Kadınlar açısından Nisan: Neler geldi, geçti?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Nisan ayı içerisinde yaşanan birçok önemli gelişmeyi başlıklar altında sıraladı


  • Oluşturulma Tarihi : 08.05.2025 13:21
  • Güncelleme Tarihi : 08.05.2025 13:21
  • Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA
Kadınlar açısından Nisan: Neler geldi, geçti? haberinin görseli

Nisan 2025’in, Türkiye’de hukukun siyasallaştığı, yerel demokrasinin baskı altına alındığı ve muhaliflerin sindirilmeye çalışıldığı bir döneme işaret ettiğini söyleyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, yine aynı ay içerisinde yaşanan daha birçok gelişmeyi başlıklar altında sıraladı. 

KADINLAR VE DOĞUM TERCİHLERİ 

Kadın bedeni üzerinden açılan ‘normal doğum’ meselesine dikkat çeken platform, “Türkiye’de aile politikaları, kadınları yalnızca doğurganlık üzerinden tanımlayan, çocukları ise kutsallaştırırken sistematik olarak istismar eden bir anlayışla yürütülüyor… Sağlık Bakanı’nın ‘Çocuğunuz yoksa aile değilsiniz’ ve Sivasspor’un ‘Normal olan normal doğumdur’ gibi söylemleri yaygınlaşıyor. Bu kadınların bedenleri ve yaşam tercihleri üzerindeki ideolojik baskının tezahürüdür. Bu dayatmalar, çocuk sahibi olmayan kadınları, LGBTİQ+ ve tek ebeveynli aileleri dışlayarak toplumsal eşitliği tehdit ediyor. İzmir, İstanbul, Ankara ve Samsun'da ‘Anormal Yönetmeliğe Karşı Eylemdeyiz’ diyerek düzenlediğimiz eylemlerde, Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı ve planlı sezaryen doğumları yasaklamaya yönelik düzenlemesine karşı çıkmak için alandaydık; kadınların doğum tercihlerini sınırlandıran bu anormal yönetmeliğe karşı sesimizi yükselttik” dedi. 

ÇOCUK İŞÇİLİĞİ HALA ÇOK YAYGIN 

23 Nisan’da çocuklara bayram kutlayan sistemin, yılın geri kalanında onları ucuz işgücü olarak atölyelerde, sokaklarda, tarım alanlarında çalıştırmakta sakınca görmediğini savunan platform, “Türkiye’de çocuk işçiliği hâlâ çok yaygın; çocuklar güvencesiz, sağlıksız ve tehlikeli koşullarda yaşamlarını riske atarak çalışmak zorunda bırakılıyor. Niğde'de geri dönüşüm tesisinde kolunu makineye kaptıran 14 yaşındaki Abdurrahman Özkul, Konya'da sondaj kuyusunda 14 yaşındaki Yusuf Mısri ve Kayseri'de kum ocağında 17 yaşındaki Mehmet Özarslan çalışırken hayatını kaybederek çocuk işçiliğin ölümcül boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi. Başakşehir Çam ve Sakura Hastanesi’nde bir çocuğun cinsel istismara uğraması, tıpkı Karaman’da düşük yapan 15 yaşındaki çocuk gibi, sistemin koruyamadığı çocukları ortaya koyuyor. Çocukların korunması gerekirken suskunlukla geçiştirilen bu vakalar, istismar kültürünün nasıl derinleştiğini gösteriyor. Hak temelli değil, nüfus odaklı aile politikaları sürdükçe, Türkiye’de çocuk haklarında ilerleme değil, derinleşen ihlallerle karşılaşmaya devam edeceğiz” eleştirisinde bulundu. 

DEPREM VE YAŞAM HAKKI 

Türkiye’de iktidarın deprem politikasının, bilime değil ranta; insan güvenliğine değil inşaat lobisine dayandığını öne süren platform, “Toplanma alanları AVM’lere, rezidanslara dönüştürülürken halkın yaşam hakkı pazarlık konusu ediliyor. 6 Şubat depremlerinde milyonlarca yurttaş enkaz altındayken, en temel iletişim hakkı dahi sağlanamadı; operatörler çöktü, koordinasyon yoktu. Samandağ’da deprem sonrası halk hâlâ barınma ve temel ihtiyaçlar için mücadele ederken, topraklarına el konuluyor. Marmara’da gerçekleşen son depremde bir kez daha gördük ki, iletişim operatörleri hiçbir gelişme kaydetmemiş, yine tamamen çökmüştür. Bu kadar kritik bir coğrafyada en temel iletişim altyapısının hâlâ çalışmaması, affedilir değil. Marmara depremi beklenirken yıllardır bütüncül, kamusal, halk merkezli bir hazırlık yapılmadı.  Depreme dayanıklı kentler için gereken kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüme kurban edildi. Tüm bu tabloya rağmen Kanal İstanbul hâlâ ‘mega proje’ olarak dayatılıyor; oysa mega risklere karşı hiçbir planlama yok. Deprem sadece doğa olayı değil, sosyal adaletsizliğin ve siyasal sorumsuzluğun açık bir sonucudur. Yaşam hakkı, lüks konutlar değil; sağlam, adil ve kamucu bir kentsel planlama ile korunabilir. Bilim dışı, halktan kopuk, rant odaklı bu sistem değişmeden, hiçbir şehir gerçekten güvenli değildir” cümlelerine dikkat çekti. 

İNADINA HAYAT, İNADINA İSYAN 

Geride bıraktığımız 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne de dikkat çeken platform, “Evde, işte, ücrette eşitlik, herkese demokrasi diyerek 1 Mayıs’ta Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak meydanlardaydık. Sadece sokakta değil; evde, kampüste, işyerinde, adliyede, her alanda mücadelemiz sürüyor. İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Gönüllü belgeselinde de biz vardık; sözümüzü perdeye taşıdık. Kadınlarla buluşuyor, birlikte siyasi gündemi tartışıyor, kararlarımızı dayanışmayla alıyoruz. Çünkü biliyoruz: Hayatlarımız hakkında karar alma hakkımızı kimseye bırakmayız. Patronlara, yasakçılara, gericiliğe karşı sözümüz net: Emeğimiz, bedenimiz, hayatımız bizimdir. Hayatlarımıza, özgürlüklerimize karışmak isteyenlere geçit yok. Baskılarla değil, sanatla, dayanışmayla, örgütlü mücadelemizle güçleniyoruz. Bu daha başlangıç… Her gün çoğalıyor, her yerde direniyoruz. İnadına hayat, inadına isyan, inadına özgürlük, inadına kadınlar!” mesajını iletti. 

GÖZALTILARLA GEÇEN BİR AY 

Öte yandan, adaletsizliğe karşı sokağa çıkan, sözünü söyleyen, dayanışma gösteren çok sayıda yurttaşın nisan ayı boyunca gözaltına alındığını, bir kısmının ise tutuklandığını kaydeden platform, son olarak, “Bu süreçte, Türkiye'nin dört bir yanında düzenlenen protestolarda yaklaşık bin 900 kişi gözaltına alındı. Gösteriler sırasında gazeteciler de dahil olmak üzere birçok kişi tutuklandı.  Bugün hâlâ tutuklu bulunan insanlar var ve bu durum, yalnızca siyasi değil, aynı zamanda toplumsal bir cezalandırma pratiğine dönüşmüş durumda. Erkek egemen iktidarın, kent hakkı, laiklik ve özgürlük gibi temel değerleri temsil eden figürleri hedef alması tesadüf değildir. Bu süreç; kadınların, LGBTİQ+’ların ve tüm muhaliflerin sesinin kısılmak istendiği çok katmanlı bir baskı mekanizmasının parçasıdır. Yerel yönetimlerde kurulan eşitlik politikaları yargı sopasıyla tehdit edilirken, kadınlar olarak biliyoruz: Bu sadece bir siyasi hesaplaşma değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi müdahalesidir” ifadelerine dikkat çekti. 

 

Yazarımız Kim ?

SULTAN GÜMÜŞ KAYA