Mülteciler için statü ve vatandaşlık talebi

İzmir’de mültecilerle dayanışma ve yardımlaşma üzerine çalışmalar yürüten Halkların Köprüsü Derneği, Suriyeliler dahil tüm yabancılara mülteci statüsü verilmesini ve vatandaşlık hakkı tanınmasını istedi


  • Oluşturulma Tarihi : 11.08.2016 08:01
  • Güncelleme Tarihi : 11.08.2016 08:01
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Mülteciler için statü ve vatandaşlık talebi

E. ÇAĞLA GENİŞ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’deki Suriyelilere vatandaşlık hakkı verileceğine ilişkin açıklamasından sonra konu kamuoyunda sıkça tartışılmıştı.

Vatandaşlık meselesinin kamusal tartışma alanında farklı eğilimler göze çarparken Halkların Köprüsü Derneği konu ile ilgili dernek binasında basın açıklaması düzenledi. Dernek Başkanı Prof.Dr. Cem Terzi tarafından okunan açıklamada, ülkemizdeki göçmen ve mülteciler için hem mültecilik statüsünün verilmesi hem de vatandaşlık imkanının tanınması talep edildi.

Vatandaşlık için belli vasıflar taşınması ve maddi kaynaklara sahip olunması gibi sınıf temelli ayrımcılığın reddedildiği açıklamada, vatandaşlığa en çok ihtiyacı olanların aşıları yapılmayan bebekler, beş yıldır her türlü merdiven altı atölyelerde kaçak olarak günde 10-12 saat, üç kuruşa çalıştırılan Suriyeli çocuklar, yarı yevmiyeye tarlalarda mevsimlik işçilik yapan köylüler, Türkiyeli erkeklere kuma olarak satılan Suriyeli kadınlar olduğuna dikkat çekildi.

GÖÇMENLERE KOŞULSUZ KONUKSEVERLİK

Mültecilerin her birinin bambaşka bir öyküsü olduğunun görmezden gelindiğinin ve ait oldukları sınıf, etnik köken, din, mezhep, kültür ve ulusal aidiyetlerinin politik malzemeye dönüştüğünün altının çizen Terzi, “Dünya, uluslararası hukuk ilkelerini hiçe saymakta, baskı ve zulüm sebebiyle ülkelerinden kaçan insanları yasal olarak korumamaktadır. Yeryüzünde savaş, yoksulluk, iklim değişikliği, siyasal baskılar, diktatörlükler, soykırımlar, sistematik toplumsal terör, küreselleşmenin neoliberal politikaları, toplu yersiz yurtsuzlaştırmalar ve ucuz iş gücü transferleri nedeni ile 60 milyon insan mülteci statüsü olmayan mülteciler durumundadır. Bu insanların onurlu bir yaşam sürme hakkı için BM, AB hiçbir şey yapmıyor! Mültecilerle ilgili en yalın gerçek, bu insanların hayatta kalmak için kendi ülkelerini terk ederek her türlü vatandaşlık haklarını kaybettikleri ve sığındıkları ülkede de haklardan ve vatandaşlıktan mahrum biçimde hayatta kalma mücadelesi verdikleridir. Bu durumda halkların göçmenlere ve mültecilere yönelik etik anlayışı, ulus devletlerin konjonktürel siyasetini ya da uluslararası hegomonik güçlerin/kurumların kısıtlamalarını aşacak biçimde bir konukseverlik; koşulsuz konukseverlik olmalıdır” dedi.

TÜM YABANCILAR İÇİN VATANDAŞLIK HAKKI

Türkiye’de yaşayan diğer yabancıların durumuna da dikkat çeken Terzi, açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi: “Türkiye'deki yabancılar Irak, Afganistan, Somali, Pakistan, İran, Romanya, Ukrayna, Rus Federasyonu, Bangladeş, Gürcistan gibi onlarca ülkeden geliyor. Bu insanlar, Suriyeliler gelmeden önce de şehirlerde göze görünmeden çeşitli sektörlerde ucuz ve güvencesiz olarak çalışıyorlardı. Vatandaşlık talebimiz sadece Suriyeliler için değildir. Vatandaşlık için belli vasıflar ve beceriler taşınması ve maddi kaynaklara sahip olunması gibi sınıf temelli ayrımcılığı ret ediyoruz. En çok ezilenin en çok korunması gerektirdiğini biliyor yoksulların, kadınların ve çocukların yanında yer alıyoruz. Vatandaşlığa en çok ihtiyacı olanlar; aşıları yapılmayan bebeklerdir, beş yıldır her türlü merdiven altı atölyelerde kaçak olarak günde 10-12 saat, üç kuruşa çalıştırılan Suriyeli çocuklardır, yarı yevmiyeye tarlalarda mevsimlik işçilik yapan köylülerdir, Türkiyeli erkeklere kuma olarak satılan Suriyeli kadınlardır.”

SURİYELİLERİ SUÇLAMAKLA HİÇBİR YERE VARAMAYIZ

Terzi, Almanya’daki Türklerin yaşadığı yabancı düşmanlığı, nefret söylemi, linç saldırıları ve ırkçılığını bugün Suriyelilerin Türkiye’de yaşadığı hatırlatılarak, “Onların yaşamlarını güvence altına almak, toplumun bir parçası haline gelmelerini sağlamak şöyle dursun içlerinden ‘vasıflı’ olanlarını seçip vatandaşlık vermek demek diğerlerini ‘işe yaramaz, ‘dilenci, ‘hırsız’, ‘ahlaksız’, ‘pis’, ‘vatan haini’ olarak toplumsal linçle karşı karşıya bırakmak olur. Suriyelilerin emeğini sömüren, içinde bulundukları durumdan yararlanan patronları, kapitalist sınıfları ve devleti suçlamak yerine yabancı olanı, ötekini, Suriyelileri suçlamakla hiçbir yere varamayız” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi