- Gündem
- 02.07.2025 00:55
Her geçen yıl artan kadın cinayetlerinin ‘dur’ denilebileceği belirten Avukat Abdi Yaşar, bunun için İstanbul sözleşmesi gibi kanunların tam anlamıyla uygulanır olması gerektiğini söyledi
TANER UYANIKER-RÖPORTAJ
Kadına şiddet ve kadın cinayetleri ne yazık ki tüm dünyada hız kesmeden devam ediyor. Ülkemizde her yıl yüzlerce kadın kocasından, erkek arkadaşından, eski kocasından, eski erkek arkadaşından veyahut kendisine saplantılı biri tarafından cinayete kurban gidiyor. Ülkemizde 2008’de 80, 2009’da 109, 2010’da 180, 2011’de 121, 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474 olmak üzere toplam 3 bin185 kadın öldürüldü. 3 bin185 kadının yaşamları, planları, sevdikleri arkalarında kaldı. Sevdiklerinden koparıldılar. Karşı karşıya kaldığımız bu acı tabloyu Avukat Abdi Yaşar değerlendirdi. Yaşar, kadın cinayetlerindeki toplumsal kodlarımızdan, teknolojinin bu süreçteki olumlu ve olumsuz etkilerinden, cinayetleri durdurmak için yapılması gerekenlere kadar birçok başlığı bizim için irdeledi.
Kadına şiddet neden hız kesmeden devam ediyor?
Türkiye’deki kadın cinayetlerinde önde gelen neden “namus.” Yani, erkeğin kadını istediği gibi kullanabileceğini düşünmesi, onu bütünüyle kendisine ait görmesi, sözde sevmesi. Aslında neredeyse bütün kadınlarımız, kendisini sevdiğini zannettikleri erkekler tarafından öldürüldü. Sebepleri veyahut bahaneleri, kadınların ruhen ve bedenen sadece onlara ait olduğu düşünceleri, onlarla olmak zorunda oldukları düşünceleri, sözde aşkları… Kadınların erkekleri kabul etmeme, onların söyledikleri her şeyi yerine getirme gibi bir zorunlulukları varmış gibi bir düşünce yerleşmiş durumda. Kadının kendi iradesiyle bir olayı, bir durumu bertaraf edemeyeceği, red hakkının olmadığı düşünülüyor. Bundan dolayı kadınlar kendilerine yapılan her zorbalığa susmaksızın cevap vererek, tepkisini göstererek, boyun eğmeyerek bu durumu değiştirmeye çalışıyorlar. Ancak kimisi insaflı ‘insan’lara denk geliyor ve hayatını kurtarabiliyor. Kimisi ise kendisinden ayrılma düşüncesine katlanamayan erkekler tarafından katlediliyor.
KADINLAR BİLİNÇLENDİ
Değişen dünyaya, erkekler ayak uyduramadılar diyebilir miyiz?
Evet diyebiliriz. Günümüz şartlarına şöyle bir göz atarsak, geleneksel evlilik anlayışı, modern yaşamın gerektirdikleriyle örtüşmemeye başladı. Bu durum da çeşitli problemleri beraberinde getirmeye başladı. Bunun başlıca sonuçlarından biri de kadın cinayetleri oldu. Burada bu çağın kadınları, eski kadınlardan daha fazla bilinçlenmeye başladılar. Buna sebep şey ise başlıca teknoloji. Gerek sosyal medya, gerek gazeteler, gerek TV kanallarına yansıyan haberler. Kadınlar adına susma, boyun eğme, sessiz kalma gibi şiddetin her türlüsü karşısında dik durmaları çağrıları yapıldı. Hemcinsleri tarafından büyük ses getiren ülke çapında destek, çoğu kadınımız adına huzur oldu, nefes oldu. Birçok kadının özgürlüğüne kavuşmasına, şiddete maruz bırakıldığı erkekten vazgeçebilmesine vesile oldu. Bu vazgeçebilmeyi, direnme cesaretini, gidebilme yetisini ülke çaplı oluşturan destek yankıları sayesinde yapabildiler. Ancak ne yazık ki bu durumun bir de tam tersi yaşanarak, birçok kadın şiddetine sustuğu adamlara artık beraber olmak istemediğini söylediğinde veya tepki gösterdikleri her şiddet ardından öldürüldüler.
TÜRK DİZİLERİ KÖTÜ ÖRNEK!
Teknolojinin kadınların yararına şeyler sunduğunu söylediniz. Peki onlar için dezavantaj teşekkül eden durumlar da söz konusu olmadı mı?
Evet oldu. Türk dizileri kadın cinayetlerinin artışında önemli bir rol oynuyor. Her Türk dizisinde ağır abi, bitirimci, sinirli ve vurdulu kırdılı erkek karakterlere yer veriliyor. Bu çoğu zaman eli silah tutan erkek karakterler olarak da işlenmeye devam ediyor. İşte bu dizilerde işlenen bu tehlikeli ve kaba adamların bu ülkedeki birçok erkeği etkilediği ve özendirdiği gözlemleniyor. Bu diziler erkekleri maçoluğa ve şiddete eğilimli hale getiriyor. Kibarlık ve nezaket sanki iyi bir şey değilmiş gibi şimdilerde her karakter, sert erkek olmayı özendiren cinsten işleniyor. Bu diziler erkekleri şiddete özendiriyor, silaha özendiriyor. Sanki elinde silah veya bıçak olan her erkek bunu bir kadına veya bir başkasına kullanabilirmiş ve bu çok doğalmış gibi algılatılıyor. Bunlarla beraber ne yazık ki kadın cinayetleri hız kesmediği gibi, artarak devam ediyor.
ERKEĞE ÖĞRETİLENLER YANLIŞ
Peki kadınlarımızın öldürülmesinin altında yatan geleneksel kodlar neler?
Erkeklere evliliğin şöyle bir şey olduğu vaat ediliyor: Sizi sevsin, itaat etsin, sözünüzden çıkmasın, size baksın, çocuklarınızı doğursun, evi çekip çevirsin… Bu hayal gerçekleşmiyor. Erkekler buna çok öfkeleniyor. Bunun yanında kadının yeri hep kocasının yanıymış gibi, iradesi ise hep sevdiği veya beraber olduğu adamın iradesiymiş gibi bakılıyor. Kadının istekleri veya rahatlığı, hep erkeğinkini karşılamak üzere planlanmış gibi düşünülüyor. Kadın denilen varlığın herkesin annesi, ablası, kızı, kardeşi olduğu düşünülmeden onlar istediklerini yapmadıkları için öldürülebilir, dövülebilir gibi bir bakış açısı var. Bunların dışında, kadının korunması için devletin bir şeyler yapması gerekiyor. Bir devletin, insanının yaşamını koruması gibi bir yükümlülüğü var. Bunu tam anlamıyla caydırıcı bir kanuna veya uygulamaya geçiremeyen bir ülkede kadınların öldürülmesi ne yazık ki kaçınılmaz oluyor. Bunun yanında bu kanunun varlığı ile uygulamasının zayıf olduğu bir ülkede de durum gittikçe daha da kötüye gidebiliyor. Kadını korumakta ihmalkar davranılan ülkede, kadını kendinden koruyamayan erkekler sonucu tablo artarak devam ediyor.
KANUNLAR UYGULANMALI
Peki kadın cinayetleri önlenebilir mi?
Kadın hakları savunucuları, ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin ve Ailenin Korunması ve Kadına karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı kanunun gereklilikleri uygulandığında kadın cinayetlerinin önlenebileceği kanısındalar. Ancak bu sözleşmenin bizim ülkemiz bakış açısı ve geleneksel ahlak anlayışımıza ters olduğu iddiasıyla uygulanabilirliği tartışmaya açıldı. Aslına bakarsanız bu sözleşmenin kadınlarımızın çoğunu yaşatacağı bilinmekle, bir bakış açısı var ki, toplum ahlakının, aile yapısının zarar görebilmesi ihtimalinin, kadınların canından daha önemli sayıldığı... İşte bu ne yazık ki, kadın cinayetlerinin azaltılması için yapılabilir başka bir şeyin kalmadığını gösteriyor. Bu uygulamalar, yaptırımlar gerçekleşmediği taktirde kadınlarımız her türlü şiddete maruz bırakılmaya, vahşice katledilmeye devam edecekler gibi duruyor. Yani bahsi geçen sözleşmelerin uygulanmaması ve buna sebep bahanelerin, bir insanın hatta bir insan değil yüzlerce insanın canından daha önemli olduğunu düşünmemize sebep oluyor.