Sayfa Yükleniyor...
Kıbrıs Karikatürünün etkili isimlerinden Serkan Sürek ile Karikatür üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Sürek, çizimlerini Kuzey Kıbrıs Türk Basını için Kıbrıs’ın siyasi gündemi ve yaşanan sorunları üzerine ağırlıklı olarak yapıyor
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
İzmir doğumlu Kuzey Kıbrıs Karikatürünün en etkili isimlerinden Serkan Sürek ile karikatür ile olan macerasını konuştuk. Sürek, ilk karikatürünü Yeni Asır Gazetesinin ‘Gıcık’ mizah ekinde yayınladı. Ortaokul sıralarından beri karikatürle hiç bağını kesmeyen ve aynı zamanda bir Coğrafya öğretmeni olan usta kalem çizimlerinde Kuzey Kıbrıs’ın siyasi gündemi ve sorunlarını ele alıyor.
Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?
1973 yılında İzmir’de doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi İzmir’de tamamladım. 1997 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya bölümünü bitirdim. Aynı yıl KKTC’ye yerleştim. 1997’den beri Kuzey Kıbrıs’ta coğrafya öğretmeni olarak çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.
Karikatüre ilk ne zaman ilgi duymaya başladınız, amatör olarak başladığınız bu hiciv sanat dalında profesyonelliğe geçiş süreciniz nasıl gerçekleşti?
Ben küçük yaşlarda çizmeyi seven bir çocuktum. Sürekli elime kalemi alıp bir şeyler karaladığımı hatırlıyorum. İlkokul öğretmenim resimdeki yeteneğimi fark edip ailemi bu konuda bilgilendirmişti. Karikatürle ilk tanışmamsa Yeni Asır Gazetesi’nin GICIK mizah ekiyle oldu. 1980’li yıllarda hafta sonları yayımlanan bir dergiydi. Çok usta çizerler vardı o ekte o zamanlar… Dergi yönetimi genç çizerleri cesaretlendirmek için karikatürlerini yayımlıyordu. Farklı tarihlerde iki karikatürüm Gıcık dergisinde adımla yayımlandı, dergiyi uzun süre takip ettim, arkasından Oğuz Aral’ın ünlü GIRGIR dergisini izlemeye başladım. Bu dergiyi de lise yıllarım boyunca izledim, burada da birçok çizgi üstadı vardı. Oğuz Aral, Bülent Arabacıoğlu, Galip Tekin ilk aklıma gelen isimler. 1980’li yıllar Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı yıllara denk gelen, enflasyonun yüksek olduğu yıllardı… O yıllarda ülke siyasetiyle ilgili haberleri bu dergi vasıtasıyla öğreniyordum. Espriler güzel, çizgiler sağlamdı. Bu benim belleğimde yer etmiş olmalı, hemen kalemi elime alıp ben de karikatürcü olayım diye bir hevese kapılmadım tabii... Daha sonra üniversite yıllarımda HIBIR, LİMON, LEMAN dergilerini de izledim. Üniversite sonrası Kuzey Kıbrıs’a yerleştikten sonra ülke ve dünya gündemiyle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istediğimi fark ettim, bu noktada karikatür benim için iyi bir vasıta olabilirdi. 2003 yılından itibaren karikatürlerim Kıbrıs’taki gazetelerde yayımlanmaya başladı. İlk olarak Halkın Sesi gazetesi ve ardından birçok gazete ve dergiyle bu yıllara kadar geldik. Bu sanatta profesyonel değilim, çünkü geçimimi çizgi sanatından sağlamıyorum. Öğretmenim ve boş zamanlarımda hobi olarak karikatürle ilgileniyorum, bu anlamda amatör bir karikatürcüyüm diyebilirim.
İlk çiziminizi nereye gerçekleştirdiniz, bir hikâyesi var mıydı?
İlk karikatürümü Yeni Asır’ın GICIK mizah ekine gönderdim. Farklı zamanlarda iki karikatürüm yayımlandı. Dahası dergi, karikatürü yayımlananlara para ödülü de veriyordu, ben de kazanmıştım. Ortaokul yıllarımda adımla karikatürlerimin yayımlanması beni onurlandırmıştı, karikatüre bağlanmamı sağlamıştı.
Kıbrıs’ta hayatınıza devam eden bir çizer olarak, Türkiye’de karikatürün mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Karikatür sanatı 80’li, 90’lı yıllardaki gibi değil Türkiye’de. Bunun siyasi, toplumsal ve kültürel birçok sebebi olabilir. 2000’li yıllardan başlayarak mizah dergileri önce küçüldü, sonra teker teker kapanmaya başladı. Gazetelerde ön sayfalarda gördüğümüz karikatürlerin ebatları küçüldü, sonra da kaldırıldılar. Mizahın özünde bir eleştiri sanatı olması, buna karşı alınan politik tavır, açılan davalar bu sanatın zayıflamasına yol açtı. Elbette, günlük esprilere dayalı karikatürler de yapılıyor, ama ne kadar kalıcı olduğu tartışılır. 1970’li 1980’li yıllarda Bedri Koraman’ın Milliyet’in ön sayfasından çizdiği politik karikatürler insanların belleklerine yerleşti, şimdi böyle karikatür çizebilen sanatçılar yok. Öte yandan bir de Türkiye’de düzenlenen ulusal ve uluslararası ölçekli karikatür yarışmaları var. Türkiye’nin çeşitli belediyeleri, kurumsal şirketler tarafından organize edilen yarışmalar… Bunlarsa yarışma karikatürcülüğüne giriyor. Bu alanda yarışmak isteyen çizerler eserlerini gönderip yarışmalara katılıyor. Bu alanda daha fazla istikrar olduğunu düşünüyorum.
Bugüne kadar hangi mecralarda çizdiniz, dijitalleşmenin karikatüre olan etkisini olumlu veya olumsuz olarak nasıl görüyorsunuz?
Ben daha çok Kıbrıs Türk basını için karikatür çizdim. Kıbrıs gündemi, Kıbrıs sorunu çevresinde oldu çizdiğim karikatürler genelde… Bunun en önemli sebebi; Kıbrıs’ta tüm yaşamı sürekli ve derinden etkileyen konunun Kıbrıs sorunu olması diyebilirim. Siyasi ve ekonomik ambargolar sebebiyle, dar bir alana kapanmış bir toplumdan bahsediyoruz. Bu durumun yarattığı istikrarsızlık elbette gündemi meşgul ediyor, ben de çiziyorum. Dijitalleşme karikatürün üretimini ve paylaşımını hızlandırdı. Çizdiğiniz bir karikatürü kısa sürede, sosyal medya vasıtasıyla geniş bir kitleyle paylaşabiliyorsunuz. Bu anlamda faydası olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda dijital dünyada birçok karikatürcü yine internet sayesinde birbirini tanıma fırsatı buldu, bunların hepsi olumlu gelişmeler… Ancak dijitalleşmeyle geleneksel medya küçülürken, dergi yayıncılığı da küçüldü, bunlar da olumsuz tarafları oldu elbette…
Koronavirüs pandemisi karikatürü nasıl etkiledi, birçok çizer bu süreçte farklı çizimlere imza attı. Siz bu süreçte hiç konu ile alakalı bir çizim yaptınız mı?
Evet, çizimler yaptım. Karikatürcüler gündemi yakından izleyen kişilerdir. Bu sebeple bu konuda da yüzlerce karikatür çizildi, karikatür yarışmalarına konu oldu. Uzun süre daha bu konu gündemde kalacak gibi gözüküyor, dolayısıyla Kovid-19 karikatürleri gelmeye devam edecektir.
Aynı zamanda bir öğretmensiniz. Birçok karikatüristimiz sizin gibi karikatür dışında kendi meslekleri var? Bu durum bizlere gösteriyor ki sadece sanat yaparak geçinemiyor. Sizce bu durumun sebebi ne?
Bu sadece karikatürle ilgili bir durum değil, sanatın birçok dalında uğraş veren sanatçılar sadece sanat yaparak geçinemiyor örneğin; müzisyenler, tiyatrocular, ressamlar, heykeltıraşlar ve daha birçokları… Sanat bana göre, yüksek kültüre hitap eden bir üretim ve bunun paylaşımı, dolaşımı, tüketimi gelişmekte olan ülkelerde az. Yani hem ekonomik yönden güçlü, hem de kültür seviyesi yüksek ülkelerde sanat ve sanatçılar daha çok destekleniyor. Bizim gibi ülkelerde gerek devlet, gerekse özel kurumlar ya da kuruluşlar tarafından desteklenen sanatçılar vardır elbette ancak bunun sınırlı olduğunu düşünüyorum.
Yeni karikatüristlerimizin yetişmesi için ne gibi eylemler yapılabilir. Buradan konu dâhilinde neler söylersiniz?
Yeni karikatürcülerin yetişmesi için uğraş veren belediyelerin olduğunu biliyorum. 2017’de İstanbul’da Kadıköy Belediyesine bağlı “Karikatür Evi”ni ziyaret etmiştim. Burada haftalık bir plan dâhilinde, belirli saat aralıklarında birçok ünlü karikatürcünün çeşitli yaş gruplarından çocuklara karikatür eğitimi verdiğine şahit oldum. İzmir’de Bayraklı Belediyesi’nin de geçmişte çocuklara yönelik karikatür kursları düzenlendiğini duydum. Bu sanata gönül veren karikatür sanatçıları, eğitimcileri öğrenci yetiştirmeye çalışıyor. Buna benzer faaliyetlerin ve yarışmaların arttırılması yeni nesil karikatürcülerin yetişmesine yardımcı olacaktır.
Karikatürün geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Karikatür özünde bir eleştiri sanatıdır. Yanlışlıkları, çarpıklıkları çizgiyle gösteriyorsunuz. Karikatür sanatı yüzyıllardır var ve gelecekte de karikatür var olmaya devam edecektir.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
İzmir benim evim, doğup büyüdüğüm kent… Dolayısıyla bir İzmirli olarak, Ege’nin incisi İzmir’de çok kıymetli İLKSES okurlarıyla sayenizde buluşmaktan onur duydum. Güzel, sağlıklı, Kovid-19’u atlattığımız zamanlarda tekrar görüşmek üzere… Kuzey Kıbrıs’tan selam ve saygılarımla.
Haber Merkezi