Kanlı 1 Mayıs’ın canlı tanığı o günü anlattı: 12 Eylül darbesine zemin hazırlandı

1977 kanlı 1 Mayıs’ın bizzat tanığı Hüseyin Karanlık, o günü anlattı. Karanlık, 12 Eylül darbesine zemin hazırlamak için olayın yaşanmasına izin verildiğini, dönemin gazetelerinin ise ‘Kan dökülecek’ diye manşet attığını söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 01.05.2025 09:19
  • Güncelleme Tarihi : 01.05.2025 09:19
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Kanlı 1 Mayıs’ın canlı tanığı o günü anlattı: 12 Eylül darbesine zemin hazırlandı haberinin görseli

SEMİ TEKTAŞ-ÖZEL HABER - 1 Mayıs 1977, Türkiye işçi hareketi tarihinin en kara günlerinden biri olarak hafızalara kazındı. İstanbul Taksim Meydanı’nda düzenlenen ve yüz binlerce kişinin katıldığı İşçi Bayramı kutlamaları sırasında, kimliği hâlâ tam olarak aydınlatılamayan kişiler tarafından kalabalığa ateş açıldı. Yaşanan panik ve kargaşada 34 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Ölenlerden beşi kurşunla vuruldu. 29’u izdiham sırasında nefes alamadığı için boğularak ya da ezilerek öldü, yaralılardan da 34’ü de başından ve göğsünden kurşunla vurulmuştu. Olay, Türkiye’de demokrasi, emek mücadelesi ve devletin güvenlik politikaları açısından derin izler bıraktı ve hâlâ aydınlatılamamış yönleriyle tartışılmaya devam etmektedir ve çeşitli sendika ve sol örgütlere mensup 98 kişi hakkında 14 yıl boyunca süren yargılamada kimse ceza almadı. Kanlı 1977 1 Mayıs’ını bizzat yaşayan Hüseyin Karanlık, o günleri anlattı. Olaylar sırasında 27 yaşında olan Karanlık, yaşanan olayda büyük bir provokasyonun olduğunu ve 12 Eylül 1980 darbesine zemin hazırlandığını ifade etti. Hüseyin Karanlık, bize kanlı 1 Mayıs’ın öncesini, sonrasını ve olayın yaşandığı günü ve siyasi ortamı anlattı.

12 EYLÜL DARBESİNE ZEMİN

12 Eylül 1980 darbesine zemin hazırlandığını belirten Karanlık, “Kanlı 1 Mayıs olayı, yakın tarihimizin en büyük provokasyonlarından biridir. 1977’de yaşanan bu katliam, aslında 12 Eylül 1980 darbesine giden sürecin en önemli kilometre taşlarından biridir. Bu yönüyle bakıldığında, olayın arkasında Türkiye’yi 12 Eylül askeri yönetimine hazırlamak isteyen odakların olduğu açıktır. Bu odaklar NATO’nun Türkiye’deki gizli yapılanmalarıdır. Devletin içine yerleşmiş bu yapılar yalnızca Türkiye’ye özgü değildir; benzer yapılanmalar tüm NATO ülkelerinde bulunmaktadır. Peki bu olay nasıl gerçekleşti? 1 Mayıs 1977’ye giderken oluşan psikolojik ortam çok önemliydi. Bir yıl önce, yani 1976’da DİSK çok görkemli bir 1 Mayıs düzenlemişti. O dönemde 500 bini aşkın insanın katıldığı söyleniyordu, ki bu büyük ölçüde doğrudur. 1977’deki 1 Mayıs, bu büyük başarıdan güç alan ve dönemin en saygın işçi örgütlerinden biri olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından organize ediliyordu. O dönemde DİSK yönetiminde Moskova’ya bağlı Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) etkisi belirgindi. TKP’nin bu etkisi, sendika içinde ciddi bir ağırlık yaratmıştı. Aynı zamanda Türkiye’nin genel siyasal atmosferi ve sol içindeki ideolojik tartışmalar ortamı oldukça gergin hale getiriyordu” diye konuştu.

MEDYA KAN DÖKÜLECEK MANŞETİ!

1 Mayıs’tan önceki siyasi atmosferi değerlendiren Karanlık, dönemin medya kuruluşlarının ‘Kan dökülecek’ diye manşet attığını söyledi. Karanlık, “Bu dönemde bazı basın kuruluşları ve köşe yazarları, 1 Mayıs öncesinde adeta bir korku kampanyası başlattı. Gazetelerde, ‘1 Mayıs’ta kan dökülecek, solcular birbirine girecek, olaylar çıkacak’ tarzı manşetler atılıyordu. Burada özellikle Mao’cu gruplarla Sovyetçi gruplar arasındaki ideolojik ayrışma hedef gösteriliyor, bu ayrım üzerinden bir kutuplaşma ve gerilim körükleniyordu. Ben o dönemde Halkın Sesi dergisinde çalışıyordum. Aynı zamanda Aydınlıkçı grubun temsilcilerinden biriydim. Gerçekten de bu psikolojik kampanyaya sadece devlet içindeki yapılar değil, DİSK içindeki bazı gruplar da katkı sağladı. ‘Kan dökülecek’ söylemleri, kutuplaştırmalar, karşılıklı suçlamalar ortamı iyice gerdi” diye konuştu.

NEREDEN GELDİĞİ BELLİ OLMAYAN SİLAH SESLERİ

Olayın yaşandığı anları anlatan Karanlık, birçok noktadan silah sesi geldiğini, bu sesler ile beraber büyük bir kaos yaşandığını söyledi. Karanlık, “Taksim Meydanı’na üç ana koldan giriş vardı: biirincisi Dolmabahçe (Beşiktaş) tarafından, ikincisi Saraçhane üzerinden gelen kol (Tarlabaşı güzergâhı), üçüncüsü ise Harbiye-Levent tarafından gelen koldu. DİSK yönetimi o dönem Mao’cu alana sokmama kararı açıklamıştı. Bizler, durumu çok yakından gözlemliyorduk. O dönem bir yönetici arkadaşla birlikte, bu grupların temsilcileriyle bir araya geldik. Açıkça uyarıda bulunduk: ‘Büyük bir provokasyon hazırlanıyor. Tarlabaşı’ndan alana girme kararını gözden geçirin, yoksa önünüz kesilecek, çatışma çıkacak. Bunun yerine sendikaların kortejlerine dağınık şekilde katılalım.’ Bu önerimizi iki gün önceden kamuoyuna da duyurduk. Aydınlık grubu ve Halkın Sesi olarak kararımızı açıkladık: ‘Kortej oluşturmayacağız. Her arkadaşımız üyesi olduğu ya da yakın hissettiği sendika veya kitle örgütüyle alana girecek.’ Böylece provokasyon ortamına zemin sunmamaya çalıştık. Nitekim 1 Mayıs günü, tam da öngördüğümüz gibi oldu. Tarlabaşı’ndan gelen, DİSK’in ‘Mao’cu’ diye tanımladığı grup alana yaklaşırken, DİSK görevlileri tarafından durduruldu. Gerilim orada tırmandı ve ardından olaylar zinciri patlak verdi. O gün Tarlabaşı girişinde bir arbede çıktı. Ama esas büyük olay orada değil, alanın içinde yaşandı. Arbede başlar başlamaz Taksim Meydanı’nda inanılmaz bir kargaşa başladı. Çeşitli noktalardan -alanın içinden, dışından, yüksek binalardan- silah sesleri duyulmaya başlandı. Özellikle o dönem ‘Sular İdaresi’ olarak bilinen binanın üzerinden ateş açıldı. Aynı anda farklı yönlerden çok sayıda silah sesi geldi. Zırhlı araçlar bir anda alana girdi. Ortalık tamamen kaosa döndü. İnsanlar panikle sağa sola kaçışmaya başladı” değerlendirmesinde bulundu.

İNSANLAR EZİLEREK CAN VERDİ

Silah sesleri nedeniyle yaşanan kaosta insanların panik içinde birbirlerini ezdiğini ifade eden Karanlık, “Bu kaosun en trajik anı ise Kazancı Yokuşu’nda yaşandı. Taksim’e aşağıdan bağlanan bu dar sokakta, kalabalık panik içinde kaçmaya çalıştı. Ancak orada önceden hazırlanmış barikatlar ya da geçişi zorlaştıran unsurlar vardı. İnsanlar sıkıştı, izdiham oldu. Ne yazık ki ölenlerin büyük çoğunluğu burada-silahla vurularak değil, boğularak, ezilerek- can verdi. Yani öncesinde günlerce söylenen ‘Kan dökülecek’ söylemi gerçek oldu. Ve 1 Mayıs 1977, tarihe bir katliam olarak geçti” ifadelerini kullandı.

KAOSA DÖNÜŞMESİ PLANLANMIŞTI

1 Mayıs’ın planlı bir şekilde kana bulandığını ifade eden Karanlık, “O günlerde ortam olağanüstü gergindi. Gazeteler günlerce manşetlerini şöyle atıyordu: ‘Kan dökülecek! Büyük olaylar çıkacak!’ Bu söylem sadece 1 Mayıs’tan bir gün önce değil, günlerce sürdü. O dönemde bazı yazarlar vardı, şimdi artık yazmıyorlar. O gazetelerden bazıları da bugün ya kapanmış durumda ya da bambaşka bir çizgide. İşte bu medya organları, adeta planlı bir biçimde, 1 Mayıs öncesinde toplumda bir korku ve gerilim atmosferi yarattı. Ama burada çok net bir ayrım yapmak lazım: Bu yaşananlar, DİSK içindeki bir grupla ona karşı olan başka bir grubun kendi arasındaki doğal bir çekişmenin sonucu değildir. Bu sürtüşmeyi büyük bir provokasyon fırsatına dönüştüren bir mekanizma vardır. Esas mesele de budur. Bu mekanizma hem medyayı hem de güvenlik güçlerini kullanmıştır. Polis örgütü bu plana göre hareket etmiştir. Silahlı polis ekipleri, panzerler, keskin nişancılar alanın stratejik noktalarına önceden yerleştirilmiştir. Ve ne zaman bir yerde küçük bir arbede çıksa, hemen her yerden silah sesleri yükselmeye başlamıştır. Bu bir organizasyondur. Bu çatışma, iki grubun birbiriyle dövüşmesinden ibaret değildir. Tam tersine, küçük bir çatışmanın büyük bir paniğe ve kaosa dönüşmesi planlanmıştır.
Bu kargaşa sırasında ölen insanlar, çatışmanın taraflarından biri tarafından vurularak değil; panik, sıkışma ve boğulma sonucu can vermiştir. Aslında olayın başlangıcı, Tarlabaşı-Saraçhane yönünden gelen kortejle çıkmıştır. Ama esas katliam Taksim’in merkezinde, yani alanın içinde yaşanmıştır. Panzerlerin alan içine girmesiyle birlikte kalabalık Kazancı Yokuşu’na doğru sürülmüştür. Orada, önceden hazırlanan barikatlar ya da dar sokak yapısı nedeniyle insanlar sıkışmış, kaçamamış ve boğularak hayatlarını kaybetmiştir. Yani bu bir kaza değil, bu bir planın parçasıydı. Tetikleyici küçük arbedeler üzerinden büyük bir provokasyon başlatılmış, halk korkuya sürüklenmiş, insanlar hayatını kaybetmiştir” diye konuştu.

SİYASİLER ŞAKINDI, POLİTİKALARI YOKTU

Olayın yaşanmasından sonra dönemin siyasetçilerinin şaşkın olduğunu belirten Karanlık, “Dönemin hükümeti de muhalefet partisi CHP de olay karşısında şaşkındı. Ne yaşandığını tam olarak değerlendiremediler, nasıl bir yol izleneceği konusunda net bir politikaları da yoktu. Olaydan sonra DİSK içindeki bazı gruplar Maocuları suçladı. Fakat herkes bir şekilde birbirini suçlamaya başladı. Ancak kamuoyunun büyük kısmı bu yaşananları sadece iki grubun çatışması olarak görmedi. Toplumda genel kanaat şuydu: Bu, çok daha büyük bir provokasyondu. İktidar da muhalefet de bu konuda aynı fikre gelmişti. Fakat bu provokasyonu aydınlatmak, sorumluları ortaya çıkarmak artık ne meclisin ne de muhalefetin gücünü aşan bir noktadaydı. Onlar olaya yorum bile getiremeyecek durumdaydı. Anlamlı bir analiz sunamadılar, çaresizdiler. Zaten bu olaydan sonra Türkiye genelinde terör tırmanmaya başladı. 1977’den itibaren her gün 20-30 kişi hayatını kaybetmeye başladı. Bu durum ‘sağ-sol çatışması’ adı altında sunuldu. Ancak gerçekte daha derin bir müdahale vardı. Ve işte tüm bu gelişmelerin sonucunda, Türkiye 1980 12 Eylül askeri darbesine sürüklendi. 1 Mayıs 1977, bu sürecin en önemli kilometre taşlarından biri oldu” diyerek sözlerini tamamladı.

Yazarımız Kim ?

HABER MERKEZİ