etmenin çok zor olduğunu ifade ederek, “O kadar yoğun bir gündemimiz var ki? Çok sayıda sorun var ve birini ön plana çıkarmak çok doğru olmayabilir. Konuştukça ortaya çıkıyor. Ancak son zamanlarda acil gündem olan Kordon meselesi oldu. Kordon’un 10 metreye kadar yükselecek olması çok ciddi bir sorun olacak. Kentin en önemli mimari sorununa dikkat çekmeye çalışıyoruz. Ona dâhil uyarılarımızı yapıyoruz. Kordon’da yapıların süreç içerisinde 7-10 metre arası yükselmesiyle kent tehlike altına girdi. Rüzgârın arkaya geçememesi, güneşin ara ve arka mekanlara yeterince girememesi zaten ciddi bir sorundu ve şimdi bu sorun daha da artacak. Bu somut durum da İTO’nun yeni binasıyla pratiğe geçmiş olacak. İTO sitesinde paylaştığı fotoğraflara göre normal apartman dokusundan yaklaşık 10 metre daha üstünde durduğu görünüyor. Bunun olmaması gerekiyor. Her zaman apartmanlaşma dönemini pişmanlıkla anarız. Aslında Osmanlı Dönemi’nden 2 katlı çok nitelikli dokusu vardı. Çok büyük kısmını yangında kaybettik. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde de küçük katlı çok nitelikli binalar da yapıldı. Ancak 60-70’le birlikte apartman furyası ortaya çıktı ve bütün nitelikli yapılarımızı çok nitelikli diyemeyeceğimiz 8 katlı binalarla değiştirdik. Bunu her zaman pişmanlıkla anarız. Karşımızdaki Sakız Adası’nın kordonuyla, burayı karşılaştırdığınızda aradaki farkı göreceksiniz. O 2 katlı yapıları görünce aslında ne kaybettiğimizi daha iyi anlıyoruz. Koruyamadığımız durumu daha da yükseltiyoruz. Eğer önlem alınamazsa bugünleri de pişmanlıkla anacağız. Bu yanlışlık için belediyeyi sürekli uyarıyoruz. Bu yanlıştan dönmek için yol da gösteriyoruz. Sadece plan kararlarına maksimum yükseklik kararı koyarak sorun çözülebilir. 24.80 olarak sınır koyulduğunda hiçbir sorun kalmayacak. Konak Belediyesi bunu kabul etti ama Büyükşehir Belediyesi kabul etmedi ve yükselmeye göz yummuş durumda. Sorumlu Büyükşehir Belediyesi ve sorunu düzeltmek elinde iken düzeltmiyor. Büyükşehir, bakanlığın kararını uyguladıkları yönünde açıklama yaptı ama bu doğru değil. Bakanlığın kararında kat yükseklikleri artacak diye kararı var ancak maksimum yükseklik konarak bu durum çözülebilir. Belediyenin tavrını anlamakta güçlük çekiyorum. Belediyenin sorumluluk alması ve bunu durdurması gerekiyor” ifadelerini kullandı.