- Gündem
- 19.04.2025 10:14
Su havzalarının kırmızı alarm verdiği İzmir’de ÇMO Başkanı Kınay’dan önemli açıklamalar geldi. Su kalitesinin de ciddi tehdit olduğunu altını çizen Kınay, “Tasarrufun tek muhatabı vatandaş değil” dedi
Küresel iklim değişikliğinin gölgesinde son yılların en kurak sonbaharını geçiren İzmir’de hayat havzaları da kırmızı alarm veriyor. Kentte yağışsız mevsime pandemiyle artan su kullanımı ve tasarrufun bir türlü alışkanlığa dönüştürülememesi de eklenince baraj bölgelerindeki çorak alanların hacmi korkutucu düzeye ulaştı. Yerel idarenin tasarruf çağrıları ve bilim insanlarıyla yapılan zirvelerle yol haritaları oluşturarak önlem almaya çalıştığı süreçte Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Helil İnay Kınay’dan önemli açıklamalar geldi. Kınay, kentte kuraklık kadar su kalitesindeki düşüklüğünde ciddi bir tehdit olduğunun altını havzalar ve nehirlerde yaşanan kirlenme üzerinden çizerken, İzmir’de kişi başına düşen yıllık su miktarının su kısıdı bulunan yerlerdeki ortalama miktarın bile altında olduğunu söyledi. Su yönetiminin hayatı önem taşıdığını ifade eden Kınay, ayrıca tasarrufun tek muhatabının vatandaş olmadığını, “Tasarruf çağrıları ve hassasiyetlerin tek muhatabının vatandaş olmadığını unutmamak gerekiyor. Merkezi/yerel idareler, sektör ve vatandaşların yanı sıra ilçe belediyeleri ve tüm kamu kuruluşları da faaliyetleri kapsamında kullandıkları su miktarına ilişkin tasarruf ve yönetim sürecini de değerlendirmeliler” sözleriyle anlattı.
SU KALİTEMİZ DE CİDDİ TEHDİT
Arıtma tesisleri ve yatırımları ile TÜİK verileri kapsamında başarılı olan İzmir’in öte yandan kentin yoğun yapılaşmasına ve planlamasına yetişemeyen altyapı eksiklikleri ile karşı karşıya olduğunun altını çizen Kınay, “Bugün bölgemizde en önemli su havzaları olan Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Kuzey Ege havzalarında su kalitesi değerlerine yönelik izlemelerde sularımızın 4. kalite olarak tanımlanan en kötü kalitede olduğu görüyoruz. Havzalarımızda yüzey ve yer altı sularına yönelik kirlilik baskısı artarak devam ederken, bir yandan kontrolsüz yeraltı suyu çekimleri ile su varlıkları büyük risklerle karşı karşıya. İzmir’in içme suyunun yüzde 40’ını sağlayan Tahtalı ile Gördes su havzalarındaki kirlenme baskısının artması, kirlilik seviyesi zaten yüksek olan Gediz, K. Menderes, B. Menderes Nehirleri ve Kuzey Ege havzaları daha da korumasız hale gelmesi yaşamsal risklerimizin başında yer alıyor. Su kaynaklarımızın karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin yönetilemediği, acil planlama ve yönetim süreçleri gerçekleştirilemezse geri dönüşü mümkün olmayan noktalara ilerlediğinin de bir göstergesidir” dedi.
ORTALAMANIN ALTINDA
İklim olaylarındaki değişimler, yağış/sıcaklık rejimi değişiklikleri, sel, afet, kuraklık süreçleri ve kentlerin altyapı eksiklikleri ile su kaynaklarımızın büyük risk altında olduğunu vurgulayan Kınay, “Alternatifi olmayan tek madde olarak tanımlanan suyun tüm dünyada kısıtlı miktarda olduğu ve temiz su miktarının her geçen gün azaldığı artık bilinen bir gerçektir. İzmir için yaklaşık bir hesap yapılırsa kişi başına yıllık su miktarı 1316 m3 olarak verilebilir. Bu değer de su kısıdı bulunan yerler için verilen 1500 m3 değerinden düşüktür. Bu durum İzmir’de su yönetiminin önemini ortaya koymaktadır. Kentin su yönetiminden sorumlu kuruluş olan İZSU tarafından barajlardaki doluluk oranları paylaşılmakta, su tasarrufuna yönelik çağrılar yapılmaktadır. Barajlardaki su miktarı mevsimsel koşullar ve yağış durumuna göre değişiklik göstermektedir. Bu kapsamda kentin su yönetimine yönelik olarak mevcut kaynakların kullanım alternatifleri oluşturulmaktadır. Barajlardaki doluluk oranları ve kaynakların kullanım süreçlerine göre İZSU tarafından yapılan değerlendirmelerde günlük yaşantımızda şu anda çok hissetmesek de su sorunu kaçınılmazdır” ifadelerini kullandı.
SU YÖNETİMİ HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR
Kentin su ihtiyacına yönelik olarak sadece barajlardaki su miktarı üzerinden değerlendirme yapmanın doğru olmadığını söyleyen Kınay, şunları söyledi: “Suyun miktarı kadar kalitesi ve kayıp kaçak yönetiminin sağlıklı yapılması da önemli problemlerdir. Bu noktada iklim değişikliği, kontrolsüz yağış miktarları, kuraklık gibi faktörlerin su miktarına olan etkilerinin yanı sıra su kaynaklarının korunması, su havzalarında kaynakların kalite ve miktar yönünden bozulmasına yol açacak yapılaşma ve sanayi, madencilik gibi kirletici faaliyetlere izin verilmemesi, kaynaktan elde edilen suyun en az kayıpla, en verimli şekilde kullanıcıya ulaşması ve sağlıklı tüketilmesi hayati öneme sahiptir. Kentin en önemli yüzeysel su kaynağı olan Tahtalı Barajı’nın da ekonomik bir ömrü olduğu gerçeği bulunmaktadır. Aynı zamanda kentte yeraltı sularına yönelik aşırı çekimler yeraltı suyu kaynaklarının da azalmasına neden olmaktadır. Kentleşme, nüfus artışı ve su kaynaklarının azalması ile kaçınılmaz olan bu son ile daha geç yüzleşmemiz için, su yönetimi konusunda söz sahibi olan İZSU, DSİ ve diğer yerel/merkezi idarelerin kentte mevcut su kaynaklarının korunması, yeni su kaynakları ve havza koruma stratejileri geliştirmeleri hayati önem taşımaktadır.”
TEK MUHATTAP VATANDAŞ DEĞİL
Merkezi ve yerel idarelerin zaten kısıtlı olan ve iklim değişikliği gibi diğer faktörler ile daha da kısıtlı hale gelen su kaynaklarının korunması yönündeki tedbirleri titizlikle uygulaması gerektiğini savunan Kınay, “İZSU tarafından paylaşılan barajlardaki doluluk oranları verileri geçtiğimiz yıllara göre yüzeysel su kaynaklarımızın miktar olarak yaklaşık yüzde 50 azaldığını gösteriyor. İstanbul, Ankara gibi metropol kentlere baktığımızda da tablonun kötü olduğunu görüyoruz. Bu oran İzmir için yaklaşık yüzde 35 olarak verilirken, İstanbul için yüzde 26, Ankara yüzde 23 olarak gösteriliyor. İzmir için temiz su ihtiyacını karşılamak üzere akılcı yatırımlara ve yeni su kaynaklarına acilen ihtiyaç var. İlgili kurum ve kuruluşlar mevcut su kaynaklarını en iyi şekilde yönetirken, gelecek için alternatif su kaynaklarını elde etmek için gerekli yatırımları geç olmadan yapmalıdır. Tasarruf çağrıları ve hassasiyetlerin tek muhatabının vatandaş olmadığını unutmamak gerekiyor. Merkezi/yerel idareler, sektör ve vatandaşların yanı sıra ilçe belediyeleri ve tüm kamu kuruluşları da faaliyetleri kapsamında kullandıkları su miktarına ilişkin tasarruf ve yönetim sürecini de değerlendirmeliler. Sadece idari binalar ve personel kullanımı kaynaklı su tüketimi rakamlarında yapılacak tasarruf bile sürecin bir parçası olacaktır. Aynı zamanda kentte temizlik uygulamaları, yeşil alanların planlaması ve bakımı gibi süreçlerde de su kullanımına yönelik tedbirler alınmalıdır” açıklamasında bulundu.