İnsana dair olan ‘yerinden edilme’ durumu hem yasal, hukuksal, siyasi; hem de psikolojik açıdan bu kitapta ele alındı: ‘Siyasi ve Psikolojik Bir Bakış: Türkiye, Yunanistan, AB ve Suriyeli Sığınmacılar’
Asırlar boyu yaşadığımız topraklardan eksik olmayan kavramlar: Göç, göçmen, iltica, mülteci, sığınmacı… Son yıllarda yeniden aynı kelimeler ve kavramlar, hayatımızın merkezinde yer almaya başladı. Gündelik yaşantımızda her ne kadar hepsi aynı gibi görünse de uzmanlara göre bütün bu kavramlar birbirinden çok farklı. Her biri ayrı birer hukuksal çalışma alanı; Her bir kavram kendi içinde birbirinden farklı hakları, sorumlulukları ve zorunlulukları barındırıyor. Ancak bu kavramları sadece kelime olarak ele almanın da eksik kalacağını kaydeden Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, “Çünkü bütün bu durumda olanlar sen, ben, o, siz, biz, onlar; yani hepimiz; yani insan. İnsanın olduğu yerde onun hem fiziksel hem de psikolojik iyi olma halini ele almadan değerlendirme yapmak insana dair olan bir şeyi insansızlaştırmak olur” diyor.
‘Siyasi ve Psikolojik Bir Bakış: Türkiye, Yunanistan, AB ve Suriyeli Sığınmacılar’ kitabını okurla buluşturan Olataş, tüm bu kavramlara toplum ve psikoloji ekseninde açıklık getirdi. Öyle ki Olataş kitaba dair şu dipnotu paylaşıyor: “Bu çalışmada insana dair olan yerinden edilme durumu hem yasal, hukuksal, siyasi; hem de psikolojik açıdan ele alındı. Çünkü merkezinde insan olan bir konuda insanı yok saymak insanlığa yakışmazdı.”
HER BİRİ AYRI BİRER HUKUKSAL VE SİYASİ ÇALIŞMA ALANI
‘Siyasi ve Psikolojik Bir Bakış: Türkiye, Yunanistan, AB ve Suriyeli Sığınmacılar’ kitabını ele almaktaki amacını anlatan Olataş, “Kitabın arka sözünde de bahsettiğim üzere göç, göçmen, iltica, mülteci, sığınmacı kavramları asırlar boyu yaşadığımız topraklardan eksik olmayan kavramlar. Son yıllarda özellikle de Suriye’deki olaylardan sonra yeniden aynı kelimeler ve kavramlar gündelik hayatımızın merkezinde yer almaya başlamıştı. Gündelik hayatımızda her ne kadar hepsi aynı gibi görünse de aslında bütün bu kavramlar o kadar farklı ki... Her biri ayrı birer hukuksal ve siyasi çalışma alanı. Her bir kavram kendi içinde birbirinden farklı hakları, sorumlulukları ve zorunlulukları barındırmakta. Bu kadar önemli olan ve hayatımızın merkezinde yer alan bu konu hakkında yazılı alan çalışması ise ne yazık ki oldukça az. Bu sebeple en azından hali hazırda yapılan çalışmaları, yapılan iyi örnekleri kıyaslamalı bir şekilde ele alarak derli toplu bir kaynak oluşturmaya çalıştım” bilgisini paylaştı.
“Peki, kitabı okuyanlar ne ile karşılaşacak?” sorusunu yanıtlayan Olataş, şunları ekledi: “Kitabın başında Arap Baharı ile başlayan daha sonra Suriye’ye sıçrayan olayların bir özeti ile başladıktan sonra göç ve psikolojiye dair terminolojik kavramlar gelmekte. Avrupa Birliği’nin ve Türkiye’nin göç politikalarının yanı sıra göçmen ve sığınmacı arasındaki farkları ele aldım. Ardından psikolojik desteğin ne olduğuna değinerek genel anlamda hem bireysel hem de toplumsal bazda yapılan ve yapılabilecek çalışmalardan bahsettim. Kitabın son kısmında ise ülkeler arası karşılaştırma yaparak genel olarak Avrupa Birliği, Yunanistan ve Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara yönelik hem devlet eli ile hem de sivil toplum kanalları ile yapılan çeşitli çalışmaları ele aldım.”
ÇOK ULUSLU BİR SORUN
Neden psikolojik kısma da değinme ihtiyacı hissettiğini aktaran Olataş, “Az evvel de bahsettiğim gibi bu konuların hepsi ayrı birer siyasi ve hukuksal çalışma alanı. Bu sebeple genel olarak da hak ve hukuk ekseninde yapılan çalışmalar yoğunlukta. Ancak yaşanan insani bir durum ve bu yaşantı deneyiminin merkezinde olan insanı göz ardı etmek, insanın psikolojik ihtiyaçlarını göz ardı etmeyi bir psikolog olarak yapamazdım. Bu sebeple iki uzmanlık alanımı, yani klinik psikoloji ile Avrupa Birliği alanlarındaki uzmanlığımı birleştirerek insanın merkezde olduğu çok uluslu olan bu sorunu ele almaya çalıştım” sözlerine dikkat çekti.
SONRAKİ ÇALIŞMALARA İYİ BİR ÖRNEK
Olataş, son olarak ise “Siyasi ve Psikolojik Bir Bakış: Türkiye, Yunanistan, AB ve Suriyeli Sığınmacılar kitabı yaşanan, içinde olduğumuz durumu sadece bir açıdan ele almaya çalışan bir çalışma olarak ortaya çıktı. Alanda hala eksiklerin tespit edilmesine, yapılan çalışmaların derlenmesine, bu alanda kılavuz olacak kitaplara ihtiyaç duyulmakta. Bu kitap çalışmamın toplumun her kesimine ulaşmasını, temel terminolojik terimlerin herkes tarafından bilinip benimsenmesini ve en önemlisi bundan sonraki çalışmalara, basılacak kaynaklara iyi bir örnek olmasını temenni ederim” mesajını verdi.
BU İÇERİK DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nden yeni podcast