Karikatürün dünü ve bugününü anlattı

40 yılı aşkın süredir Karikatür Çizen Kürşat Çoşgun ile konuştuk. Basın karikatürünün geldiği nokta hakkında görüş bildiren Çoşgun, eleştiriye tahammülün azaldığını söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 15.07.2021 07:40
  • Güncelleme Tarihi : 15.07.2021 07:40
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Karikatürün dünü ve bugününü anlattı haberinin görseli

ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ

Samsunlu karikatürist Kürşat Çoşgun ile günümüz karikatürünü konuştuk. Çoşgun, bugüne kadar 7 kişisel sergiye katıldı. Yüzün üzerinde karma sergide yer aldı. 1979’dan beri kalemini eleştiri için oynatıyor. 10’un üzerinde kalemiyle ödül aldı. 40 yılı aşkın süredir çiziyor. Karikatürün Türkiye’de dünü ve bugününü bilen karikatüristlerimizden. Basında karikatürün geçmişe nazaran azalmasına dair sorduğum soruya artık eleştiriye tahammülün azalmasına bağlayan bir cevap veren Usta Çizer Çoşgun, “Türkiye açısından iki yönü var bunun. Birincisi, siyasal iktidarın her türlü itiraz, eleştiri ve muhalefet kanalına kapalı olması. Yaklaşık on beş yıldır iktidar paralelinde yayın yapan yandaş basın organları doğası gereği bir muhalefet aracı olan karikatürü sayfalarından kaldırdılar. Bu dönemde karikatürcüler daha sık mahkeme kapılarında görünür oldu” dedi.

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1964 Bafra Samsun doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Bafra’da, yüksek öğrenimimi Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Almanca Bölümü’nde tamamladım. 1987 yılında Zonguldak’ta Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde Enformasyon Memuru olarak görev başladım. 2017 yılında aynı kurumdan Şube Müdürü olarak emekli oldum. Kamu görevimin yanı sıra ADD Zonguldak Şubesi, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı gibi demokratik kitle örgütlerinde üye ve yöneticilik yaptım. Kuruluşundan bu yana Karikatürcüler Derneği Zonguldak temsilcisiyim.

SÜRDÜRDÜĞÜM TEK UĞRAŞ

Karikatür ile olan bu yolculuğunuzun başlangıcı nasıl oldu?

Küçüklüğümden beri hep ilgi duyduğum resimle uğraşırken lise yıllarına doğru çizgilerimin karikatüre doğru evrildiğini gördüm. 1979 yılından bu yana karikatür çiziyorum. İlk karikatürüm 1981 yılında Gırgır’da yayınlandı. Sonrasında da çok sayıda başka yayın, sergi, albüm yoluyla karikatürlerimi paylaşmaya başladım. O tarihten bu yana yaşamımda ara vermeksizin sürdürdüğüm tek uğraş karikatür oldu.

Bugüne kadar karikatür anlamında kaç sergiye katıldınız, ulusal ve uluslararası düzeyde elde ettiğiniz başarılar nedir?

İlk kişisel sergim olan Karikatürkü’den bu yana yedi kişisel sergi açtım, bu sergilerim ülkenin birçok yerinde izleyicilerle buluştu. Son sergimi 2014 yılında Romanya’da da açma olanağı buldum. Yüzlerce ortak ya da karma sergiye katıldım. Bunların dışında farklı temalarda altı belgesel sergi hazırladım, bunları da farklı yerlerde sergiledim. İkisi uluslararası olmak üzere toplam on ödül aldım. Bu çalışmaların yanında bir yandan da mizah ve karikatür üzerine çok sayıda toplantıda konuşmacı olarak bulundum, birçok yayında karikatür ve mizahın kuramsallığı ve tarihi üzerine makaleler yayımladım. İkisi karikatür albümü, biri monografik çalışma olmak üzere üç kitabım okuyucuyla buluştu. Çok sayıda kitap için kapak ve iç resimlemeler yaptım.

Türkiye’de karikatürün geçmişini bilen bir isim olarak geçmişten günümüze karikatürü ele aldığınızda ne gibi değişimler görüyoruz?

Az önce belirttiğim gibi, karikatür ve mizah üzerine çalışmalar yaparken, dünya ve Türk karikatürünün geçmişini de araştırma ve inceleme olanağım oldu. Bu çalışmalar sırasında karikatürün öz ve biçimsel olarak geçirdiği değişimleri, kullanım araçlarını ve yöntemlerini de yakından gördüm. Bizde karikatür ilk elli yıl boyunca içerik olarak yalnızca siyasal, mecra olarak ise basın yoluyla okuyucu ile buluşmuş. 1930’lardan itibaren sergiler başka bir mecra olarak görünürken, karikatür konuları da yaşamın hemen her alanını yansıtan konu zenginliğine kavuşmuştur. Birinci dönemde resim çizgisine yakın, görece daha ilkel çizimler, II. Meşrutiyet’ten sonra çok sayıda yayın ve karikatürcünün devreye girmesiyle daha modern bir görünüm kazanıyor. Ancak ülkemizde modern karikatürün Cemal Nadir-Ramiz Gökçe kuşağıyla gündeme geldiğini belirtmek gerek. Türk karikatürünün her anlamda çağdaş bir boyut kazanmasını sağlayan 1950 Kuşağı çizerleri ise gerek çizgileriyle, gerekse karikatüre kazandırdıkları yeni boyutla karikatürün bir sanat alanı olarak yerleşmesine katkı sağladılar. Karikatür sanatının geçirdiği evreleri en iyi anlamamızı sağlayan en önemli mecra ise mizah dergileridir. Her dönem, siyasal, sosyal ve kültürel dinamikleriyle kendi mizah ve karikatür dünyasını yaratmıştır. Bunu dönemler halinde ele alırsak, II. Meşrutiyet’le birlikte göreceli özgürlük ortamıyla yeşeren Kalem, Cem, Karagöz dergilerini, Kurtuluş Savaşı’nın ve erken Cumhuriyet döneminin moral ve motivasyon kaynakları Güleryüz, Zümrüdüanka, Akbaba, Karikatür, Yeni Kalem dergilerini, tek partili dönemin muhalif gücü Marko Paşa ve ardıllarını, demokrasiye geçişle birlikte Dolmuş, Tef, Taş dergilerini ve 70’li yıllarla birlikte Gırgır, Çarşaf, Fırt dergilerini enerjileri, okuyucuda karşılıkları ve bulundukları sürece tanıklıkları ile özellikle anmamız gerek.

Karikatür yarışmaları hakkında olumlu ve olumsuz olarak neler düşünüyorsunuz?

Dünyanın pek çok yerinde düzenli periyodlarla gerçekleştirilen büyük çaplı organizasyonların bulundukları kente ya da ülkeye kültürel zenginlik ve tanınırlık kazandırdığından kuşkum yok. Ancak yarışma enflasyonu, organizasyonların kalitesini düşürdüğü gibi, sonuçları itibarıyla gereksiz tartışmaları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle yarışmalar hakkındaki düşüncelerim genel anlamda olumlu değil. Jüri niteliği, ölçütsüzlük, kayırmacılık, ödül miktarı, yarışma albümü niteliği gibi unsurlar da yarışmaların tartışma konusu haline gelmesinde önemli etkenler.

Artık basında karikatüre yeterince önem verilmemesini nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye açısından iki yönü var bunun. Birincisi, siyasal iktidarın her türlü itiraz, eleştiri ve muhalefet kanalına kapalı olması. Yaklaşık on beş yıldır iktidar paralelinde yayın yapan yandaş basın organları doğası gereği bir muhalefet aracı olan karikatürü sayfalarından kaldırdılar. Bu dönemde karikatürcüler daha sık mahkeme kapılarında görünür oldu. Yayın sahipleri iktidar baskısı karşısında çareyi karikatürü yayınlarından uzaklaştırmakta buldu. İkinci olarak da karikatürün basılı yayın organlarının yanı sıra internet ortamını keşfetmeleri söylenebilir. Artık karikatürcü için çizgilerinin okuyucuya ulaşmasında tek mecra dergiler, gazeteler değil. Tek başına ya da ortak oluşturdukları sitelerde karikatürlerini yayınlayabiliyor. Üstelik daha fazla karikatürü, daha sık paylaşarak. Tüketimin bunca yoğunlaştığı bir ortamda çizerler ve okuyucular açısından tempo daha da hızlandı artık.

Türkiye’de ve dünyada basılı karikatürden dijital ortamda yapılan karikatüre geçiş söz konusu. Sizce bu durumun artı ve eksileri nedir?

Bunu doğal karşılıyorum. Diğer bütün sanat dallarında olduğu gibi karikatür de elbette dijital ortamın avantaj ve fırsatlarından yararlanmalı. Çok sayıda çizer artık karikatürlerini çeşitli dijital programlarda oluşturuyor. Bu çoğunlukla kolaycılık değil, belki de zoru seçmektir. Ben de siyah-beyaz olarak iskeletini oluşturduğum karikatürlerimi sıklıkla photosop desteğiyle renklendiriyor, efektler katıyor, görselliğini zenginleştiriyorum. Ama bunu yaparken de yaratıcılığımı kullanıyor, emeğimi harcıyorum. Dijital karikatür çizmeye başladığımdan beri bir karikatüre harcadığım zaman ve enerji, manuel olarak çalıştığım dönemlerdekinin bazen iki, üç katına eşit oluyor. Kaldı ki sinema, tiyatro, müzik gibi sanatın pek alanında dijital teknolojinin alabildiğine kullanıldığı bir çağda karikatürün hâlâ kurşunkalem, çini mürekkebi, schöller kağıda bağımlı kalması akılcı olmasa gerek. Bence karikatürün dijital ortamda oluşturulmasından çok, dijital ortamda paylaşılmasında bir sıkıntı var. Sağlam bir elekten geçmeyen hiçbir ürün nitelikli değildir. Eskiden dergi ya da gazetelerde hangi karikatürün yayınlanacağına editör ya da yayın yönetmenleri karar verirdi. Bu da yayınlanacak karikatürlerin içerik ve çizgi kalitesi olarak bir değerlendirmeden geçmesini sağlardı. İnternet ortamında ne yazık ki böyle bir süreç işlemiyor. Artık çizerler yetkinlik noktasına geldiğine kendisi karar veriyor. Çizgilerinden çok, internetin çeşitli mecralarındaki görünürlükleri, hiçbir çizgi becerisi gerektirmeyen “işleri”, takipçileri ile konuşuluyorlar.

Karikatürde nasıl bir çizgiye sahipsiniz?

Kırk yılı aşkın süredir karikatür çiziyorum. Karikatür oluşturma konusunda kendime özgü davranış pratikleri geliştirdiğimi düşünüyorum. Bu davranış pratiklerimi belirleyen başlıca unsurlar, dünya görüşüm, siyasal tutumum, parçası olduğum yaşam ilişkilerimdir. Karikatürlerimde vermek istediğim her mesaj bunun yansımasıdır. Dolambaçlı, bulanık, ikircikli sonuçlar doğurmayan, okuyucu ya da izleyicide karikatürü görür görmez bir şimşek çaktıran karikatürden yanayım. Desen ve kompozisyon gücünü, görsel estetiği göz ardı etmemekle birlikte, karikatürün iletisini de janjanlı görselliğe ezdirmemek gerektiğini düşünüyorum.

Buradan karikatür çizmeye meraklı ve hevesli gençlerimize ne tür tavsiyelerde bulunursunuz?

Tek bir şey: Ne yaparsanız yapın, yaptığınız işi ciddiye alın. Mizah her şeyden önce ciddi bir iştir.