Sayfa Yükleniyor...
İnsanlık, 21’inci yüzyılın en büyük sorunu iklim krizinin etkilerini azaltmak için yine 21’inci yüzyılın en büyük silahı teknolojiden yararlanıp, deniz suyunu tuzsuzlaştırarak “Kuraklıkta son çare mavi dünya” diyor
İnsanlık tarihinde her zaman çok büyük bir öneme sahip olan, savaşlarda en kritik silah, ticarette en güvenilir yol, derinliğinde insanları sağlıklı besleyen binlerce canlı türünü barındıran denizler günümüzde son zamanlarda gündemden düşmeyen ve belki de insanlığın sonu olacak sonuçları ortaya çıkaracak susuzluğun da çaresi olabilecek gibi. Zira tuzlu deniz suyu yaklaşık 361 milyon metre kareyi kapsar ve genellikle birkaç ana okyanus ve daha küçük denizlere bölünür; deniz suyu dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 71’ini ve dünya biyosferinin yüzde 90’ını kapsıyor. İşte tamda bu noktada özellikle teknolojinin gelişmesiyle en kirli suların bile arıtılabildiği çağımızda, ‘Deniz suları da içilebilecek veya tarımda kullanılabilecek noktaya getirilebilir mi? Kuraklığa çare ‘mavi dünya’ olur mu?’ gibi soru ve konuyu bilinmeyen tüm yönleriyle açığa kavuşturan Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Prof.Dr. Gökdeniz Neşer, deniz suyunun tatlı hale gelmesi için yüksek bir enerji ihtiyacının ve ciddi bir arıtma maliyetinin olduğunun altını çizdi.
YÜKSEK ENERJİYE İHTİYAÇ VAR!
Deniz suyunun nasıl tuzsuzlaştırıldığını açıklayarak konuyu anlatan Neşer, tuzlu suyun tatlı suya dönüştürülmesi için ciddi oranda enerjiye ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Neşer, “Susuzluğa mucize bir çözüm olarak işaret edilen deniz suyunun ‘desalinazyonu/tuzsuzlaştırılması’ insanın yakından bildiği, zorunlu oldukça başvurduğu bir yöntemdir. En basit tuzsuzlaştırma, deniz suyu içindeki suyun bir ısı kaynağıyla buharlaştırılıp, buharlaşan suyun tekrar yoğuşturulmasıyla yapılmaktadır. Çünkü deniz suyu içinde bulunduğu denize bağlı olarak insani ihtiyaçlar için kullanıma uygun olmasını engelleyecek oranda, ortalama ağırlıkça yüzde 3.5 civarında tuz içermektedir. Bu basit süreçte temel unsur ısı enerjisinin varlığıdır. İşte tuzsuzlaştırmanın çevresel anlamdaki olumsuz etkisinin ilki budur. Büyük bir yerleşim yeri için deniz suyunu ısıtıp, yoğuşturan bir sistem kuracaksanız çok yüksek enerji ihtiyacınız vardır. Bu enerjiyi elde etmek için karbon salınımınız çok büyüyecektir. Bunun doğal yaşama etkisi olumsuz ve sizi bu duruma düşüren iklim krizini büyütmeye etkisi ise son derece olumlu olacaktır. Oysa Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri kapsamında su ve enerji, birbirine karşılıklı bağımlı ve iklim değişikliğinden etkilenen ve ona derinden bağımlı en hassas iki kaynak olarak görülmektedir. Bu bağımlılık iyi anlaşılmazsa her iki kaynağın da aşırı kullanımı ve kötü yönetimi boy göstermektedir” diye konuştu.
ŞEHİR SUYU SİSTEMLERİ!
Şehir suyu sistemlerinin sürdürülebilir yönetimi için çevresel etkileri azaltabilecek su ve enerji kullanım verimliliğinin iyileştirilmesi çabalarının seferber edilmesine ihtiyaç duyulduğunu dile getire Neşer, “Bu verimliliklerin birbirleriyle bağlantılı olarak iyileştirilmesi şimdiki ve gelecekteki kuşakların refahına ve çevresel sürdürülebilirliğine bir kazan-kazan katkısı olarak görülebilir. ABD ve Avustralya’dan İspanya, Norveç, İtalya dahil bir çok Avrupa ülkesine, kaynak yönetimi ve bir şehir suyu sistemi bağlamında su-enerji sürdürülebilirliğinin üzerinde çalışılması ihtiyacı konusunda oldukça aydınlatıcı öneriler sunulmuştur. Örneğin, Avustralya’nın büyük şehirlerindeki şehir suyu sistemlerinin kullandığı enerji konusunda yapılan bir çalışmada, elektrik tüketiminin, tuzsuzlaştırmadan ve atıksu geri dönüşümünden gelen alternatif su kaynakları kullanıldığı takdirde dikkat çekici bir şekilde arttığı bildirilmektedir. ABD’deki kıyı yerleşimlerindeki (Tampa Körfezi ve San Diego) su tedariği senaryolarının su-enerji birlikteliği analizinde, suyun yeniden değerlendirilmesini maksimize etmenin gerektirdiği enerjinin, tuzsuzlaştırmanın gerektirdiği enerjiden sera gazı salınımları ve enerji maliyeti bakımından çok daha az olduğu ve dolayısıyla ilkinin çok daha iyi bir çözüm olarak belirdiği görülmektedir. Bununla birlikte, yeraltı su havzası için yeniden değerlendirilmiş suların isalesinin enerji gereksinimi üzerine yapılan bir çalışmada, gerekli enerjiyi üretmek için kullanılacak su miktarının çeşitli isale alanlarına pompalanması gereken su miktarını aşmakta olduğu görülmüştür. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı ele alan bir diğer çalışmada ise enerji sistemlerinin deniz suyuna görece olarak zayıf bir bağımlılığı bulunsa da, su sistemlerinin özellikle suyu çıkarma ve üretme anlamında enerjiye yüksek bir bağımlılığının olduğu saptanmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
GEMİLERDE TUZSUZLAŞTIRMA SİSTEMİ VAR!
Gemilerde tuzlu suyun tatlı hale getirilebildiği bir sistemin varlığına dikkat çeken Neşer, “Su şebekelerinin çevresel olumsuz etkilerinin neredeyse tamamının şebekelere verilecek suyun ve atık suyun arıtılması aşamalarında kullanılan enerji ve kimyasallardan kaynaklandığı bir gerçektir. Tuzsuzlaştırma tesislerindeki bunlar da birer su arıtma tesisidirler, tuzluluğu ve sıcaklığı yükselmiş deniz suyunun yanıs ıra sistemlerin tuzlu suyun aşındırıcı etkisinden korunabilmesi için kullanılan kimyasal maddeler denizel ortama gönderilen yeni kirletici unsurlar olacaktır. Sadece sıcaklığı yüksek deniz suyunun dahi denizel ekosistem üzerindeki olumsuz etkisinin ne olabileceğini İzmir Körfezi’nde havaların ısınmasıyla oluşan yosun patlamalarını tecrübe ettiğimiz için tahmin de edebiliriz. Tabii işletmesi çok daha pahalı, çok daha karmaşık tuzsuzlaştırma sistemleri de var ilgili endüstride. Örneğin deniz suyundaki çözünmüş haldeki tuzun ve diğer bileşenlerin sadece belirli büyüklükteki parçacıkları geçiren bir zar kullanılarak ayrıştırıldığı Ters Osmosis (TO) sistemleri, ki hem kurulumu, hem de işletmesi ciddi maliyetler getirmektedir. Tabii bu sistemler yardımıyla üretilecek tatlı suyun maliyetinin, şebeke suyunun maliyetine eşit veya bundan düşük olması sürdürülebilirliği açısından gereklidir. TO sistemler enerji yoğun bir süreç üzerinde şekillendiği için, yukarıda sözünü ettiğim karbon salınımına bağlı ekolojik maliyetler de irdelenmelidir. Günümüzde tuzsuzlaştırma teknolojilerini uygulamaktan kaçınamayacakların başında gemiler gelmektedir. Tatlı su tedariki için limanlara sıklıkla uğrama olanağı olmayan gemilerde tuzsuzlaştırma, genellikle daha ucuz olan ve gemide halihazırda bulunan ana makinalardan ve yardımcı makinalardan açığa çıkan, kullanılmadığı takdirde de bir atığa dönüşecek ısının varlığından yararlanılarak yapılmaktadır. Bu da çok eskiden beri başvurulan bir uygulamadır. Örneğin Çanakkale Savaşı’nda İngiltere’nin gemilerine su tedariki, Fransız gemilerindeki tuzsuzlaştırma ünitelerinden sağlanabilmiştir. İşletme maliyetinin birincil unsur olmadığı yatlarda ve su tüketiminin çok yüksek olduğu kruvaziyer gemilerinde ise TO sistemlerine başvurulmaktadır, günümüzde de” sözlerine yer verdi.
YENİLENEBİLİR ENERJİDEN YARARLANILABİLİR!
Neşer, susuzluk sıkıntısı çekebilecek şehirlerin başında gelen İzmir’e özel bir yaklaşım geliştirilmesi olanakları olduğunu ve bu olanaklar devreye alındığı takdirde deniz suyunun uygun bir maliyetle elde edilmesinin mümkün olabileceğini söyledi. Neşer, “Bir gemi için uygun maliyetle üretilen su örneğinden bir şehir için uygun çözümün ne olacağına dair bir fikir sahibi olabiliriz. Elimizde üretmek için maliyeti olmayan yani hali hazırda üretilmiş olan ve atık haline gelen ısı enerjisinin varlığı kilit unsurdur. Bu enerjiyi yöremizde etkin ve dengeli olan güneşten sağlayabileceğimiz gibi demir-çelik endüstrilerinin üretimleri sırasında açığa yüksek ısı enerjisinden de elde edebiliriz. Örneğin İzmir’de, denize çok da uzak olarak konumlanmış olan Aliağa’daki haddehaneler (hurdadan metal üreten tesisler), yerel yönetimlerin sunacağı katkılarla, yönlendirmelerle deniz suyundan proses suyu üretimini şehirde kullanılacak suya katkı sağlamak amacıyla geliştirebilirler. Tabii ki bu üretimlerin denize sıfır deşarj çerçevesinden yapılması kaydıyla. Benzer yaklaşım, çevresel olumsuz etkileri günden güne artan tepkilere yol açan termik santrallerin bünyesinde hayata geçirilerek bu tesislerin çevresel maliyetlerinde sembolik de olsa bir düşüşe yardımcı olunabilir. Özellikle kıyı kentlerindeki nüfusun hızlı artışı ve yoğunlaşması, iklim krizinin şimdilik susuzluk olarak tecelli eden şiddetiyle çakıştıkça sıklıkla gündeme gelecek deniz suyundan şebeke suyu üretimi için multidisipliner, ciddi bir çalışmayla, doğru yer seçimini de içeren doğru bir yol haritasının çıkarılması çok yerinde olacaktır. İnsanlığın, nüfus bu hızla arttığı takdirde, günün birinde denizi bir su üretim kaynağı olarak ele alması gerekeceği ön görüsüyle, bu çalışma sonucunda erişilmesi beklenen sistemin isterleri olarak, enerji kaynağı olarak atık ısıyı ve/veya güneş, ısı pompası, vb. yenilenebilir enerjilerden yararlanmasını, ‘denize sıfır deşarj’ anlayışıyla projelendirilmesini, tuz ve diğer mineraller gibi yan ürünler anlamında da zengin bir ikincil üretime sahip olmasını, tuzun aşındırıcı etkilerini kimyasallar yerine çevre dostu kaplama malzemeleriyle gidermesini, şebeke suyundan daha düşük maliyetli olmasını sayabiliriz” ifadelerine yer verdi.
Haber Merkezi