- Gündem
- 16.05.2025 15:07
Tarih Araştırmacısı ve Yazar Mustafa Üzel, tüm dünyayı ve Türkiye’yi saran koronavirüs pandemisi sebebiyle İzmir’in daha önce de böyle bir salgınla mücadele ettiğini belirterek 1900’lü yıllardaki salgını anlattı
BURCU YANAR/ÖZEL HABER
Tarih Araştırmacısı ve Yazar Mustafa Üzel, tüm dünyayı ve Türkiye’yi saran koronavirüs pandemisinden yola çıkarak İzmir’in 1900’lü yıllardaki salgın tarihini anlattı. Araştırmacı – Yazar Mustafa Üzel, İzmir’in özellikle 17. YY’dan sonra Akdeniz’in en önemli liman şehirlerinden birisi olması ve şehrin zenginleşerek refah seviyesinin artmış olmasına dikkat çekerek bu durumun beraberinde getirdiği tehlikelere dikkat çekti. Üzel, özellikle veba, kolera ve frengi gibi bulaşıcı hastalıkların şehir ahalisinin gündemine sık sık geldiğini aktararak “Urla Karantina Adası’na ve İzmir’in Karantina semtine adını veren eski adıyla tahaffuzhaneler yani karantina binalarında yurt dışından mübadil, seyyah, tüccar olarak gelenler sıklıkla kırk günlük karantinaya alınıyorlar elbiseleri ve eşyaları özel üretilmiş etüvlerde yüksek ısılı buhar altında dezenfekte ediliyordu. Kolaylıkla kontrol altına alınabilen frengi gibi hastalıklar için 1899 yılında İzmir’de Dr. Morino tarafından bir hastane kurulur, bundan birkaç yıl sonra da ‘Emraz-ı Zühreviye Hastanesi’ yani şimdiki Eşrefpaşa Hastanesi kurularak, bu ihtisas hastanesi sayesinde cinsel hastalıklarda önemli bir düşüş görülse de veba, kolera gibi bulaşıcı hastalıkların kontrol altına alınması hiçbir zaman kolay olmamıştır” dedi.
KLAZOMENAİ TAHAFFUZHANESİ
İzmir’in oldukça sık olarak başına gelen bu salgınlardan birinin 120 yıl önce bugünlerde olduğu gibi yaşandığını vurgulayan Mustafa Üzel, “Devlet arşivlerindeki bir evraka göre 120 yıl önce şehir halkı bugünlerde olduğu gibi karantina altında büyük sıkıntılar yaşamıştı. Evraklar, o günlerde karantina altında olan şehir halkının ne durumda olduğu hakkında geniş bilgiler vermekte, bu süre içinde şehirde neler olduğunun, ne gibi önlemler alındığının ipuçlarını vermektedir. Hastalık ile ilgili olarak verilen ilk bilgi Yıldız Sarayı’ndan gelen bir emirde İzmir’de ‘Millet-i Yahudiyyeden’ bir kişide vebaya benzer bir hastalık çıktığı bildirilerek, alınacak önlemler şöyle bildirilmiştir ‘Hastalığın ne olduğu anlaşılıncaya kadar, İzmir’den çıkan yollarda gayet itinalı bir tıbbi muayene yapılmasına, bunlardan İstanbul’a gelecek olanların kesinlikle bir daha muayene edildikten sonra İstanbul’a geldiklerinde bir daha muayene edilmesine, İzmir’den Anadolu’ya gidecek olan yolcuların muayeneleri dahi İzmir’deki istasyonlarda yapılmasına, hastalığın veba olduğu anlaşıldığı takdirde alınacak ikinci tedbire göre İzmir’den hareket edecek yolcuların Klazomenai Tahaffuzhanesi’nde 10 gün karantinada beklemeleri lazım geleceğinden bu sene hacıların Klazomenai’ye sevk olunmayıp diğer yerlere yönlendirilmesi bu sayede bu tahaffuzhanenin kalabalıklaşması engellenecektir. Karadan gidecek olanların karantinası için İzmir haricinde uygun bir yerde baraka ve çadırlardan ibaret bir tahaffuzhane tesisiyle orada karantina uygulanarak Anadolu’ya gidecek olanlara birinci tezkere verilmesi ve bu tezkerelerle vardıkları yerlerde polis tarafından muayene edilmesi ve tezkeresine onay verildikten sonra devam edebileceği kararları alınmıştır’” ifadelerinin yer aldığını belirtti.
HİJYEN KURALLARI KONDU
Araştırmalara göre, hastalığın ilk sinyali vermesiyle birlikte, veba testleri yapılana kadar gerekli karantina uygulamasına derhal geçilerek diğer yandan ise tespit edilen hastalıkla ilgili testlerin yapılmasına başlandığını belirten Üzel, “Yapılan bakteriyoloji testlerinde hastalığın veba olduğu anlaşılır ve acilen veba serumu imaline müsaade edilmesi için yazı yazılır. Veba teşhisi konan ilk hastanın ise Musevilerden Yuda adında 60 yaşında bir çörekçi olduğu saptanır. Teşhisin konulması üzerine İstanbul derhal hareket geçer ve alınacak önlemler ile dikkat edilmesi gereken hususları içeren bir tahrir gönderir. Buna göre, ‘Gerek hastanede gerekse hastalığın görüldüğü yerlerde aşıların hazır edilmesi, bu aşı Dersaadet’te ya da İzmir’de üretilebilir. Bu hastalığın daha çok fakir fukara semtlerinde yaşayanlarda zuhur ettiğini, buralarda yaşayanların gerek ev dahilinde gerekse sokaklarda çorapsız ve ayakkabısız çıplak ayakla dolaşmalarından dolayı bulaştığı, veba hıyarcıklarının kasıklarında çıktığını, temizliğin çok önemli olduğunu bu nedenle el, kol ve ayakların sıkça yıkanmasını tavsiye ederler” diye aktardı.
SIHHİYE KORDONU
13 Haziran 1900 tarihini taşıyan bir evraka göre şehre giriş çıkışların 40 günden fazla bir zamandır yasaklanmış olduğunu da söyleyen Üzel, “Uzun süreceği belli olan karantina neticesini önceden tahmin eden 150 tüccar İzmir’de bir kulüpte toplanır ve alınan karantina tedbirleri yüzünden ziraat, ticaret ve hazinenin çok büyük zararı olacağından bahisle tüm şehre karantina uygulanması yerine sıhhiye kordonu oluşturmasını talep etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine, salgının yayılmasını engellemek üzere emirler yağdırılmaya başlar. Bir tahrirde yapılanlar şu şekilde sıralanmıştır; ‘Hastalığın bulaştığı kişi ailesinden ayrılarak, biriyle beraber derhal şehir haricinde yapılmış olan yere nakledilecek ve orada tedavi edilecek böylece gerek hastalığın bulunduğu semt gerekse ev sakinleri güven altına alınmakta ve on beş gün kadar karantinada tutulmaktadır. Eşyaları da icap ettiği şekilde yakılmaktadır yeni eşyaları ise etüv makinesinden geçirilmektedir. Hastalığın görüldüğü hane ve haneler dezenfekte edilmektedir’” bilgilerini verdi.
BİLİM KURULU BENZERİ KOMİSYON
Alınan önlemlerin bugünkü önlemler ile benzerlik gösterdiğinin altını çizen Üzel, “Son derece hızla önlemler alınarak bütün şehrin karantinaya alınmış olması, uygulanan sıkı disiplini bütün netliğiyle göstermektedir. Bekleyelim görelim düşüncesi içine girilmeyerek derhal katı bir karantina uygulamasıyla şehrin kapılarının kapatılmış olması sonucu vebanın yayılması önlenmeye çalışıldığı ortadadır. Yeni Foça’dan Kuşadası’na kadar olan bölge tamamen karantina altında kalmış, veba belirtileri gösterenlere uygulanan 5 günlük karantina süresi daha sonra 10 güne çıkarılmıştı. İngiliz ve Fransız hastanelerinin başhekimlerinin de dahil edildiği bugünkü bilim kurulu benzeri bir komisyon kurulmuş ve bu komisyonun aldığı kararlarla hastalık kontrol altına alınmaya çalışılıyordu. Bu heyetin başında ise Baş müfettiş Mirliva Hakkı Paşa yer alıyordu” dedi.
ÖNEMLER YAYILIMI ENGELLEDİ
Halkı bir yandan sağlıklarını korumaya çalışırken diğer yandan uygulanan sıkı karantina nedeniyle geçim zorluğu içine düşüldüğünü de aktaran Üzel, “Nitekim haziran ayında verilen dilekçe neticesinde karantina tedbirleri hafifletilse de tamamen kaldırılmamış olduğunu İzmir Valisi Mehmet Kamil Paşa’nın gönderdiği bir belgeden anlaşılmaktadır. Kamil Paşa’nın bu belgede alınan önlemlerle vebanın yayılmasının önlendiği ve karantina tedbirlerine gerek kalmadığı ifade edilmektedir. Daha önceki yazıda sadece üç kişide görüldüğü ve onlarında iyileştiği ifade edilse de salgının devam ettiği de bu yazıdan anlaşılmaktadır. Devam eden bu karantina süresince halkın aciz ve fakir kaldığından zararın 100 bin liralara kadar vardığını, hazinenin de bundan etkileneceğini. Hastalığın görüldüğü hanenin karantina altına alınarak hanede bulunan giysilerin eskilerinin yakıldığını yenilerin ise etüv makinasından geçirildiğini, hanede yaşayanlarında dezenfekte edildiğini, hanede bulunanların on gün karantinada bekletildiğini, bitiminden sonra bir daha dezenfekte edildiğinden ve bu şekilde önlendiğinden bütün şehre uygulanan karantinanın artık kaldırılması gerektiğini bildirmiştir” diye belirtti.
MALLARA YASAK KONULMUŞTU
Üzel, son olarak şunları söyledi: “Alınan önlemler sadece bunlarla sınır kalmamıştı. İzmir’de veba salgını olmasından dolayı buradan çıkan gemilerin Beyrut ve Trablusgarb’da bulunan tahaffuzhanelerde 10 gün süreyle karantina altına alınması ve gerekli temizliklerin yapılması emredilir. Bu uzun süren karantina süresi boyunca şehre giriş çıkışlar yasaklanmış olduğundan halkın ihtiyacı olan gıda maddeleri, giyim ve saire gibi ihtiyaçlarının temin edilmesi gün geçtikçe zorlaşmaya başlamış, temel gıda maddelerinin bir kısmı bulunamaz hale gelmişti. Yaşanan zorluklar sadece bunlarla sınırlı değildi. Tarla ve bahçelerde ürettiklerini satamayan çiftçiler, dükkanları kapalı kalan tüccarlar, çalışamayan binlerce hamal ve amele kazanç yollarının kapanmasından dolayı zor günler yaşıyorlardı. Bu salgın sebebiyle birçok ülke, İzmir’den gelen mallara yasak koymuştu. Bulgaristan komiserimiz Ali Ferruh Bey’in 18 Eylül 1320 tarihinde hariciye nezaretine gönderdiği telgrafına göre, Bulgaristan ancak 1904 yılında bu yasağı kaldırmıştı.”
SAĞLIKÇILAR MÜKAFATLANDIRILDI
Uygulanan sıkı karantina nedeniyle hastalığın yayılması önlense de ciddi bir maddi kayba neden olduğunu tekrarlayan Üzel, “Sonunda bu illet yayılmadan önlendi ve bu salgında büyük gayretleri olan sağlık çalışanları mükafatlandırılmaya başlamıştı. İzmir’deki bu salgının önlenmesinde emeği geçen Mösyö Leon’a hicri 13 Cemaziyelevvel 1319 tarihinde üçüncü derece nişan, yine büyük gayretleri görülen Dr. Miçi Efendi’ye ise ikinci dereceden nişan ve vilayet sıhhıye müfettişi, Mehmet Ali Efendi ile Hasan Efendilere de terfi verilmesi için sadarete yazı yazıldı” dedi.