- Gündem
- 07.07.2025 11:48
Akdağ Saydut, çizgi dünyasını anlattı. Karikatür çizmeye nasıl başladığını, karikatürün hayatında nelere yol açtığını ve karikatürdeki sorunları dile getirdi. Akdağ Saydut gazetemize karikatürü tüm yönleriyle anlattı
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Hayatının uzun yıllarını karikatüre vermiş bir çizer: Akdağ Saydut… Birçok çizer gibi Saydut da bu işi usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrenmiş. İlk çizgilerini genç yaşlarda üretmiş. Şimdiyse usta bir karikatürist. Birçok dergi ve gazeteye eser vermiş. Basın ve dergi karikatürünün can çekiştiği son yıllarda ise karikatürde boşluğu sosyal medyada yayınlanan karikatürleri dolduruyor. Saydut, işin bu noktasının karikatüre farklı bir boyut kazandırdığını söylerken bu yol ile okurların çizerin arasında canlı yayın ağı kurulmuş olduğunu belirtiyor. Karikatüre tüm yönüyle hakim olan Karikatürist Akdağ Saydut, karikatürün güncel sorunlarını ve kendi hayatını nasıl etkilediğini gazetemize anlattı.
Sizin ağzınızdan Akdağ Saydut kimdir?
1952 doğumluyum. Kabataş Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Anlayacağınız resim eğitimi almış bir çizer değilim. Usta çırak ilişkisi ve ustalarının çizimlerine bakarak, ustaların uyarılarını ve öğütlerini dikkate alarak karikatürü öğrenmeye çalıştım. Bizim kuşağımız Türkiye’nin en çalkantılı yıllarına çocukluk, gençlik, orta yaş ve yaşlanma eşiğinde tanık oldu. Karikatür ve mizaha olan ilgimiz dönemsel olarak yükselen ve Türkiye’yi biçimlendiren ara rejim dönemlerinde artmıştır. Mizah ve karikatür bir anlamda umuda açılan pencere ve geleceğe yönelik olumlu bakış, yaşanan olumsuzluklara karşı direnme ve haklılığı savunmadır.
İlk çizdiğiniz karikatürü hatırlıyor musunuz, bugün karikatürde ulaştığınız noktada ailenizin ve çevrenizin etkisi nedir?
Bu soru benim açımdan ilginç. Rahmetli ağabeyimle aramızda 4 yaş vardı. O, sanıyorum ilkokul üç ya da dörde gittiği yıllarda ben de kalem tutabiliyordum. Kağıtları karalamakla başlayan çocukluk günleriydi. Sonra kafadan bacak ve kolları çıkan bir şeyler karalamaya başladım. Ablamın neredeyse beline kadar uzanan saçları vardı. Bir kağıda bir kafa, göz ve yerleri süpüren uzun saçları karalayarak çizdiğimi hayal meyal anımsıyorum. Sonra bu çizimleri ilkokula başladığım yıllarda alfabe, ders kitapları, ünite dergilerindeki resimleri çizmeye çalışarak sürdürdüm. Özellikle okumayı söktüğüm günlerde gazetelerde yer alan çizgi romanlar, karikatür bantları ve baş sayfa karikatürleri severek izledim. Evimize en az dört gazete ve içlerinde mizah dergileri de olan haftalık yayınlar alınırdı. Her birinde birbirinden farklı anlayışla çizilmiş sempatik karikatür tiplerinin günlük yaşamlarından kesitler, çizgi romanlarda ise olağanüstü fantastik serüvenler hep ilgimi çekmişti. Bu ilgi beni gülmece içeren kareler çizmeye yöneltti.
Hangi gazete, dergi ve benzeri basılı yerlerde karikatürleriniz yer aldı?
İlk çizdiğim karikatürler yayınlanmadı. Ama ben dergi ve gazetelere karikatürlerimi göndermeyi sürdürdüm. Hürriyet Gazetesi 1972’de Bonbon adlı bir mizah eki vermeye başladı. “Karikatürleri postayla gönderin, karikatürüz yayınlandığı gazete ekini getirin telifinizi alın” açıklaması ile okurlarından karikatür istiyordu. Ben de birkaç karikatür gönderdim ve iki üç hafta sonra karikatürümün yayınlandığını gördüm. Çok sevinmiştim. Elimde Bonbon mizah eki ile Hürriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasına gittim ve ilk telif ücretimi aldım. Daha sonra karikatürlerimi elden götürmeye başladım… Bonbon eki bir süre sonra kapandı, ben de Akbaba ve Gırgır mizah dergilerine karikatürlerimi götürmeye devam ettim. Ama İktisat Fakültesini bitirdikten sonra iş tercihimi eğitimini aldığım konuda yaptım. Özel sektörde 30 yıl kadar çalıştım. Emekçisi olduğum şirkette sektöre yönelik bir dergi çıkartılmasını önerdim ve uzunca bir süre yayınladık. Bir süre Mizah ve Çizgi adıyla bir web sayfası hazırladım, sosyal medya yaygınlaşınca bu sayfayı dondurdum. Son olarak karikatür, mizah yazıları ve taşlamalar içeren bir mizah sayfasını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin günlük yayını olan Bizim Gazete için hazırladım, bu uğraşım on yıl kadar devam etti.
Bir karikatürist olarak Türkiye’de karikatüre ilgiyi ne düzeyde görüyorsunuz? Karikatüristlerimizin yaşadıkları sıkıntılar nedir?
Türkiye’de karikatüre ve mizaha ilginin büyük olduğunu söyleyebilirim. Ancak bugünün koşullarında karikatürcülerin medyasız kaldığını düşünüyorum. Bu bağlamda basılı medyanın boşluğunu sosyal medya dolduruyor. Sosyal medya karikatürcülerin muhalif duruşlarını sergiledikleri bir alan işlevi görüyor, okurla etkileşim kurulabiliyor. Aslında bir canlı yayın ağı kurulmuş oluyor. Kimi kez aktif durumda olan çizer ve izleyici karşılıklı yorumlarla konu hakkında görüş alışverişi yapabiliyor; bu da işin farklı bir boyutu.
Karikatürist yetişmemesi ve mizahta argoya kaymadaki temel sebebi ne olarak görüyorsunuz?
Karikatürcü yetişmemesi gibi bir sorun olduğunu söyleyemem. Her süreç kendi mizahını ve yıldızını ortaya çıkarır. Türkiye gençlerin ve çocukların çoğunlukta olduğu bir ülke, 15-67 yaş arası nüfusun yüzde 67,8’ini oluşturuyor, yaş ortalaması ise 32 olarak hesaplanıyor. Sosyolojik ve siyasal olarak toplum sürekli değişiyor. Genel değişim ne kadar nitelikli olabiliyor, nitelikli değişim kapsamında olan genç nüfus ne kadar? Eğitim kalitesi, okullaşma, ulusal gelirden gençlere aktarılan pay, geleneksel yaşam biçimlerinden kentsel ve evrensel yaşama evrilme hızı gibi parametreleri de dikkate almak gerekiyor. Sadece karikatür değil, bütün sanat dallarına ilgi duyan ve çocuklarının eğitiminde spor ve sanata önem veren çekirdek aile yapısı gelecek yılların umudu ve güvencesi olarak görünüyor. Çocuklara yönelik karikatür atölyelerinde ailelerin ve çocukların ilgisini, bu ilginin sürdürülebildiğini görebiliyoruz. Argo meselesine gelince bu konuda ölçü estetik ve zarif olmakla değerlendirilebilir. Geleneksel mizahın içinde Orta Oyunu, Karagöz, Köy Seyirlik Oyunları hatta halk masallarında bile argo vardır. Argo aslında farklı halk kesimlerinin kendilerine özgü sözcükleri, sözcüklere yükledikleri anlamlardır. Kimi zaman da çok kaba söylemleri peçelemeye yarayabilir. Bu mesele aslında salt çizgiye dayalı mizahta pek duyumsanmaz. Ama 1970’lerin Türkiye’si sosyolojik olarak değişirken karikatüre konuşma balonları ekleyip yazıyı yeniden getirmiştir. Sözcükleri de çarpıtarak kullanmış, görselde komik tiplemeleri kullanarak gençlerin kendi aralarındaki şakalaşma anlayışı ile geleneksel mizah öğelerini birleştirerek bir duruş sergilemiştir. Bu olguyu iyi mi kötü mü diye tartışmayı doğru bulmuyorum. Sonuçta bu mizah anlayışı elli yıla yakın bir süre varlığını sürdürmüştür. Şimdi soru yeni bir değişim sürecinde miyiz, bir farklılaşma olacak mı? Zaman içinde göreceğiz, değişim her dönem için kaçınılmazdır.
Türkiye genelinde karikatür dergilerinde azalma ve dergilerin içinde bulundukları zor şartların temel sebeplerini ne olarak görüyorsunuz?
Dergilerin temel sorunu bence tiraj ve dağıtım konusu gibi görünüyor. Öte yandan maliyetler, telif sorunları, okura ulaşmak ve en önemlisi bağımsız kalabilmek! Ağır eleştiri ve hakaret kavramları giderek mizah yazarlarını ve çizerleri zorluyor. Demokrasinin erozyona uğradığı süreçlerde mizah kendine bir yol bulur, toplum içinde varlığını sürdürür.
Geçmişten günümüze karikatürü ele alacak olursak, karikatürde aşama aşama ne gibi gözlemlerde bulunuyorsunuz? Karikatüristlerimizin elleri ne kadar özgür?
Meseleye tarihsel perspektiften bakarsak Türk basın tarihinin sansür, yasaklar, para cezaları, gazete ve dergi kapatmak, gazetecilerin öldürülmesi, çizerlerin sürülmesi, tutuklanması, yargılanması ve hapis cezasına çarptırılması gibi sayısız örnek vardır. Karikatür aslında günlük medyanın bir parçasıdır ve gazetecilik meslek etiği içinde değerlendirilmelidir. Türkiye’de basın ne kadar özgür, sansürsüz ya da oto sansür baskısından uzaksa, karikatürcünün eli de o kadar özgürdür.
Karikatüristlerimiz sadece çizerek gelir elde edebiliyor mu? Bu işi meslek olarak değerlendirebilir miyiz?
Karikatürcüler yalnızca karikatür çizerek gelir elde etmiyor. Büyük çoğunluğu usta ressam, grafiker, güzel sanatlar dalında farklı uğraşları var. Bu bağlamda telifli çalışan da var, bir medya çatısı altında yapıtlarını yayınlayan da... Karikatürcülük bir gönül işidir, ömür boyu da sürdürülür. Farklı mesleklere (doktor, mühendis, mimar, eczacı, iktisatçı, muhasebeci vb gibi) sahip pek çok çizer var. Hepsi de hem kendi mesleklerinde hem de karikatür alanında çok başarılı ve karikatürü hobi olarak sürdürüyorlar. Buradan çıkacak ders şudur, analitik düşünen çocuklar (kuşaklar) yetiştirmek istiyorsak resim, karikatür ve müzik eğitimi ile spora önem vermek zorundayız.
Bize biraz kendi çizginizden bahseder misiniz?
Benim için karikatür dünyaya bakış açımızın mizahi çizgiyle ifadesidir. Dünya çelişkili, karmaşık, insana ve doğaya önem vermeyen, skolastik düşünceli emek karşıtlarının daha iyi bir dünya isteyenlerle savaştığı bir arenaya benziyor. Sıkıntı ve baskıların sıkıştırdığı bu dünyada bir anlık da olsa insanların gülümsemesini sağlıyorsak ve dünya sorunlarına dikkat çekebiliyorsak ne mutlu.
Uluslararası düzeyde karikatüre baktığımızda Türkiye olarak ne durumdayız? Düzenlenen karikatür yarışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ölçü uluslararası düzeydeki tanınırlık, evrensel medyada yer almak ve uluslararası yarışmalardaki başarı ise arkadaşlarımızın bu alanda da başarılı işler yaptığını, tanındığını söyleyebilirim. Karikatür yarışmalarını bir tür festival gibi değerlendirmek doğru olur. Ulusal ya da uluslararası düzeydeki yarışmaların işlevini yerelden evrensele açılmak ve dünyaya bir mesaj vermek olarak değerlendiririm. Yarışmalar yeni çizerlerin tanınmasına da olanak sağladığı için yararlıdır. Kentleri tanıtır, turizme katkı sağlar, ulusları birbirine yaklaştırır, bu bağlamda değerlidir.