Sayfa Yükleniyor...
Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği’nin, 100 mülteci/göçmen işçi ile yaptığı yüz yüze görüşmeler sonucunda hazırladığı raporda gerçekler gözler önüne serildi
ÇAĞLA GENİŞ
Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği, “Deri Tekstil ve Kundura İşkolunda Çalışan Mülteci İşçilerin Yaşadığı Hak İhlalleri” başlıklı raporu kamuoyuyla paylaştı. Mülteci/göçmen işçilerin profilinin çıkarılması, çalışma koşullarının belirlenmesi, yaşadığı hak ihlallerinin, ayrımcı uygulamaların tespit edilmesi ve taleplerinin öğrenilmesi için hazırlanan rapor kapsamında Bornova Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi ile MTK Tekstilciler Çarşısı’nda, Basmane’deki tekstil ile deri atölyelerinde ve Karabağlar’daki tekstil atölyelerinde çalışan 100 işçi ile yüz yüze görüşmeler yapıldı. Raporda işçilerden tamamı mülteci olduğu için sigortası yapılmadığını ve 75’i ise mülteci olduğu için nefret söylemine maruz kaldığını söyledi.
KADINLARIN ORANI DÜŞÜK
Anket için deri iş kolunda çalışan 5 kadın ve tekstil iş kolunda çalışan 14 kadın işçi ile görüşme yapıldı. Rakamlar mülteci/göçmen kadınların çalışma yaşamına katılım oranının düşüklüğünü ortaya koymakta. Ankete katılan mülteci/göçmen işçilerin 8’i okuryazar olmadığını ve yine 8’i sadece okur yazar olduğunu belirtirken 65’i ilk okul mezunu olduğunu ve 19’u da orta okul mezunu olduğunu dile getirdi. Ankete katılan işçiler hane başı kişi sayısı cevabına 2-12 arasında değişen rakamlar verdi. Ankete katılan işçiler 500 ile 750 TL arasında ev kirası ödediklerini dile getirdi.
YARISI ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA
Anket yapılan işçilerin 10’u haftalık 400 TL, 35’i 500 TL, 5’i 550 TL, 40’ı 600 TL ve 10’u 700 Türk Lirası aldığının bilgisini verdi. İşçilerin yarısının eline aylık geçen para asgari ücretin altında kalmaktadır. İşçilerin sadece yüzde 40’ı asgari ücrete denk gelen bir maaş alabilirken sadece yüzde 10’nun eline asgari ücretin üstünde miktarda para geçmektedir. İşçiler, Türkiyeli işçilere göre 200-250 TL daha az maaş aldıklarını vurguladılar. Ankete katılan 100 işçinin tamamı sosyal güvenlik kaydı bulunmadığını dile getirdi. 100 işçinin toplam sigorta prim günü ise sıfır. İşçilerden hiçbiri işyerinden devlet denetimi ile karşılaşmamış. Günlük çalışma saatlerini sorduğumuz işçilerin 35’i günde ortalama 9-10 saat çalıştıklarını, 65 işçi ile 11-12 saat çalıştıklarını cevabını verdiler. İşçiler 8 saatten sonrası için fazla mesai ücreti almadıklarını da getirdiler. Şıklar arasındaki 8 ve 8’den daha az çalışma süreleri işçilerin cevaplarına giremedi. ‘Yılda Kaç Ay Çalışıyorsunuz’ sorusunu sorduğumuz işçilerden sadece 29’u ‘yıl boyunca çalışıyoruz’ cevabını verdi. 7 işçi 6 ay, 8 işçi 8 ay, 14 işçi 9 ay, 22 işçi 11 ay çalıştığını belirtti.
NEFRET SÖYLERİNE MARUZ KALIYORUZ
İşçilerden tamamı mülteci olduğu için sigortası yapılmadığını, 73’ü mülteci olduğu için maaşı tam alamadığını, 87’si mülteci olduğu için Türkiyeli işçilere göre daha az maaş aldığını, 77’si mülteci olduğu için Türkiyeli işçilere göre daha uzun çalıştığını, 56’sı mülteci olduğu için haksız yere işten çıkarıldığını, 75’i mülteci olduğu için nefret söylemine maruz kaldığını, 52’si çalışma arkadaşlarını tarafından dışlandığını ve 12’si sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığı cevabını verdi. İşçilerin 52’si patronları, 48’i ustaları, 35’i birlikte çalıştığı işçileri ve 55’i başka işçiler tarafından nefret söylemine maruz kaldığını dile getirdi. İşçilerden 83’ü öncelikli talebinin ücretlerde artış olduğunu dile getirirken 35’i sigortasının yapılması, 47’si nefret söylemlerine karşı çalışma, 76’sı çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve 34’ü ise işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması cevabını verdi. Nefret söylemlerine karşı çalışma talebi, sigortadan daha öncelikli olurken, çalışma koşullarının iyileştirilmesi de öne çıkan talepler arasında yer alıyor.
DÜŞEN ÜCRETLERİN SORUMLUSU BİZ DEĞİLİZ
6 yıl önce Türkiye’ye gelen D.S. Gaziantep, Mersin ve İzmir’de çok sayıda tekstil atölyesinde çalışmış. Hemen hemen işyerinde Türkiyeli işçilere göre daha düşük ücret verildiğini dile getiren D.S., "Patronlar bize düşük ücret vererek diğer işçilerin de daha fazla maaş istemesine de engel oluyordu. Biz de yapacak başka bir işimiz olmadığı ve geçinebilmek için bir an önce para kazanmamız gerektiği için verilen paralara razı oluyorduk. Dilini bile bilmediğimiz bir ülkede nasıl hakkımızı arayabiliriz ki? Şu anda çalıştığımız yerde biz 500 lira alırken bizimle aynı işi yapan Türkiyeli işçi 700 alıyor. Önceki çalıştığım yerlerde maaşımı alamadıklarım da oldu. 5 yıldır tekstil atölyelerinde çalışıyorum ve farklı farklı işyerlerinden toplamda 10 bin liralık alacağım vardır. Ayrıca daha uzun çalıştığımız zamanlar da oluyordu. 11 saatin sonunda fazla mesaiye kalmak istemediğimiz halde iş bitene kadar çalışıyorduk. Çalışmazsak işten çıkarılmakla tehdit ediliyorduk ama Türkiyeli işçi evine gidiyordu. Fazla çalışmamız için ek bir ücret de alamıyorduk. Sigorta kaydımızın olmaması da bizim için ileride büyük bir kayıp olacak. Ülkemize dönme ihtimalimiz çok düşük ve burada emekli olabilmemiz de mümkün değil. Ölene kadar çalışacağız gibi duruyor” dedi.
İŞE GİDERKEN KORKUYORDUK!
5 yıl önce Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi’nde çalışmaya başlayan Suriyeli mülteci H.D. 7 farklı atölyede çalışmış. Çalıştığı 4 iş yerinden Türkiyeli işçilerin tepkilerinden dolayı işten ayrılmak zorunda kalmış. 5 yıl önce Türkiyeli işçilerin site içerisinde ‘Suriyeli işçi istemiyoruz’ eylemi yaptığını hatırlatan H.D., "Bu süreçte işe giderken korkuyorduk, mecburen gruplar şeklinde gidip geliyorduk. Ufak çaplı saldırılar oldu ve bu saldırıların büyümesinden endişe ettik. Sesimizi de kimseye duyuramadık sadece Deri Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği yanımızda idi. Zamanla bu tepkiler azaldı ve birlikte eylemler de düzenledik ama ekonomik krizin etkisi ile yine hedefe konan biz olduk. İşlerin durması ve işten çıkarmaların başlaması ile birlikte yine hakarete varan tepkilere maruz kalmaya başladık. Üstelik bunu birlikte çalıştığımız işçiler ve ustaların yapması daha da kötü oluyor bizim için. Yine de bu yaşananların sorumlusunun biz olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Maaşların artması bizim için ne kadar elzem olsa da çalıştığımız yerlerde huzur olması için nefret söylemlerine karşı çalışma da önemli. Yoksa ekonomik kriz devam ettikçe ve işlerin durgunluğu sürdükçe biz hedefte olmaya devam edeceğiz. Türkiyeli ve Suriyeli işçi ayrımı olduğu için çalışma koşullarımızın düzeltilmesi için çaba da sarf edemiyoruz. Elimize geçen üç kuruş para ile hayatta mı kalmaya çalışalım yoksa başımıza bir şey gelecek diye endişe mi edelim, bilmiyoruz” ifadelerini kullandı.
KOMİSYONLAR KURULMALI
Raporun son kısmında çalışma yaşamındaki hak ihlallerine karşı şu çözüm önerileri yer aldı: “Herhangi bir şart koşulmadan bütün mültecilere statü verilmelidir. Türkiye’nin taraf olduğu mülteci ve göçmen işçilerle ilgili uluslararası sözleşmelerin yükümlülükleri yerine getirilmelidir. Kayıt dışı çalışmaya mecbur bırakılan mülteci ve göçmen işçilere uygulanan para cezası yaptırımı iptal edilmelidir ve kayıt dışı istihdamdan sadece işverenler sorumlu tutulmalıdır. Hak ihlallerinin önüne geçmek için Göç İdaresi, Çalışma Bakanlığı İl Müdürlükleri, meslek odalar ve işçi örgütleri (sendikalar ve dernekler) birlikte bir çalışma grubu kurmalı ve sahada çalışma yapmalıdır. Mülteci/göçmen işçilerin çalışma yaşamında sahip olduğu hakları öğrenebilmeleri için işçi havzalarında ana dillerinde eğitimler verilmelidir. Mülteci göçmen işçilerin yaşadıkları hak ihlalleri karşısında adalete erişiminin kolaylaştırılması için Çalışma Bakanlığı ve Göç İdaresi Genel Müdürlükleri bünyesinde özel birimler kurulmalıdır. İşçi sendikaları örgütlenme çalışmalarına mülteci/göçmen işçileri de dahil etmeli ve sendikalarda mülteci ve göçmen işçiler komisyonları kurulmalıdır.”
Haber Merkezi