- Gündem
- 28.05.2025 00:35
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyon Başkanı Çiğdem Erdoğan’ın artık töre cinayetlerinin gündem olmadığı ve kız çocuklarının eğitimden kopmasının önüne geçildiğini anlatması üzerine veriler, acı tabloyu gözler önüne serdi
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN / Kadın cinayetleri, aile içi şiddet ve özellikle kız çocuklarının eğitime katılım durumu, aradan geçen yıllara karşın tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bir kadın cinayeti haberinin ardından bazen 1 hafta geçmeden başka bir kadının öldürüldüğü Türkiye’de, şüpheli kadın ölümleri de günden güne artıyor. Bununla birlikte çocukların, özellikle kız çocuklarının eğitime katılım oranı da tartışılan konular arasında. Geçtiğimiz günlerde İzmir’de, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Çalıştayı açılış oturumu gerçekleştirildi. Programda TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyon Başkanı Çiğdem Erdoğan’ın konuşması ise çekti. Türkiye’de artık töre cinayetlerinin konuşulmadığını, kız çocuklarının eğitime katılım durumunun da artık tartışma konusu halinde olmadığını belirten Erdoğan, “Bir zamanlar kız çocuklarının okula gönderilip gönderilmemesi gündemdeyken bugün bunları aşmış durumdayız” dedi ancak ulaşılan verilerin, Erdoğan’ın ifadeleriyle çeliştiği görüldü.
Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) 2024 verilerine göre, zorunlu eğitim çağında olan 612 bin 814 çocuk eğitim dışında kaldı. Bu sayının yüzde 46,2’lük dilimini ise kız çocukları oluşturuyor. Yine ERG verilerine göre, 14 – 17 yaş arası çocuklarda eğitim dışı kalma oranı yüzde 73,9 olarak kaydedildi. Eğitim dışı kalmada öne çıkan sebepler arasında çocuk yaşta evlilik, ekonomik zorluklar ve çocuk işçiliğe dikkat çekildi. Bununla birlikte TÜİK’in 2023 verilerinde, resmi rakamlara göre 11 bin 177 çocuğun evlendirildiği belirtilirken, 2001 yılından beri 2 milyondan fazla kız çocuğunun doğum yaptığı ifade edildi. Ayrıca Eğitim – Sen’in 2024 – 2025 Eğitim Öğretim Yılı Birinci Yarıyıl Raporu’nda yer alan verilere göre, kız çocuklarının okullaşma oranının özellikle kırsal bölgelerde erkek çocuklarına oranla daha düşük olduğu görüldü. Raporda, okul terklerinin özellikle 15 – 17 yaş grubundaki çocuklarda daha fazla olduğu ve bunların en yaygın sebepleri arasında çocuk yaşta evlilikler ve çocuk işçiliği olduğu ifade edildi.
Çocukların eğitime katılım oranına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) İzmir Şube Başkanı Aslı Tamtürk, şunları kaydetti: “Eğitim Reformu Girişimi’nin 2024 verilerine göre örgün eğitim dışında kalan çocuk sayısı 612 bin 814. Ancak bu tabloya MESEM ve açık lise gibi yapılar da eklendiğinde, eğitim sisteminin dışında kalan çocuk sayısı 1 milyon 578 bin 941’e ulaşıyor. Bu çocukların yaklaşık yarısını kız çocukları oluşturuyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde neredeyse her üç çocuktan biri eğitim dışında. Kız çocukları söz konusu olduğunda ise tablo çok daha çarpıcı. Ataerkil yapının hâkim olduğu bölgelerde kız çocukları hâlâ ev içi işler, tarımsal iş gücü ve erken yaşta evlilik gerekçeleriyle okuldan uzaklaştırılıyor. Bu olumsuz tabloyu besleyen en kritik politikalardan biri, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin terk edilmesidir. Köy okullarının kapatılması, taşımalı eğitim sisteminin yarattığı zorluklar, yatılı bölge okullarının hem sayıca azalması hem de nitelik kaybı, özellikle kırsaldaki kız çocuklarının okullaşmasının önündeki temel engellerdir. Buna ek olarak, kamusal eğitime yeterli bütçe ayrılmaması nedeniyle eğitim harcamalarının ailelere yüklenmesi, yoksul ve ataerkil ailelerin kız çocuklarını eğitimde tutmasını ya da eğitimini önceliklendirmesini daha da zorlaştırmaktadır. Tıpkı Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki gibi, her mahallede ve köyde bir okul ve bir öğretmen olmalıdır. Bugün pek çok köyde ne okul ne de sağlık görevlisi bulunurken, her köyde mutlaka bir din görevlisinin olması, devletin kamusal hizmet önceliklerine dair düşündürücüdür.”
Tamtürk, küçük yaşta evliliklerin temelinde yatan nedeni ise şöyle anlattı: “Çocuk yaşta evliliklerin temelinde; kız çocuklarının ikinci planda görülmesi, yoksulluk, eğitime erişimdeki eşitsizlikler ve toplumsal cinsiyet rolleri yer almaktadır. Özellikle ataerkil yapının baskın olduğu bölgelerde kız çocukları hâlâ ev içi iş gücü ya da erken yaşta ‘gelin’ olarak görülmekte; bu da hem çocukluk haklarını hem de eğitim haklarını ellerinden almaktadır. Üstelik tablo, yalnızca resmi rakamlarla sınırlı değildir. İmam nikâhı yoluyla yapılan, hiçbir kayıt altına alınmayan çocuk evlilikleri ve çocuk yaşta anneliklerle gerçek veriler, bu verilerin çok ötesindedir. Bizler çocuk haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini savunanlar olarak diyoruz ki; bir kız çocuğunun yeri okul sıralarıdır, doğumhaneler değil. Bu nedenle, zorunlu eğitim kesintisiz 12 yıl olmalı. Eğitim laik, bilimsel, fırsat eşitliğine dayalı, kamusal ve insan haklarına duyarlı nitelikte sunulmalıdır.”
Öte yandan Çiğdem Erdoğan’ın “artık töre cinayetlerinin konuşulmadığını” söylemesi de tepkiye neden oldu. Sayısal olarak kayıtlara töre cinayeti olarak geçen bir vaka olmamasına karşın, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 yılına ilişkin raporda, kadın cinayeti faillerinin yüzde 71 oranında aile içinden olması dikkat çekti. CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, konuyla ilgili konuştu. Açıklamasında, “20 yıldır ‘töre cinayetleri bitti’ diyen iktidar, kadınların ölmeye devam ettiği gerçeğini göremiyor. İsimler değişti, yöntemler değişti ama kadınlar hala öldürülüyor. ‘Töre cinayetleri bitti’ söylemi, AK Parti’nin bugün değil tam 20 yıldır dilinden düşürmediği bir iddia” ifadelerini kullanan Kılıç, “2004 tarihinde Türk Ceza Kanunu değiştirildi ve töre saikiyle işlenen cinayetlere getirilen indirim kaldırılarak, ağırlaştırıcı sebep haline getirildi. Bu kuşkusuz kadın cinayetleri için önemli bir adımdı. Ancak ‘cezaları ağırlaştırdık, sorunu bitirdik’ diye bir söylemin gerçekçi olduğunu söyleyemeyiz. Elimizde böyle bir sihirli değnek yok. Töre ya da namus cinayetleri azaldığını söyledikleri yerde, kadın cinayetleri, şüpheli kadın cinayetleri, kadın intiharları ve aile katliamlarında artış yaşanıyor. Bir sorun ortadan kalkmadı, sadece form değiştirdi. Diyelim ki töre/namus cinayetleri AK Parti’nin iddia ettiği gibi gündemimizden çıktı. Peki bu kavram gündemimizden çıkınca biz hangi kavramlarla tanıştık? Kadın cinayetleri ile tanıştık, şüpheli kadın ölümleri ile tanıştık, kadın intiharları ile tanıştık ve aile katliamları ile tanıştık. Neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor. Bu kadınlar, büyük bir çoğunluğu haklarında koruma kararı aldırmalarına rağmen öldürülüyorlar, yani korunamıyorlar. Şüpheli kadın cinayetlerini konuşuyoruz. Gencecik kızlarımız arka arkaya yüksek binaların, rezidansların üst katlarından düşüyor. Ve herkes bu kazaların tesadüf olduğuna inanmamızı bekliyor. Yargı, şüpheli kadın cinayetlerinin üzerine giderek, etkili soruşturma yapmıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Şubat ayı verilerine göre 16 kadın cinayeti kayda geçerken, 21 şüpheli kadın cinayeti kayda geçmiş durumda” dedi.
Kılıç, artık kadınların yanında çocukların da öldürüldüğüne değinerek, “Kadın intiharları için genel geçer açıklamalar yapılıyor ama hiçbiri Doğu ve Güneydoğu’da kadınların erkeklerden daha fazla intihara yönelmesinin gerçek nedenlerini açıklayamıyor. Ve en acısı da aile katliamları. Bu ülkede kadınlar artık çocuklarıyla birlikte öldürülüyor. Geçen yıldan bu yana aile katliamlarının izini sürüyoruz. Tespitlerimize göre, 2024 yılı boyunca toplam 41 çocuk aile katliamları kapsamında öldürülmüşlerdir. 2025 yılının Ocak, Şubat, Mart ve Nisan dönemini kapsayan ilk dört ayında ise bu sayıyı 6 olarak belirledik. Toplamda, 47 kişi. Aile katliamlarının araştırılması için 8 Ekim 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir araştırma önergesi sunduk. Önergemiz, aradan 8 ay geçmesine karşın Meclis gündemine alınmadı. Madem AK Parti, töre saikiyle yapılan cinayetlerdeki indirimi kaldırıp, cezaları ağırlaştırdığı için namus cinayetlerinin sona erdiğini savunuyor -ki kesinlikle caydırıcı yaptırımların burada etkisi olmuştur- o halde aynı kararlılığı diğer kadın cinayetlerinde neden göremiyoruz? Töre cinayetleri bitmediyse de dönüştü. Bu dönüşümü görmezden gelerek, kadınlar ve çocuklar için daha büyük bir tehlikeye kapı açıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeden, kadınların ve çocukların yaşam hakkını korumak mümkün değildir. İktidara, öncelikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararından geri adım atmaya, 6284’ü etkin bir şekilde uygulamaya, kadın katillerine verilen cezaları da arttırmaya, failleri caydıracak önlemler almaya davet ediyorum. Kadınlar ve çocuklar yaşasın diye...”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisi İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları ise “Platformumuz kurulduğu dönemde eskiden bir kadın cinayeti olmadığı için hukuken de bir karşılığı yoktu. ‘Töre cinayeti, aşk cinayeti’ deniyordu ve buradan da indirim alınıyordu. O yüzden şu an töre cinayeti olarak adlandırılan bir cinayet zaten yok. Bunun yerini kadın cinayeti aldı. Hukukta da o yönde karşılığı var. Bu yüzden de zaten töre cinayeti olarak değil kadın cinayeti olarak tutuluyor veriler. Töre cinayetinin artık duyulmamasının nedeni o cinayetlerin artık töre cinayeti olarak adlandırılmaması. Kadın cinayetlerinde 2024 verilerinde faillerin yüzde 71’inin aile içinden olmasının nedeni de iktidarın yürüttüğü güçlü aile politikası. Güçlü aile derken kimi güçlendirmeye çalışıyorlar? Oradaki kadını mı, çocuğu mu? Hayır. Oradaki reisi güçlendirmeye çalışıyorlar. Kadına da diyorlar ki, ‘Sen o evin içindeki her türlü şiddete boyun eğ. Eğmezsen karşılığında da adam öldürür, biz de takdir indirimi uygularız. Bununla da yetinmeyip 2025’i aile yılı ilan ettiler” dedi.