O feryadın çocukları… “Anne lütfen ölme!”

Ülkemizde kadın cinayetlerinin önüne bir türlü geçilemezken her yıl çok sayıda kadın, boşandığı eşi tarafından çocuklarının gözü önünde katlediliyor. Peki geride kalan çocuklar için ne yapılıyor ya da yapılanlar yeterli mi?


  • Oluşturulma Tarihi : 16.09.2019 05:38
  • Güncelleme Tarihi : 16.09.2019 05:38
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
O feryadın çocukları… “Anne lütfen ölme!” haberinin görseli

ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Ülkemizde kadın cinayetlerinin önüne bir türlü geçilemezken her yıl çok sayıda kadın, çocuklarının dehşet dolu bakışlarına aldırmadan katlediliyor. Peki ya cinayete tanıklık eden o çocuklar? Boşandığı eşi tarafından 10 yaşındaki kızının gözü önünde katledilen Emine Bulut cinayeti, “Geride kalan çocuklar için ne yapılıyor ya da yapılanlar yeterli mi?” sorularını yeniden hatırlattı. Cinayetin ardından tanıklığına başvurulan travma içerisindeki çocuklar için sürecin adeta bir işkenceye dönüştüğünü anlatan Avukat Şenay Tavuz, ifade vermeleri için saatlerce emniyette bekletildiklerini ve tanıklıktan çekinme haklarının dahi hatırlatılmadığını belirtti. Olayın ardından çoğu zaman dava sonuçlanana kadar çocukların cinayeti işleyen babanın ailesine teslim edildiğini ve ailenin baskısıyla çocukların ifadelerini değiştirmek zorunda kaldığını söyleyen Tavuz, velayetin ise genelde annelerinin katili olan babaya verildiğini ve çocukların katilin ailesinin yanında büyümek zorunda bırakıldıklarını vurguladı. Çocukların önünde gerçekleşen cinayetlerin, onlarda yarattığı psikolojik etkileri anlatan Uzman Psikolog Selin Şardağ ise, “Cinayete tanıklık derin bir kesik gibidir ve kendiliğinden iyileşmesi zordur. Sağlıklı psikolojik destek sağlanmazsa ilerleyen yaşlarda bir psikopatoloji geliştirebilir, şiddet eğilimi yüksek olabilir, kaygı bozukluğu hatta kişilik bozukluğu geliştirebilir” dedi.



TANIKLIKLARINDAN ÇOK DESTEK ÖNEMLİ
“Yasalar, devlet koruması çocuklar için ne kadar yeterli?” sorusuna yanıt veren Avukat Şenay Tavuz, adli işlemlerin çocuklar için adeta bir işkenceye dönüştüğünü belirterek,“Cinayetin işlendiği yerde polisiye işlemler yapılırken, çocukların güvenli ve başka bir yerde ifadesinin alınması, tüm desteklerin aynı birimde yapılması gerekmektedir. Uygulamada ise cinayete tanık olan çocuklar, ne yazık ki ifade için önce emniyet amirliklerinde var olan çocuk büroya götürülmekte, burada saatlerce uzman gelmesi beklenmekte, dolayısıyla çocuklar için bu durum adeta bir işkenceye dönüşmektedir. Oysaki bu çocukların tanıklığından çok, uğradıkları şiddet sebebiyle öncelikle psikolojik destek almaları önemlidir” diye konuştu.

BİRÇOK YERDE ÇOCUK BÜROSU YOK
Olayın ardından çoğu zaman dava sonuçlanana kadar çocukların cinayeti işleyen babanın ailesine teslim edildiğini ve ailenin baskısıyla çocukların ifadelerini değiştirmek zorunda kaldığını söyleyen Tavuz, şunları söyledi: “Aslında bu çocuklar devlet korumasına alınarak, güvenliğinin sağlanmasından ardından özel birimler oluşturulana kadar pedagog eşliğinde çocuk bürosunda veya şiddet önleme izleme biriminde ya da il müdürlüğünün uzman görüşme odasında ifadesinin alınması ve tekrar tekrar ifade vermesini önlemek için de kayıt altına alınması gerekmektedir. Ancak birçok il ve ilçede ne yazık ki çocuk büroları dahi yoktur. Çocuklar karakolda ifade vermek zorunda kalmaktadır. Onlara tanıklıktan çekinme hakları dahi hatırlatılmamaktadır.”

KORUMA VE DESTEK HİZMETLERİ
İstanbul Sözleşmesi’ne göre çocukların mağdur olarak nitelendirilmeleri için, şiddetten doğrudan etkilenmelerinin gerekmediğini ifade eden Tavuz, taraf devletlerin, her türlü şiddete tanık olmuş çocukların hakları ve ihtiyaçlarını dikkate alarak koruma ve destek hizmetleri sağlaması gerektiğinin altını çizdi. Tavuz, “Çocukların velayetinin ve ziyaret haklarının belirlenmesinde, şiddete tanıklık etmenin de bir şiddet olduğu gerçeğinden hareketle çocukların haklarını veya güvenliğinin tehlikeye düşmesini önlemeye yönelik hukuki önlemlerin yanı sıra eğitim, sağlık ve sosyal yardım tedbirleri alınmalıdır. Ancak uygulamada bu yükümlülüklerin tam karşılığı olmadığı için ilgili bakanlık ve Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü res’en velayetle ilgili koruma kararı almamakta, cinayete tanık olan çocuklarla ilgili olarak Türk Medeni Kanunu’ndaki velayet ve kayyımlığa ilişkin maddeler kapsamında çocukların yakınlarına velayetle ilgili dava açmaları gerektiği bildirilmektedir” dedi.



YETİŞTİRME YURDUNDA KALIYORLAR
İzmir’de 3 ay önce eski eşi tarafından öldürülen H.Ç.’in iki oğlu hakkında can güvenlikleri olmadığı için koruma kararı alındığını söyleyen Tavuz, “Ancak çocuklar annesinin yakın akrabalarıyla dahi görüştürülmüyorlar. Çocuklar için bu durum çok üzücü ve travmatik.  Anneleri gözleri önünde babaları tarafından öldürüldü ve çocuklar şimdi herkesten uzakta ve hiçbir iletişime izin verilmiyor. Çocuklar cinayet öncesi anneanne ve dayı ile kalmaktayken şimdi yetiştirme yurdundalar. Dayısı velayetlerini almak için dava açmak zorunda kaldı. H.Ç ile birlikte katledilen kız kardeşi E.A.’nın da 14 yaşındaki oğlu, babaannesiyle kalmaya devam ediyor. Annesi öldüğü için velayeti babasına kaldı, babası ise hem çocuklarına hem de öldürülen eşine karşı darp, tehdit ve hakaretten birçok davada yargılanmakta. Ablası, kardeşinin velayetini almak için dava açmak zorunda bırakıldı” şeklinde konuştu.

ÇOCUKLARA DA SORULMASI ÖNEMLİ
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi kapsamında birtakım özel düzenlemeler yapılması gerektiğini savunan Tavuz, “Velayetle ilgili düzenlemeler yapılırken çocuğun da velayetle ilgili katılım hakkı olduğuna özen göstermek gerekmektedir. Zira uygulamada bu süreç birden fazla mevzuat içersinde dağınık olarak düzenlenmiş olduğu için çocukların daha çok örselenmesine neden olunmaktadır. TCK md 53/I-c hükmüne göre, kişi kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkum edilmişse, bu mahkumiyetin yasal sonucu olarak velayet hakkından mahrum olur ki, bu hususta hakime takdir yetkisi de tanınmamıştır. Dolayısıyla ceza hakiminin bu yönde bir karar vermesi halinde velayet asıl ceza süresi kadar kaldırılmış olmaktadır. Ancak hüküm verilinceye kadar ne yazık ki velayet cinayeti işleyen babada kalmaya devam etmektedir. Ancak çocuğun diğer yakınları velayetin kendilerine verilmesini isteyebilirler” açıklamasında bulundu.



PEKİ YA ÇOCUĞUN PSİKOLOJİSİ?
Uzman Psikolog Selin Şardağ ise çocukların önünde gerçekleşen cinayetlerin, onlarda yarattığı psikolojik etkileri anlattı. Şardağ, “Bir çocuk korku anında annesine sarılmak, güvenli alanına dönmek ister. Peki ya ‘güvenli alanı’ yok olduysa? O zaman dünyası alt üst olur, dehşete kapılır ve kaybolur. ‘Beni kim koruyacak, kim sevecek, kime güvenebilirim?’ gibi birçok soru ile birlikte; gözleri gördüğü, kulakları duyduğu olayla doludur. Duyu organları sürekli olayı hatırlar. Dikkatini, düşünme becerilerini kullanması, davranışlarını ve duygularını kontrol edebilmesi zorlaşır. Bunlara bağlı olarak öğrenme becerileri, sosyal ilişkileri gibi birçok alan tehlikeye girebilir. Tekrar aynı olayı yaşacağına dair korkuları gelişir. Kendisinin veya hayatta kalan diğer sevdiklerinin başına da böyle bir olayın geleceğine dair güçlü inançları oluştuğu için yalnız kalamama, kaygı bozuklukları görülebilir” dedi.

SUÇLULUK DUYGUSU DA EŞLİK EDİYOR
Çoğunlukla suçluluk duygusunun da diğer duygu ve düşüncelerin içinde yerini aldığına vurgu yapan Şardağ, “Çocuk kaybettiği kişiye özlem duyarken bırakıp gittiği için aynı kişiye öfke de duyabilir. Faile duyduğu büyük öfke ve korku da buna eşlik eder. Stres hormonlarının oluşturduğu fizyolojik tepkiler sonucu, karın ağrıları, mide bulantıları, aşırı uyarılma veya hissizleşme gibi bedensel sıkıntılar, uyku problemi, ağlama nöbetleri, yüksek veya çok düşük hareketlilik gibi davranışsal sorunlar gözlenebilir. Sağlıklı psikolojik destek sağlanmazsa ilerleyen yaşlarda bir psikopatoloji geliştirebilir, şiddet eğilimi yüksek olabilir, kaygı bozukluğu hatta kişilik bozukluğu geliştirebilir. Ayrıca tanık olduğu ölümü engelleyemediği için olayı kendisiyle ilişkilendirme eğilimine girer. ‘Ölmesini engelleyemedim’, ‘Benim yüzümden’ gibi olayın kendisinin suçu olabileceğine dair düşünmeye çok yatkındır.”

KENDİLİĞİNDEN İYİLEŞMESİ ZOR
Yaşanan bu travmanın çocuğun geleceğine etkisinden bahseden Şardağ, “Cinayete tanıklık derin bir kesik gibidir ve kendiliğinden iyileşmesi zordur. Çocuğun ilk yıllarında bakım veren ebeveynleri ile kurduğu sağlıklı ilişki, sosyal destek kaynaklarının varlığı, çocuğun güçlü yönleri, yaşı ve zeka düzeyi, ilk müdahaleler, ikincil travmaların olmaması gibi birçok faktör çocuğun travmatik deneyimden daha az hasarla çıkmasına yardımcı olabilir. Her cinayet tanığı çocuk sağlıksız bir yetişkin olmaz. EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) Bilişsel-Davranışçı Terapi gibi çeşitli psikoterapi yöntemleri ile olaya dair kayıtların temizlenmesi, yeniden düzenlenmesi travmayı en az hasarla atlatması için en sağlıklı yaklaşım olacaktır.  Bunlarla birlikte mümkün olduğunca sağlıklı rutinlerine geri döndürülmeli, uzun süre yaşam akışı ertelenmemelidir. Çocuğa acıma duygusuyla değil şefkatle yaklaşılıp duygusunu yaşamasına izin verilmelidir. Bu süreçte çocuk biran önce mutlu edilmeye çalışılmamalıdır” diye konuştu.

VİDEO İZLEMEK DE TRAVMA YARATIYOR
Sosyal medyada yer alan şiddet içerikli videoların da travmaya neden olabileceğine dikkat çeken Şardağ, şu ifadeleri kullandı: “Şiddet içeren videoların izlenmesi olayı normalize edebilir ve toplumsal olarak şiddet eğilimini arttırarak cinayetlerin sayısını da çoğaltabilir. Amerika Psikoloji Derneği’nin son tanı kriterleri kitabı olan DSM 5’te travmatik olayı izlemek ve dinlemek de travma tanımına dahil edilmiştir. Tanımadığımız bir insan da olsa ölümünü izlemek, biz yetişkinlerin anlam sisteminin karışmasına, duygu ve algılarımızın bozulmasına neden olabilir. Videoda izlediğimiz görüntülerin tekrarlayan şekilde gözümüzün önüne gelmesiyle günlük işlevselliğimiz bozulabilir. Travmatik bir olayın anlatılması bile stres seviyemizi oldukça yükseltir, bizde travmatik etkiler yaratabilir. Çocuklar ise bu durumdan çok daha fazla etkilenir.”