“Kalemime güvenim her zaman tam”

Shoexpo 39. Ayakkabı ve Çanta Fuarı’nda ayakkabı tasarım yarışmasında birinci olan Yiğit İldeş ile tasarım üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik


  • Oluşturulma Tarihi : 15.03.2016 08:47
  • Güncelleme Tarihi : 15.03.2016 08:47
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Kalemime güvenim her zaman tam” haberinin görseli

EMİRCAN IŞILDAK

Fuar İzmir’de geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen Shoexpo 39. Ayakkabı ve Çanta Fuarı’nda düzenlenen tasarım yarışmasında, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Yiğit İldeş birinci oldu.

Biz de genç tasarımcı İldeş ile bir söyleşi gerçekleştirdik. İldeş, birinciliği kazanan sandaletinin dizayn öyküsünden, moda ve tekstil tasarımına kadar birçok soruya yanıt verdi. Tasarım kabiliyetinin aileden geldiğini ifade eden İldeş, genç tasarımcılar ve bu alanda eğitim görmek isteyenler için de deneyimlerini paylaştı.

“SEKTÖRÜN İÇİNDE KALMAYA ÇALIŞIYORUM”

İldeş, konuşmasının başında kendisinden ve aldığı eğitimden bahsetti. Güven ve deneyim kazanabilmek için sektörün farklı noktalarında çalıştığını ifade eden İldeş, “Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitim görüyorum. Tekstil bölümünde lisans eğitimimi bitirdikten sonra okulumda kalmaya devam ettim. Tekstil ve moda tasarımı bölümünde yüksek lisans eğitimimi sürdürüyorum. Eğitimimin yanı sıra iş alanında da faaliyet gösteriyorum. Sektörde yeni yeni kendimi göstermeye ve geliştirmeye çalışıyorum. Alanda kalmaya ve başarılı olmaya çabalıyorum. Lisans eğitimim sırasında çeşitli alanlarda staj yapma fırsatı yakaladım. Tekstil, takı ve deri gibi çeşitli alanlarda deneyim edindim. Piyasada kendime yer edinmek için atılımlar yapıyorum. Bu anlamda hem kendi özverim ve çabam hem de hocalarımın yardımıyla çeşitli yerlerde şans buldum. Bu tarz işlerde maddi kazanımı çok fazla göz önüne almadan ve beklentileri yüksek tutmadan, sadece güven kazanabilmek için çalıştım” dedi.

SANDALETİN ÖYKÜSÜ

Yarışmada birinciliğe ulaşan sandalet tasarımı hakkında da bilgi veren İldeş, “Sağlıklı bir tasarıma ulaşmanın yolu öncelikle ürünün konseptini araştırmaktır diye düşünüyorum. Yarışmaya katıldığım tasarımın hikayesi için de öncelikle araştırma yaptım. Bu doğrultuda yaklaşık iki hafta içerisinde de altyapıyı hazırladım. Teorik ve görsel anlamda çalışmalar yaptım. Daha sonra da eskiz çalışmalarına başladım. Yarışma konsepti ‘Ege Rüyası’ydı. Ancak bu başlık çok geniş kapsamlı bir kavramdı. Bu da yarışma için bizlere daha spesifik odaklanma yapmamızı doğurdu. Çünkü Ege çok geniş kültür zenginliğine sahip bir coğrafya.  Pek çok kültüre ev sahipliği yapmış, altında felsefi boyutunun da yüksek olduğu bir bölge diye düşünüyorum. Ben de bu doğrultuda başlıklar belirledim. Ege’de yoğun bir deniz kültürü vardır. Deniz ticareti ve balıkçılığın bölge için ne denli önem arz ettiğini bildiğim için, tasarımımda balık stilizasyonları yaptım. Sandalet tasarladım. Çünkü sandalet Ege Bölgesi’nde en çok kullanılan ayak giyim formlarından birisidir. Bende bu odak noktasıyla hareket ederek ürünü oluşturmuş oldum” değerlendirmesini yaptı.

“KALEMİME GÜVENİM TAM”

Yarışmada birinciliği bekleyip, beklemediğini sorduğumuz İldeş, sonucun kendisi için çok da sürpriz olmadığını ifade etti. Her zaman için çizimlerine güvendiğini belirten İldeş, “Yarışmaya iddialı bir şekilde girdim. Çünkü ben her zaman için ürettiğim şeylere ve kalemime inanırım. Bu konuda hiçbir zaman kendimden şüphe duymamışımdır. Ama yine de yarışmaya girdiğimde diğer arkadaşların çalışmalarını da inceledim. Açıkçası benim için yarışmada öne çıkabilecek iki tane tasarım gözüme çarpmıştı. Bunlardan birincisi kendi ürünüm, diğeri de başka bir arkadaşın ürünüydü. O arkadaşın tasarımı da gladyatör çıkışlı bir sandaletti.  Tabi ki jürinin yapacağı yorum çok büyük önem taşıyordu. Jüri de benim yorumumu daha başarılı buldu ve ben birinci oldum. Ama dürüst olmak gerekirse ben kendi işime güveniyordum. Yüzde 50-50 gibi bir şansım vardı. Bu şans da benden yana oldu” yorumunda bulundu.

YETENEK AİLEDEN GELİYOR

İldeş, çizim yeteneğinin ve Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girişinin ailesinden geldiğine inandığını söyleyerek, “Tasarım yeteneğine ve özgün çizim kabiliyetine sahip olmak, biraz da aileden gelen bir mirastır diye düşünüyorum. Mesela annem de çizimde çok yeteneklidir. Profesyonel olarak ilgilenmese de bizler ondan ilham aldık. Benden önce de ağabeyim Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdi. Her zaman küçük kardeşler büyüklerinin peşlerinden giderler. Benimki de öyle bir durum oldu. Daha sonra da boynuz kulağı geçti” şeklinde konuştu. Fakültede hocası Ali Yaldır ile çalışmaya başladığını belirten İldeş, “Fakülte için hazırlanmaya hocamız Ali Yaldır ile başladım. O’nun atölyesinde çalışmalarıma başladım. Kendisi aynı zamanda baba mesleğini icra eden bir saraçtır. Uzun yıllar saraçlık mesleğini yaptığı için de deriyi çok iyi bilen ve tanıyan birisidir. Bu konuda da ekoldür. Hocamızın ışığında da yanında bulunduktan sonra deriyi sevmeye başladım. Deriyle haşır neşir olduktan sonra bu yüzden aksesuar bölümünü tercih ettim. Bunun dışında aklımda grafik tasarım bölümü vardı ama şu an bu bölümde olduğum için çok mutluyum” dedi.

“TEKNİK VE TASARIM AYRI OLAMAZ”

Profesyonel tasarımcılar olarak bir koleksiyonun hakkını vermeye çalıştıklarını ve asla bir basma kalıp içerisinde bulunmadığının altını çizen İldeş, “Aslında hiçbir zaman kendimi tek bir kalıbın, çizginin içerisine hapsetmemeye çalıştım. Bir sanatçının bağlı olduğu ve kendisini yakın hissettiği bir çizgisi ya da akımı vardır. Ancak biz biraz da profesyonel çalışma içerisinde olduğumuzdan dolayı, her türlü şeye de açık hale geliyoruz. Talepler doğrultusunda çalışıyoruz. Çünkü bu işten para kazanıyoruz. Para kazandığımız için de çoğu zaman kendi çizgimizin dışına çıkabiliyoruz. Ülkemizin şartları da çoğunlukla böyle. Kısacası bir koleksiyon neyi gerektiriyorsa, her zaman onun hakkını vererek çizmek gerekir. Bana göre teknik her zaman tasarımla beraber yürür. Teknik ve tasarım birbirlerinden hiçbir zaman ayrı değerlendirilemez. Tasarımın mantığı budur fakat birçok kişi de bu detayı maalesef atlıyor. Malzemenin kalitesi, üretimi ve ergonomisi gibi etkenler düşünülerek tasarım yapılmalıdır. Ne kadar sanatsal olursa olsun, hiçbir zaman giyilemeyecek işler tasarlamamaya çalıştım bugüne kadar. Muhakkak çok uç noktalarda çizimler de yapabiliyorum fakat daha çok ürünlerin gündelik hayata dokunuyor olmasına özen gösteriyorum” vurgusunu yaptı.

“EN SEVDİĞİM MATERYAL DERİ”

İldeş, kullandığı materyal ve kumaş çeşitleri arasında en çok deriyi tercih ettiğini ifade etti. Derinin kendisinde ayrı bir yeri bulunduğuna dikkat çeken İldeş, “Ben bölümümü çok severek bitirdim. Bu bölümde takı ve mücevher gibi eğitimler de aldık. Takı ve mücevher yapmayı da çok seviyorum hatta lisans tezimi de takı üzerinden vermiştim. Ancak derinin bende ayrı bir yeri vardır. Deri aksesuar çiziminden çok keyif alıyorum. Özellikle deri kullanarak yaptığım bir çanta veya bir bisiklet aksesuarından bile çok keyif alıyorum. Daha önce bu konuda saraciye alanında da bir ödül almıştım. Kısacası deri benim üzerinde çalışmaktan en çok haz aldığım materyallerden biri” dedi.

“TANITIMIMIZ YAPILAMIYOR”

İldeş, ayrıca bölümle ilgili çok fazla bilgi sahibi olunamadığını da ifade etti. Yeteneğine güvenenlere Moda ve Aksesuar Bölümü’nde eğitim almaları konusunda tavsiyelerde bulunan İldeş, “Bizim bölümümüz gibi görsel ağırlıklı olan bölümlerin çok fazla tanıtımı yapılamıyor. Çok fazla hasbelkader tercihler yapılıyor. Güzel Sanatlar’da heykel, seramik, grafik tasarım dışında çok da fazla diğer bölümlerin içerikleri hakkında bilgi sahibi olunmuyor. Bizler burada gözlemliyoruz. Ben bilerek girdim, isteyen arkadaşların da mutlaka bilgi sahibi olarak, araştırarak girmelerini tavsiye ederim. Moda ve Aksesuar Bölümü çok güzel ve önü de açık bir bölüm. Her ne kadar ülkemizde imkan konusunda yetersizlik olsa da ayakkabı sektörü her geçen gün büyüyen bir sektör. Yetenek ve kabiliyetine güvenen arkadaşlarımıza da gelip burada çalışmalar yapmaları konusunda tavsiyede bulunuyorum” şeklinde konuştu.