Sayfa Yükleniyor...
Kültürel Miras Araştırmacısı ve Avrasya Sirki’nin kurucusu Servet Yalçın, İzmir’de kurmuş olduğu Avrasya Gösteri Sanatları Derneği ile İzmir’i bir sirkler şehri haline getirmeyi hedefliyor
BURCU YANAR/RÖPORTAJ
Dünya’nın birçok ülkesini ve Türkiye’nin tamamını gezerek gösterilen düzenleyen Kültürel Miras Araştırmacısı aynı zamanda Avrasya Sirki’nin kurucusu Servet Yalçın, sirk kültürünün doğduğu bu topraklarda bu kültürel mirasın yeniden canlandırılması için çalışmalar yapmaya devam ediyor. Avrasya Gösteri Sanatları Derneği’ni İzmir’de kuran Yalçın, 1938’li yıllardan bu yana hiç kesintisiz olarak her yıl sirklerin geldiği tek şehir olan İzmir’i sirk sanatlarının Türkiye’deki merkezi yapmaya aday olduklarını da müjdeledi. Ege Bölgesi ve İzmir’in aydınlanmanın merkezi olduğunu belirten Yalçın, “Bu konuda bu nehire bir damla su olabilirsek ne mutlu bize” diyerek sirkler hakkında yanlış bilinenleri, sirk sanatlarının tarihini ve bu konudaki planlarını gazetemize anlattı.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz, Servet Yalçın kimdir?
Gösteri sanatları alanındaki sirk sanatının tarihsel sürecini ve gelişimini uzun zamandır araştırmaya çalışıyorum. Aslen tiyatro oyuncusu ve yönetmeniyim. Aynı zamanda Türkiye’deki ilk sirk olan ve bu yıl 20. Yılını kutladığımız Avrasya Sirki’nin de kurucusuyum. Avrasya Sirki olarak, kuruluşumuzdan bu yana Türkiye’yi temsilen her yaz farklı bir ülkede gösteriler yapıyoruz. Kış dönemi boyunca da başta büyükşehirler olmak üzere tüm Türkiye’de gösterilerimiz çadırlarda ya da farklı alanlarda devam ediyor.
Sirk kurmak nereden aklınıza geldi?
Sirk kurmak tabi ki komplike bir durum. Ben kuracağım deyince yapılabilecek bir şey değil. Biz de bu işe “Hadi bir sirk kuralım” diye başlamadık. Bu yıl itibariyle sanat hayatımda 33. yılıma giriyorum. Neredeyse çocukluğumdan bu yana hem tiyatro, hem sirk hem de sirklerin öncülüğü olan cambazhanelerde geçen bir ömür düşünün. Çeyrek asırdan fazla bir emek süreci bu. Sirk ise, bu sürecin sonunda yavaş yavaş, adım adım kuruldu. 1990’lı yılların başlarında bir çadırımız bile yoktu. Çadırsız bir şekilde, sadece performans sanatları ile ilgileniyorduk. Bu gösterilerimizle birçok uluslararası festivale katıldık. Anadolu’nun özgün seyirlik geleneği olan sirk performanslarını sözlü geleneğin bir türü olan masallarla birleştirerek anlatıyorduk. Yani insanlara Anadolu masalları anlatıyorduk. Avrupa’da bu çok ilgi görüyordu. Türkiye’de ise ne yazık ki anlaşılamıyordu. Bu yüzden burada icra etme imkânımız neredeyse yok gibiydi. Çünkü tiyatro desen tiyatroya benzemiyor, sirk desen onların anladığı aslanların, kaplanların, fillerin olduğu sirklere benzemiyor. 1999 yılına geldiğimizde yine farklı ülkelerden katılan arkadaşlarımızın da olduğu bir kumpanya ile Türkiye’de gösteri yaparken daha önce Londra’da bir sirkte hava gösterileri ve ip cambazlığı yapan Ruth Salama isimli bir sanatçı arkadaşımızın önerisiyle küçükte olsa bir klasik sirk kurma kararı aldık. Dolayısıyla 2000’lerin başlarından itibaren o zamanki ismi Anadolu Sirk Tiyatrosu olan, küçük bir aile sirki kurduk. 2000’li yılların ortalarında bu sirk uluslararası standartlara ulaşarak, Avrasya Sirki ismini aldı. Hatta daha sonra Avrasya Sirki aynı anda birkaç ayrı büyük çadırla gösteriler yapan devasa bir organizasyona dönüştü. 2007 yılında Avrupa’nın en büyük sirk çadırını kurduk ve bir televizyon kanalında bir yarışma programı ile sirk sanatlarını gündeme getirmeye çalıştık. 2009 yılı itibarı ile Kültür Bakanlığı’na yaptığımız müracaatlarla Avrupa’da olduğu gibi, sirk sanatlarının kültürel miras kapsamına alınması doğrultusunda çalışmalar başlattık. Yaklaşık 10 yıldır bunun üzerine çalışıyoruz ve bu ülkenin 4 bin yıllık kadim bir kültürü olan sirk sanatlarını dünyanın ortak kültür mirası “temsili listesine” aldırmak için mücadele etmek adına İzmir merkezli olan Avrasya Gösteri Sanatları Derneği’ni kurduk. Bu derneğin sloganını ise ‘Herkes İçin Sanat’ olarak belirledik ve bu şiar ile hareket etmeye çalışacağız.
Başta İzmir Valiliğimiz ve Büyükşehir Belediye Başkanlığımız olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlarla iş birliği içerisinde sanatı insanların üstünde bir yerde olmaktan çıkartıp herkesin kendisini geliştirmek için icra edebileceği bir alana çekeceğiz. Sirk sanatları çocukların oyunu ile başlar. Çocuklara tıpkı masallar gibi onları motive edecek, onları hayatta tutacak ve onları internet, televizyon, bilgisayar gibi bağımlılıklardan kurtarıp fiziksel ve psikolojik gelişimlerine katkı sağlayacak bir pedagojik formasyon içeriyor. Çocukların evdeki üç tane portakal ile hokkabazlık yaptığını düşünün. Çocukların beyninin sağ ve sol tarafta bulunan iki lobunu da aynı anda kullanabilme becerisine dayalı olan sirk performanslarını, birebir kendisi bir oyun olarak icra etmeye başladığını düşünün. Nasıl farklı bir nesil ile karşı karşıya kalırız değil mi?
Siz nasıl bir çocuktunuz, aileniz mi sizi sanata yönlendirdi?
Benim çocukluğum 1970’li yıllara tekabül ediyor. O yıllarda İzmir, Ege’nin kültür başkenti niteliğindeydi. Dolayısıyla ben de Egeli bir insan olarak, İzmir Fuarına her yıl gelen sirkler ve cambazhaneler çok ilgimi çekiyordu. 1986-87 yıllarında Dünyanın en büyük sirklerinden olan Medrano Sirki’ne katılma imkanım oldu. Artık büyümüştüm ve sirki merak ediyordum. Bu yolculuğum neticesinde, daha o zamanlarda, bir gün ileride Türkiye’nin ilk sirkini kurmaya karar vermiştim. Fakat bu konudaki somut adımları, az önce de anlattığım gibi 90’lı yılların sonunda atabildim. Bu yıllar içerisinde de sirk çadırımız olmasa bile, sirk unsurlarını tiyatro ile bütünleştirmek gibi girişimlerimiz oldu. Sanatçı bir aileden gelmiyorum, hatta ailede ve Türkiye’de ilk başlatan benim diyebilirim. Bu anlamda benden sonra gelenlere de yol açmaya çalışıyorum.
“HAYALİM SİRK İLE DÜNYAYI GEZMEKTİ”
Bu alana nasıl adım attınız, bu kapıdan girmenize kim vesile oldu?
Bizim çocukluk zamanlarımızda Türkiye, içinde yaşayanlar için kapalı bir kutu gibiydi. Bizi dünyaya açan iki unsur vardı. Bunlardan biri İzmir Fuarıydı, biri de ilkokulda, ortaokulda hatta lisede bile ellerimizden hiç düşürmediğimiz Büyük Atlas’tı. Biz tüm ülkelerin başkentlerini ezbere bilirdik. Hangi ülkenin nereye komşu olduğunu aramızda yaptığımız yarışmalarla birbirimize sorardık. Şimdiki çocuklarımız daha ülkeleri sayamıyorlar. Dünyayı atlas üzerinden öylesine tanırdık ki bu gizemli dünyaya biz ancak İzmir Fuarı ve Fuara gelen sirklerle ulaşabilirdik. Şehrimize bir yabancı turist geldiği zaman bütün halkın ilgisini çekerdi. Çünkü o başka bir dünyadan geliyordu ve bizim için bu durum unutulmaz bir andı. Böyle bir zamanda geçti benim çocukluğum. Dolayısıyla bunun için özel bir teşvike gerek yok. Çünkü dünya çok büyüktü ve yaşadığımız şehir çok küçüktü. Benim de asıl isteğim Doktor ya da Mühendis olmak değil, bir seyyah olmaktı. Ve hayalim bir sirk ile dünyayı gezmekti. Bu haylin şimdi tam içindeyim. Şu an dünyayı gezen sirke ait bir bireyim.
Sizin özel alanınız hangisi?
Ben oyuncu olmam sebebiyle dramatik sanatlar olarak sirke dahil olan ‘Clown oyunculuğu’ diye bildiğimiz, ama orijinal ismiyle ‘madrabazlık’ olarak tarif edebileceğimiz alanda çalışmalar yaptım. Madrabazlık aslında ‘madara etme’ sanatıdır. Özellikle Osmanlı dönemindeki halk şenliklerinde çok fazla kullanılırdı.
Derneğinizin amacı nedir?
Derneğimiz Anadolu ve Avrasya kültürlerini ortaya çıkarmayı, geçmiş kültürel varlıklar üzerinde araştırmalar yapmayı, bu kültürel birikimlerin gelecek kuşaklara aktarımında katkı sağlamayı, Anadolu ve Avrasya kültür coğrafyasının kadim bir unsuru olan ‘sirk ve gösteri sanatları’ kültürünü yaşatmayı, genel anlamda sanatı, özel olarak da sirk ve gösteri sanatlarını tanıtmayı, yaygınlaştırmayı ve geleneksel sirk sanatlarımızı disiplinler arası işbirlikleri yoluyla geliştirmeyi, modern dünyanın çağdaş kent kültürü içinde yeniden üreterek daha geniş kitlelere sevdirmeyi ve gelecek nesillere aktarmayı amaçlamaktadır. Derneğimizin en önemli amacı, çalışmaların sosyal alanını oluşturmak, sosyal sirk projeleri hazırlamak, sirk pedagojisi üzerinden bir eğitim formatı oluşturmak ve bu eğitim formatını ülkede yaygınlaştırmak. Çocuklarımızın sirk sanatı ile ilişkisini çocukluktan başlatabilmeyi sağlamak gibi çalışmalarımız var. Ayrıca, önümüzdeki yıl İzmir’de, eski bir masalı modern bir uygulamayla yeniden sahneye taşıyacağız. Bunun çalışması içerisindeyiz.
Sizin teşvik ederek bu alana yönlendirdiğiniz bireyler var mı?
Dostoyevski bir söyleşisinde der ki; “Biz bütün Klasik Rus Edebiyatı Gogol’un paltosundan çıktık. İşte Avrasya Sirki Türkiye’de Gogol’un paltosu gibidir. Sirk unsuru ile irtibatlanmış tüm yeni jenerasyon Avrasya Sirki’nin önderliğinde açılan bir kapıdan geçerek çıktı. Bu anlamda Avrasya Sirki’ne adım atarak şuanda yaşamını sanatla sürdüren ve uluslararası alanda başarılar elde etmiş insanlar da var. Bizim öncümüz olarak gördüğümüz ve şu anda İspanya’da yaşayan, Fransa’da yaşayan, Amerika’da yaşayan çok değerli Türk sirk sanatçıları da var. Bütün bunların bilinmesini ve halk tarafından tanınmasını istiyoruz. Bununla ilgili projelerimiz içersisinde usta çırak ilişkisi ile bu mesleğin sürdürülmesine yönelik istihdam projelerimiz var. Bu ustaları belirli dönemlerde yeni jenerasyon sirk sanatçıları ile tanıştırmak istiyoruz. Üniversitelerde sirk sanatları ile ilgili araştırmalar yapılsın istiyoruz ve gençlerin yönlendirilmesi için çalışmalar yapılmasını istiyoruz. İlkokullarda bir hobi ve beceri sanatı olarak ele alınmasını istiyoruz ve en önemlisi dünyada bu sanatın doğduğu topraklarda, bu sanatın yeniden bilinir hale gelmesini istiyoruz. Bu sanatın Türk Dünyası ortak kültür mirası olarak ‘temsili listeye’ alınmasını istiyoruz.
İzmir bir festivaller şehri olarak geçiyor fakat şu an İzmir’de düzenlenen hiçbir organizasyonda sirk unsurunu göremiyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Derneğimizi İzmir’de kurma amaçlarımızdan birisi zaten buydu. Sirk denilince Cumhuriyet tarihinin ilk yabancı sirkleri İzmir’de kurulmuştur. İzmir aynı zamanda sirkler şehridir. 1938’li yıllardan beri İzmir İktisat kongresi sonrası, Basmane Panayırı’nın kurulduğu alanın ‘İzmir Enternasyonal Fuarı’ olması kararı alındıktan sonra, fuarın en önemli alamet-i fârikalarından biri, uluslararası bir sirkin gelmesi olarak görülmüştür. Sirkin kültürel anlamda temellendirildiği bir şehirde, bugün ne yazık ki hiçbir çalışma yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, tüm ilçe belediyelerinin bu konuda yapabileceği çok şey var. Bu konuda bir öneri ve teklif olmadığı için ihmal edilmiş bir alan. İzmir’de mümkünse 12 ay boyunca hiç kapanmadan hizmet veren bir sirk sanatları akademisi ya da bir gösteri alanı olmak zorunda. Gelecek seneki İzmir Enternasyonal Fuarı’na projelerimizi yetiştirmek için, dernek olarak elimizden geleni yapacağız.
“UÇURUMA DOĞRU GİDİYORUZ”
Şu anda Kültürpark’ta bulunan Lunapark yıkıldı ve eğlence sektörü giderek değişiyor. Değişen eğlence sektörü hakkında siz ne söylemek istersiniz?
Büyükşehir Belediyesi’nin tasarrufunda olan bir alanın nasıl kullanılacağına tabi ki Büyükşehir Belediyesi karar verir. Sayın Belediye Başkanımız bu anlamda çok duyarlı bir örnek sergiliyor. Ancak fuar eski günlerine döner mi diye soracak olursanız, ben buna “hayır” derim. Fuar eski günlerine dönemez, çünkü insanlar medya tekellerinin seyircisi konumunda olduğu sürece bu mümkün değil. Fakat ‘yeniden canlandırma’ tarzında etkinlikler yapılabilir. İzmir’in kalbi olan fuarın, alan olarak sanatın uygulanabilir ve sürdürülebilir mekanlar haline getirilmesi çok önemli. İşte bu yüzden sirk sanatlarının kalbi de İzmir olmalı. Biz derneğimizin çalışmaları ile ilgili Büyükşehir Belediye Başkanımız ile bir görüşme yapacağız. Eminim ki İzmirliler bundan böyle sirk sanatlarını daha yakından tanıma imkânı bulacaktır.
Değişen eğlence sektöründe bütün bu süreci incelediğimizde her şeyin ihtiyaçlardan doğduğunu görüyoruz. Çocukluğumuzun bize kocaman gelen dünyası şu an o kadar küçüldü ki, birkaç saat sonra insanlar başka ülkelerdeki etkinlikle katılabiliyor. Şu an başka bir dünyadayız ve bu ‘modern’ dünyanın hızına yetişmek çok da kolay değil. Fakat yine de mutlaka yok olmakta olan bu değerlerin korunması ve modern dünyaya adaptasyonu konusunda çalışma yapmak zorundayız. Çünkü ‘Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ diyor Atatürk. Biz de toplumun sanatsız kalmasına yol açan tüm etmenleri tek tek deşifre edip bunları en azından düzenlemek ya da yeniden revize etmek gibi bir sorumluluğumuz var. Sanatsız bir topluma doğru gidiyoruz. Yani aslında uçuruma doğru gidiyoruz.
Hayvan severlerin karşı çıktığı hayvanlı sirkler hakkında ne diyorsunuz?
Hayvanlı sirkler konusu sadece Türkiye’de değil dünyada da çok önemli bir konu. Hayvan severleri bu duyarlılıklarından ötürü tebrik ediyorum, ancak Türkiye’de hayvanlı sirk yok. Bir de hayvanlı sirklere karşı olurken ne kadar objektif ve nesnel bir şekilde bakabiliyoruz, bu hayvanların yaşam alanları hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Avrupa’da neredeyse sirklerin tamamı hayvanlıdır. Fakat 2004 yılında Avrupa Sirk Derneği’nin teklifi ile Avrupa Birliği Parlamentosu sirki kültürel miras kapsamına alırken, hayvanlı sirkler konusunda da ‘hayvanların lehine’ bir iyileştirme ve hayvanların bu zorlu hayat içerisinde yer aldıkları sirklerde onların bakımının ve geri kalan her şeyin devletin güvencesi altında olması noktasında bir karar birliği çıktı. Bu karar birliği sonrası yavaş yavaş hayvanlı gösterilerin yerine insan performanslarının öne çıkacağı, hayvanlı gösterilerin de hayvanların doğal yaşamları devam edinceye kadar ‘sirklerden başka yaşayacak alanları olmadığı için’ sirklerde yaşamayı sürdürmeleri noktasından ortak karar çıktı. Biz de bu görüş çerçevesinde, Türkiye’de gösteri yapan, transit geçiş yapan ya da konaklayan ulusal ya da uluslararası sirk yada gösterilere eşlik eden hayvanların her türlü sağlık ve bakımı gibi konularda destek hizmeti vermek, hayvan hakları ihlâlleri konusunda ilgili mercilerin bilgilendirilmesini sağlamak, ilgili rapor, görüş ve önerileri, TBMM Hayvan Haklarını Araştırma Komisyonu, CITES Sözleşmesinin ilgili birimleri, ilgili Bakanlıklar, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) , ilgili STK’lar ve kamuoyu ile paylaşmak, hayvanların en temel hakkı olan yaşam hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mücadele etmek, emekli olmuş sirk hayvanlarının rehabilitasyonu için gerekli yasal ve altyapı çalışmalarını düzenlemek bizim derneğimizin tüzüğünde yer almaktadır. Sirk ‘hayvan’ demek değildir. Biz bu önyargının yıkılmasını istiyoruz. Hatta hayvanlar sirklere sonradan dâhil edilmiştir. Sirkin orijinalinde hayvanlar yok.
Sirklerde çalışmak isteyen biri, en erken ne zaman bu eğitime başlamalıdır?
Eğitimin yaşı yok. Her yaştan insan, sirk performanslarını öğrenebilir ve rahatlıkla icra edebilir. Bizim sosyal sirk projelerimizin içeriğinde; “Toplumda yetersiz yaşam koşulları içinde yaşayan; demografik değişkenlere bağlı olarak, farklı nicelik ve nitelik gösteren; fizyolojik, psikolojik, sosyal, sağlık, ekonomik, siyasal ve kültürel açılardan çağdaş yaşam koşullarına ulaşmak için devletin sorumluluğunda ve organizasyonunda, toplumsal güvenlik içinde, toplumsal koruma ve hizmete gereksinim duyan, yetiştirme yurtlarında himaye edilen ve korunması gereken çocuklar, gençler, yaşlılar, özürlüler, azınlıklar, kadınlar, cezaevlerindeki çocuklar, kadınlar ve gençler, eski hükümlüler, göçmenler, yerel - mülteci çocuk ve gençlere yönelik sosyal uyum ve eğitim etkinlikleri yapmak, sanat ve özellikle de sirk sanatları yoluyla gelişmesini sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak” gibi maddeler var. Çok kısa zaman içinde bütün bu faaliyet alanlarımızı hayata geçirmek için çalışacağız.
Haber Merkezi