Sayfa Yükleniyor...
Ekonomist Prof.Dr. Yaşar Uysal, Türkiye’yi kurların yüksek düzeyde kalması durumunda zor günler beklediğini belirterek, kısa vadede kur istikrarının sağlanması ve ihracatın arttırılmasına yönelik ekonomik önlemler alınması gerektiğini söyledi
YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL HABER
Türkiye’nin son günlerde ABD ile yaşadığı siyasi gerginlikler ekonomik kriz ortamını da beraberinde getirirken, döviz kurundaki aşırı artış ülkede yaşayan herkesi tedirgin etmeye devam ediyor. Doların önceki gün 7 TL’yi aşması ile ekonomide acil eylem planları hazırlanması ve bir an önce devreye sokulması gerektiğini bir kez daha gösterirken, dün sabah Merkez Bankası da döviz kurundaki artış ile ilgili aldığı kararları genişlettiğini açıklamıştı. Yaşanan kriz ortamını, döviz kurundaki artışın sebeplerini ve gündelik hayata yansımalarını, alınması gereken önlemleri gazetemize değerlendiren Ekonomist Prof.Dr. Yaşar Uysal, Türkiye’yi zor günler beklediğini dile getirerek, “İçinde bulunduğumuz koşullarda ekonomide alınacak önlemleri kısa, orta ve uzun vadeli olarak ayırmak gerekiyor. Kısa vadede önce yangının söndürülmesi (kur istikrarı), sonra bunun finansal krize dönüşmesinin engellenmesi (bankacılık sistemini zora sokmasının engellenmesi) ve nihayet ekonomik krize dönüşmemesi için (üretim ve istihdamda büyük gerileme olmasının engellenmesi) ihracatı artırmaya yönelik siyasi (dış ilişkilerdeki bazı sorunların aşılması) ve ekonomik önlemlerin (üreticiye ucuz enerji ve ihracat teşvikleri) alınmasının uygun olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
ETKİLİ BİR ÖNLEM ALINMALI
Son günlerde yaşanan krizin hem ekonomik hem de dış politika boyutları olduğunun anlaşıldığını belirten Yaşar Uysal, “Kanımca ürettiğimizden çok tüketmemizin yani 2002 yılından bugüne cari açık vermemiz ve bunun sonucunda dış girdi ve dış kaynak bağımlılığımızın artmasının yaşadığımız gelişmede önemli bir rolü var. Bir başka ifadeyle ekonominin fay hatlarında önemli oranda enerji birikimi olmuştu. Ekonomistler bu enerjinin küçük küçük depremlerle mi (yavaş büyümeyle yumuşak iniş) yoksa bir büyük depremle mi (hızlı küçülmeyle ani ve hızlı iniş) açığa çıkacağını tartışıyordu. Beklenti daha çok ekonomi yönetiminin kontrolünde yavaş büyüme ile dengelerin yeniden sağlanması yönündeydi. Ancak, görünen o ki, dış politik gelişmeler sonucunda ani iniş senaryosu ön plana çıkabilir. Bu krizin ne kadar süreceği ekonomi yönetiminin alacağı kararlara bağlı. Bugüne kadar yaşanan çok büyük kur artışlarına karşı hala etkili bir önlem alındığını söylemek güçtü. Ancak Merkez Bankasının son hamleleri oldukça faydalı olabilecek nitelikte. Dolayısıyla bu konuda yorum yapabilmek için ekonomi yönetimi ve özellikle de merkez bankasının politikalarını görmek gerekiyor” diye konuştu.
BÜTÇE AÇIĞI DARALTILMALI
Krize karşı alınması gereken önlemlere değinen Yaşar Uysal, “İçinde bulunduğumuz koşullarda ekonomide alınacak önlemleri kısa, orta ve uzun vadeli olarak ayırmak gerekiyor. Kısa vadede önce yangının söndürülmesi (kur istikrarı), sonra bunun finansal krize dönüşmesinin engellenmesi (bankacılık sistemini zora sokmasının engellenmesi) ve nihayet ekonomik krize dönüşmemesi için (üretim ve istihdamda büyük gerileme olmasının engellenmesi) ihracatı artırmaya yönelik siyasi (dış ilişkilerdeki bazı sorunların aşılması) ve ekonomik önlemlerin (üreticiye ucuz enerji ve ihracat teşvikleri) alınmasının uygun olacağını düşünüyorum. Bunun için yeni orta vadeli programın bir an önce açıklanması gerekmektedir. Somutlaştırmak gerekirse ekonomideki kur çekişli büyük türbülansı durdurmak için merkez bankasının hemen yüzde 7-9 arasında bir faiz artışı yapması gerekiyor gibi görünüyor. Böylesi bir ortamda bu önlem kaçınılmaz sanki. Ayrıca Türkiye’nin hemen 40-50 milyar dolarlık yeni dış kaynak bulması lazım. Ekonomi yönetiminin bunun arayışı içinde olduğu kanaatini taşıyorum. Eş anlı olarak faiz artışı yapılır ve dış kaynak bulunduğu açıklanırsa kurlarda hem gerileme hem de istikrar sağlanabilir diye düşünüyorum. Bu arada bütçe açığının daraltılması da önemli bir adım olacaktır” ifadelerini kullandı.
TASARRUFLAR ARTTIRILMALI!
Türkiye’nin 1950’lerden beri dış açık yani cari açık kaynaklı krizler yaşadığını söyleyen Uysal, “Artık buna son vermek lazım. Bunun için de ekonomiyi sürdürebilir düzeyde açık verecek noktaya getirmek, yani üretim yapısında teknoloji referanslı ciddi bir sıçrama yapmak, tasarrufları artırmak, yatırımları inşaat yerine sanayi ve tarıma kaydırmak gerekiyor. Ayrıca, orta ve uzun vadede eğitim, üretim sistemi yeniden yapılandırılmalıdır. Hayal gücü yüksek yeni nesiller, hayal gücünü bilgi/teknoloji/ürüne dönüştürecek eğitim sistemi ve öğretmenler gerekiyor. Öğrenci-eğitim-üretimin güçlü entegrasyonu çok önemli. Bunun için de özgür ve eleştirel akla gereken değer verilmelidir. Eleştiri yoksa, gelişme de olmaz diye düşünmekteyim” dedi.
HERKESE FARKLI ETKİ EDECEKTİR!
Döviz kurlarındaki artışın birbirine bağlı birçok boyutu olduğuna vurgu yapan Yaşar Uysal, “Döviz kurundaki artışı suya atılmış bir taş olarak düşünelim. Bu taş iç içe geçmiş birçok dalga oluşturacaktır. Söz konusu dalgaların tanımlanması her bir kesim için, yani sanayici, tüccar, çiftçi, esnaf, işçi-memur, emekli için, farklı olacaktır. Biz şimdi makro boyutta ve etkilenme düzeyini dikkate alarak bir tanımlama yapalım; Önce döviz borcu olan ve borcu kadar dövizi olmayan ekonomik birimler açısından konuya bakalım. Bu kesimler TL’ye göre daha düşük faizli olduğu için döviz kredilerine yönelmişti geçmişte. Ancak o dönemin sonsuza dek süremeyeceğini görmek istemediler. Dış kaynak girişinin devam edeceğini TL’nin değerli kalacağını (dövizin ucuz olacağını) varsayarak döviz cinsinden borçlanmaya devam ettiler. Oysa iktisat biliminin de fizikteki gibi değişmez yasaları vardır. Örneğin cari açık veren bir ülkenin parası döviz karşısında sonsuza dek değerli kalamaz. Er ya da geç değer kaybeder. Değer kaybı geciktikçe yaşanacak kur artışının düzeyi artar. Bu yasalar zaman ve mekandan bağımsızdır. Türkiye’de yaşanan gelişmelerde de bu yasanın bir sonucudur büyük ölçüde. Kuşkusuz dış politik gelişmeleri de unutmamak gerek” değerlendirmelerinde bulundu.
ENFLASYON ARTACAK
Kur artışının dış borçları arttıracağını ve bunun da ekonomiye bir yük getireceğini belirten Yaşar Uysal, “Kaba bir hesap yapalım. Türkiye’nin brüt dış borcu yaklaşık 470 milyar dolar. Dolar 4 TL olduğunda bunun karşılığı 1,88 triyon TL yapıyor. Dolar 6,5 TL olduğunda bu borcun TL karşılığı 3,05 trilyon yapıyor. Yani durduk yerde dış borcumuzu ödemek için ihtiyacımız olan TL miktarı 1,17 trilyon TL artıyor. Kuşkusuz bu borcun tümünün vadesi yarın değil. Ancak, kurlar bu düzeydeyken vadesi gelen döviz borcu olanlar büyük zarar edecektir. Bu zarar bazı firmaları iflasa, bazılarını küçülmeye, bazılarını da işletmeyi/varlıkları satmaya yöneltecektir. Bunun anlamı da hem üretimin hem de istihdamın gerilemesi olacaktır. Diğer taraftan Türkiye başta enerji olmak üzere birçok hammadde, yarı mamul ve mamulde dışarıya bağımlıdır. Kur artışları nedeniyle bu girdilerin TL cinsinden fiyatlarında artış olacaktır. Bunun sonucunda enflasyonda da artış yaşanacaktır. Enflasyondaki artış ise, geliri enflasyon düzeyinde artmayan vatandaşlar için hayatı pahalı hale getirecektir. Bu kişilerin taleplerinde azalma olacak ve bu da üretimi dolayısıyla büyümeyi yavaşlatacaktır” dedi.
FAİZ ARTIŞINA NEDEN OLACAK!
Enflasyon artışının işçilerin ücret artış taleplerini yükselteceğini ve girdiler yanında işgücü maliyetlerini de artıracağını ifade eden Yaşar Uysal, bu durum işverenlerin daha az işçi ile aynı üretimi yapma yönünde arayışlara iteceğini, bunun da işsizliği artırıcı bir etki yaratacağını belirtti. Yaşar Uysal, “Bu arada yavaşlayan ya da küçülen ekonomide, devletin doğrudan (gelir ve kurumlar vergisi) ve dolaylı (ÖTV, KDV) vergi gelirlerini azaltarak bütçe dengesini olumsuz etkileyecektir. Devletin açığı kontrol etmek için harcamalarını kısmak zorunda kalması da ekonomiyi yavaşlatan bir etki yaratacaktır. Diğer taraftan enflasyondaki artış kaçınılmaz olarak faiz artışına neden olacaktır. Zira mevduat sahiplerine beklenen enflasyonun altında faiz vermek, bu paraların başta yastık altı olmak üzere alternatif alanlara (döviz, altın, gayrimenkul) yönlendirebilecektir. İçinde bulunulan bu durumda bu en son istenecek gelişme olacaktır. Mevduat faizlerinin yükselmesi zorunlu olarak kredi faizlerini de yükseltecektir. Bu durumda krediyle iş yapan girişimcilerin finansman maliyetleri artacaktır. Bu artışı ürün/hizmet maliyetlerine yansıtacaklar, bu da enflasyonu körükleyecektir” şeklinde konuştu.
EN FAZLA KONUT VE OTOMOBİL
Kredi faizlerindeki artışlar tüketici kredilerinin (konut, otomobil, ihtiyaç, kredi kartı) faizini de artıracağını düşündüğünü ifade eden Yaşar Uysal, “Bu da konut, otomobil, beyaz eşya gibi ürünlerin talebini olumsuz etkileyecektir. Bu noktada yaşadığımız kur ve faiz artışlarından en çok etkilenecek talebin konut ve otomobil olacağını söylemek mümkündür. Dolayısıyla bu iki sektörde de üretim ve istihdam azalışı yaşanacaktır. Kurlardaki artışın olumlu etkisi ise ithalatın azalması, ihracatın artması sonucu dış ticaret açığı ve cari açığın azalması olacaktır. Bunun hangi düzeyde olacağı kur avantajı ve ihracatçıların başarısı kadar dünyada esmekte olan ticaret savaşlarına da bağlı olacaktır. Kısaca ifade etmek gerekirse, yaşadığımız zorlu ekonomik süreç; Üretimi yavaşlatacak hatta ekonominin birkaç çeyrek küçülmesine neden olabilecektir. İstihdamda gerileme, işsizlikte artış olabilecektir. Enflasyon ve buna bağlı olarak faizlerde ciddi artışlar yaşanabilecektir ve cari açık azalabilecektir” dedi.
DÖVİZ KURU ARTIŞININ GÜNDELİK HAYATA YANSIMALARI
Döviz kurlarındaki artışın kalıcı olması halinde vatandaşın hayatına yansımasının birçok kanaldan olacağını belirten Yaşar Uysal, “Bu kanallardan görülecek yansımaların hepsi aynı anda olmayacak, ancak er ya da geç mutlaka olacaktır. Bu kanalları yansıma hızı boyutunu referans alarak şöyle açıklamak mümkündür;
AKARYAKIT
Akaryakıt, elektrik, doğalgaz fiyatları artırılmak zorunda kalınacaktır. Kur artışlarının ilk yansımasının bu kanaldan olacağı söylenebilir. Böylece her ailenin ulaşım (özel otomobil, taksi, dolmuş, otobüs, vapur, metro), aydınlanma, ısınma ve ev aletlerini kullanma maliyetleri artacaktır. Akaryakıt fiyatlarındaki artış sadece vatandaşların değil malların ulaşımını da pahalı hale getirecektir. Bu durum başta gıda olmak üzere yüksek ulaşım maliyeti olan tüm ürünlerde fiyat artışına neden olacak, hayat pahalılaşacaktır.
GIDA SEKTÖRÜ
Okul servis ücretlerinde ciddi artışlar olabilecektir. Çoğu ithal olan elektronik aletlerin ve yazılımların (akıllı telefon, tablet, bilgisayar, ve ithal programlar vb.) fiyatları önemli oranda artacaktır. Dolayısıyla bu ürünlere ulaşmak zorlaşacaktır. Ayrıca ihtiyaç duyulduğunda yedek parçaları ve bakım/onarım giderleri için de daha yüksek bedeller ödenecektir. Gıda ürünlerinin pahalılaşmasında nakliye kadar üretim maliyetleri de etkili olacaktır. Nitekim Türkiye tohum, ilaç, gübre, mazot ve traktörde (en azından motor ve kritik parçalarda) büyük ölçüde dışa bağımlıdır. Kur artışları sonucu bu girdilerin fiyatı ve dolayısıyla tarımsal ürünlerin fiyatları artacak, nakliye maliyetlerindeki artışa birlikte halkımız gıdayı daha pahalıya alabilecektir. Diğer taraftan başta et olmak üzere yurtdışından getirilen gıda ürünlerinin fiyatlarında da önemli artışlar olacaktır. Dolayısıyla ithal ürünler ile iç piyasayı regüle etme imkanı azalacaktır.
İLAÇ-OTOMOBİL VE HİZMETLER
Çoğu ithal olduğu için ilaç fiyatları da artacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bunun dışında Otomobil fiyatlarında, ithal olanlarda daha fazla, ülke içinde üretilenlerde biraz daha az olsa da, kur artışlarına bağlı olarak ciddi artış yaşanacaktır. Bu artış yedek parça ve bakım ücretlerine de yansıyacaktır. İkinci el otomobil fiyatları da artacaktır. Tabi buna yerel yönetimlerin sunduğu, ulaşım, su gibi ürünlerin maliyetlerinde kurlardaki artışa bağlı olarak ortaya çıkacak artış fiyatlara yansıtılmak zorunda kalınacaktır. Dolayısıyla belediye hizmetleri de pahalılaşacaktır.
ENFLASYON ARTIŞI
Bütün bunlar enflasyonda ciddi artış yaşanacağını ortaya koymaktadır. Yükselen enflasyon ortamında geliri en az enflasyon kadar artmayan her bir vatandaşın satın alma gücü azalacak, yani fakirleşecektir. Bu arada artan enflasyon ve/veya ekonomi politikası sonucu faiz oranlarında artış olacaktır. Bunun anlamı vatandaşın daha yüksek faizle kredi kullanacak olmasıdır. Kredi kullanmayacak olan ise vadeli/taksitli alışverişlerde faizler ile karşı karşıya gelecektir. Çünkü artan faizlere bağlı olarak finansman ve/veya alternatif maliyetleri artacak olan girişimciler taksitli ve vadeli satışlarda vade farkı koyma yoluna gideceklerdir. Bunun anlamı da satın alma gücünün azalması olacaktır.
KONUT FİYATLARI VE YURTDIŞI SEYAHATLERİ
Türkiye’de ciddi sayıda yeni konut bulunmaktadır. Bu konutların satılması için Hükümetimiz başta düşük faizli kredi olmak üzere önemli destekler sağlamıştır. Ancak artık konut kredisi faizlerini sübvanse etmek güçleşmiştir. Gelinen noktada bu konutları almak yabancılar için ucuz, yerli vatandaşlar için yüksek kredi faizi nedeniyle pahalı hale gelmiştir. Ayrıca elindeki konutları yeterince satamayan müteahhitlerin zorlanması söz konusu olabilecektir. Bunların yanında yurtdışı gezilere gidebilmek gelirleri kur artışı kadar artmayan vatandaşlar için oldukça zorlaşacaktır. Ancak yabancılar için Türkiye çok ucuz ve dolayısıyla cazip hale gelecek, turizm ve bağlantılı sektörler bu durumdan olumlu etkilenecektir.
İHRACAT
İhracata yönelik çalışan firmalarda üretim ve istihdam korunurken, iç piyasaya yönelik üretim yapan firmalar daralacak talep nedeniyle üretimi ve istihdamı azaltmak zorunda kalabilecektir. Bu arada ihracatçı firmalara girdi üreten yerli firmalar kur artışları nedeniyle ithal girdilere karşı rekabet avantajı sağlayacak, üretim ve istihdamlarını artırabilecektir. Dolayısıyla bazı firmalarda ve sektörlerde çalışanlar işini korurken bazılarında çalışanlar işsiz kalabilecektir. Bu etkilenme kanallarını artırmak mümkündür. Ancak bu kadarının bile kur artışlarının vatandaşa nasıl yansıyabileceğini anlatmaya yettiğini düşünüyorum.
YERLİ ÜRÜNLERE YÖNLENMELİYİZ
Son olarak Türkiye’yi zor günlerin beklediğini ifade eden Yaşar Uysal, “Temennimiz ekonomi yönetiminin gerekli kararları geç kalmadan alması ve döviz kurlarını makul bir düzeye çekerek istikrarı sağlamasıdır. Bu arada biz vatandaşların da birlik beraberlik içinde olması, alışverişlerde yerli ürünlere öncelik vermesi ve gerçekten ihtiyaç olmayan ithal ürünleri satın almaması gerekmektedir. Türkiye çok badireler atlatmıştır. Bunu da atlatacaktır. Ancak insan “keşke 2008-9 küresel finans krizinden sonra ekonomi politikaları dış kaynak bağımlığını azaltacak, tasarrufları artıracak, yerli sanayi ve tarım yatırımlarını daha fazla teşvik edecek bir yola yönelmiş olsaydı” demekten de kendini alamıyor” ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi