Miras kalan psikolojik rahatsızlıklar

Genetik psikolojik rahatsızlıklar ve tedavi yöntemleri hakkında konuşan Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş, psikolojik rahatsızlıklarda halk arasında bilinenin aksine genetik faktörlerin de etkili olduğunu söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 04.04.2023 04:35
  • Güncelleme Tarihi : 13.04.2023 14:24
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Miras kalan psikolojik rahatsızlıklar haberinin görseli
Miras kalan psikolojik rahatsızlıklar haberinin görseli

AYSELİN UZUN/RÖPORTAJ
Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş, çoğu psikolojik rahatsızlığın temelinde genetik faktörlerinde yatabileceğini iddia etti. Bazı durumlarda dünyaya geldiğimiz anda çeşitli genetik rahatsızlıkların ortaya çıkabildiğini; bazı durumlarda ise taşıdığımız bozuklukların ortaya çıkmayıp, sonraki nesillere geçebileceğini ifade eden Olataş, kimi zaman ise bu rahatsızlıkların ortaya çıkmak için uygun koşulların oluşmasını beklediğini dile getirdi. Olataş, “Şizofreni, bipolar ve benzeri rahatsızlıkların tanılanması için genellikle çocukların yaklaşık 15 hatta 18 yaşını doldurması gerekmektedir. Bu yaş dönemlerinden itibaren bahsi edilen rahatsızlıklar daha belirgin olarak görülebilmekte ve daha doğru şekilde tanı koymak ve tedaviye başlamak mümkün olabilmektedir” dedi.


UYGUN ZAMANI BEKLER
Psikolojik rahatsızlıklarda genetik faktörler ne denli etkilidir?

İnsan biyo-psiko-sosyal bir canlıdır. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere biyolojik geçmişimizi tamamen göz ardı etmemiz mümkün olamamaktadır. Ancak genetik faktörlerin bireyin psikolojik gelişimine olan etkileri üzerine çeşitli görüşler vardır. Kimi uzmanlar genetik faktörleri bireyin psikolojik öngörüsü için neredeyse tek gösterge olarak kabul ederken, kimi uzmanlar ise genetik faktörler neredeyse yok sayarak doğduğumuz ve büyüdüğümüz ortamdaki çevresel faktörleri yani sosyal faktörleri ana gösterge olarak kabul etmektedir. İdeal olan iki yaklaşımın ortalamasını almak olacaktır. Bizleri dünyaya getiren ebeveynlerimiz öncelikli olmak üzere aile tarihçemizde yer alan bazı psikiyatrik-genetik bozukluklar bizde ortaya çıkmasa bile bizleri taşıyıcı yapabilmektedir. Bazı durumlarda dünyaya geldiğimiz anda çeşitli genetik rahatsızlıklar ortaya çıkabilirken; bazı durumlarda taşıdığımız bozukluklar ortaya çıkmayıp bizden sonraki nesillere geçebilmektedir. Bazı durumlarda ise ortaya çıkmak için uygun koşulların oluşmasını beklemektedir. Burada da çevresel faktörler ya da diğer bir deyişle sosyal faktörler devreye girmektedir. Uygun çevresel faktörlerin oluşması durumunda taşıdığımız genetik-psikiyatrik rahatsızlık ortaya çıkabilmektedir. Ateşli bir hastalık, madde kullanımı, ani bir şok ya da travma deneyimi gibi olaylar bahsini ettiğim çevresel/sosyal faktörlere örnek olarak verilebilir. Bu ve benzeri durumlar bazen ani şekilde şok, travma gibi bazen de süreç içinde madde kullanımı gibi durumlar, rahatsızlığın etkisini aktif hale getirir. Sonrasında beyin kimyamızın hasar görmesi durumunda hali hazırda yatkınlığını taşıdığımız bozukluğun gün yüzüne çıkmasına sebep olabilmektedir.

Genetik psikolojik rahatsızlıklar kaçlı yaşlardan sonra fark edilir hale gelir?

Bu sorunun cevabı değişkenlik göstermektedir. Örneğin öğrenme ya da dikkate yönelik bir bozukluktan bahsediyorsak bu küçük yaşlarda fark edilebilmektedir. Örnek olarak dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu -kısaca DEHB- ya da bazı mental retardsayon gibi rahatsızlıklardan bahsedebiliriz. Çocuğa bakımveren kişiler eğer dikkatli kişilerse küçük yaşlarda fark etmek ve tedaviye başlamak mümkündür; ancak genellikle çocuklardaki bu tarz rahatsızlıklar çocuklar okula başladıkları zaman özellikle ülkemizde ilkokula başladıkları zaman öğretmenler tarafından fark edilmektedir. Bu durumda çocuklar bazen psikiyatriye bazen de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan Rehberlik ve Araştırma Merkezlerine (RAM) yönlendirilmekte ve gerekli tanılar konularak takibe alınırlar. Şizofreni, bipolar ve benzeri rahatsızlıkların tanılanması için genellikle çocukların yaklaşık 15 hatta 18 yaşını doldurması gerekmektedir. Bu yaş dönemlerinden itibaren bahsi edilen rahatsızlıklar daha belirgin olarak görülebilmekte ve daha doğru şekilde tanı koymak ve tedaviye başlamak mümkün olabilmektedir.

Babadan kız çocuğa, anneden ise erkek çocuğa geçer gibi bir durum mevcut mudur ya da genetik rahatsızlıklar bireyin tüm çocuklarına geçebilir mi?

Zaman zaman popüler kültür dergilerinde bu ve benzeri haberler görüyoruz. Çok da sansasyon yarattıkları bir gerçek. Ancak unutmamak gerekir ki bizleri oluşturan genetik dizilimin yüzde 50’si annemizden diğer yüzde 50’si babamızdan gelmektedir. Yani biz anne-babamızın ortak bir ürünü olarak dünyaya gelmekteyiz. Onun için anneden erkek ve kız çocuğa; babadan da erkek ve kız çocuğa anne-babanın sahip olduğu ya da kendi aile tarihçelerinde var olan genetik rahatsızlıkların geçme ihtimali vardır. Anne ve/veya babadan birinde böyle bir durum varsa, uygun koşullar da oluşmuşsa o ebeveynin kız ve/veya erkek çocuklarında benzer durumun görülmesi mümkün olabilir.

ÜMİTSİZLİĞE KAPILMAMAK GEREKİR

Tedavi bir süreç midir yoksa ömür boyu uygulanması gerekir mi?

Burada tedaviden ne anladığımız önemlidir. Özellikle söz konusu durum psikiyatrik bir rahatsızlık olunca genellikle tedavi deyince var olan sorunun ortadan kalkması ve bir daha yaşanmaması gibi bir beklenti oluşmaktadır. Ancak en azından benim bildiğim kadarıyla henüz genetik bozukluğu onaracak bir tedavi bulunmamaktadır. Burada “onarmak” kelimesinden rahatsız olunmaması için kasıtlı olarak kullandığımı ve neden kullandığımı anlatacağım. Genetik yapımız bizleri kromozomal düzeyde oluşturan yapıdır. Aynı bir binanın en temel yapı taşları gibi diyebiliriz. Bu yapı taşlarında bir bozukluk olduğu zaman bu bozukluğun onarılması gerekmektedir. Canlılardaki bu durumun onarılması için de direkt bu genetik yapıya müdahale edebilecek kapasitede bir yöntem gerekmektedir. Bu bahsettiklerimden dolayı hemen ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Çünkü eğer tedavi dediğimiz olaya var olan rahatsızlığı denetim altında tutmak olarak yaklaşırsak eğer o zaman tedavi mümkündür diyebiliriz. Yani var olan rahatsızlığımızın doğru zamanda tespiti yapılırsa, uygun tedaviye başlanırsa, tedavi ilgili uzmanlarca takip edilirse o zaman durumun kontrol altında tutulması ve gündelik hayata karışabilmek mümkün olabilmektedir. En çok bilinen psikiyatrik genetik bozukluk olan şizofreniden örnek verecek olursak; dünya genelinde -özellikle de ABD’de- yapılan çeşitli araştırmalarda şizofreni ve şizofreniform bozukluğun bir yıllık yaygınlığı yüzde 1 ve yaşam boyu yaygınlığı ise yüzde 1,5 olarak saptanmıştır. Aslına bakılacak olursa bu oldukça yüksek bir orandır. Örneğin bir metro vagonunun yaklaşık 300 kişilik bir kapasiteye sahip olduğunu düşünecek olursak, tamamen dolu bir metro vagonunda yaklaşık 3 ya da 4 kişinin şizofreni ile ilintili bir rahatsızlığa sahip olma ihtimali vardır. Böyle söyleyince biraz endişe verici olduğunun farkındayım ama endişe etmeye gerek yok. Hayat boyu süren bir hastalık olan şizofreniye az evvel bahsettiğim şekilde sürekli doğru tedavi uygulandığı takdirde hastalar sağlıklı bir birey olarak yaşamını sürdürebilir, sosyal ilişkilerinde ve iş hayatlarında başarılı olabilir.

Tedavide hangi yöntemler uygulanır?

Nasıl bir tedavi diyeceksek olursak eğer ilaç tedavisi ve psikoterapi bu durumda uygulanması gereken doğru kombinasyondur. Çünkü burada bahsettiğimiz rahatsızlık öncelikle beyin kimyamızı etkileyen bir hastalık olmakla beraber bizlerin davranış ve düşünce şekillerini de etkileyen bir durumdur. Psikiyatri tedavisi ile verilecek olan psikiyatrik ilaçlar bozulmuş olan beyin kimyamızın daha doğru ve daha sağlıklı şekilde işlevsel olmasına imkân sağlar. Psikoterapi ise hasta olan bireyin var olan hastalıklı ya da bozulmuş duygu-düşünce-davranış biçimlerini yeniden ele alarak onu yeniden yapılandırmayı, yeniden anlamlandırmayı ve ona göre yenide duygu-düşünce-davranış biçimlerinin oluşmasına imkân sağlamaktadır. Bu sebeple herhangi organik bir bozukluk yaşandığı zaman bütüncül şekilde var olan hastalığı ele almak, bütüncül şekilde tedavi geliştirmek ve mümkünse hayat boyu takibini yapmak en doğru ve en az hasarlı tedavi yöntemidir.