- Gündem
- 01.07.2025 22:55
Türkiye Obezite Araştırma Derneği’nin (TOAD) 3-6 Mart tarihleri arasında İzmir’de düzenlediği 11. Ulusal Obezite Kongresi başladı. Kongrede, pandemi sürecinde obezite tüm yönleriyle ele alındı
BURCU YANAR
Türkiye Obezite Araştırma Derneği’nin (TOAD) 3-6 Mart tarihleri arasında İzmir’de düzenlediği 11. Ulusal Obezite Kongresi başladı. Kongrede, pandemi sürecinde obezite tüm yönleriyle ele alındı. Toplantıda konuşan 11. Ulusal Obezite Kongresi Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, obezitenin bir zamanlar yüksek gelir grubunun sorunları arasında gösterilerek, bugün ise orta ve düşük gelir grupları arasında arttığına dikkat çekti.
OBEZİTE TEDAVİ EDİLEBİLİR
Dünya Obezite Federasyonu (WOF) tarafından 2020 yılından bu yana tüm dünyada daha güçlü bir ses oluşturmak adına 4 Mart Dünya Obezite Günü olarak kutlanıyor. Dünya Obezite Günü’nde obezite hastalığına dikkat çekerek, bu hastalığa karşı toplumsal seviyede mücadele edilmesi gerektiği ve alınacak uzun soluklu tedbirlerle obezitenin önlenebilir ve tedavisi mümkün bir durum olduğu tüm dünyaya vurgulanıyor.
“OBEZİTEDE AVRUPA’ BİRİNCİYİZ”
Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre, yetişkin nüfusta Türkiye’nin yüzde 32.1 prevelans ile Avrupa’da obezitenin en yüksek ülke olduğuna vurgu yapan 11. Ulusal Obezite Kongresi Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, Türkiye’deki obeziteli yetişkin sayısının 20 Milyondan fazla olduğunu belirterek, her 3 kişiden birinin obez olduğuna dikkat çekti. Obezitenin genel olarak bir sağlık sorunu olarak tanımlandığını ancak günümüzde iyileştirilmesi mümkün olmayan ancak önlenebilir, yönetilebilir ve tüm bir yaşam boyunca süren kronik bir hastalık olarak kabul edildiğinin altını çizen Prof. Dr. İlkova, 1976 yılında 5-19 yaş arası çocuklarda obezite sıklığının yüzde 4 iken, 2016 yılında bu sıklığın yüzde 18’e çıktığına vurgu yaptı. İlkova, obeziteye neden olanın enerji dengesindeki bozulmalar olduğunu da belirterek, “Daha enerji yoğun, yağdan ve şekerlerden zengin besinlerin fazla miktarda tüketilmesi, bunun yanı sıra teknoloji, ulaşım gibi nedenlerin de bir etken olarak görüldüğü günlük fiziksel etkinliğin azalması bu artışın en önemli nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Medyanın yanlış tutumu sebebiyle de halk sağlığı zarar gördü” diye konuştu.
“OBEZİTEDE BİRİNCİLİK SAĞLIKTA SONUNCULUK”
11. Ulusal Obezite Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Fırat Bayraktar, obezitenin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyleyerek, “Vücut kitle endeksine göre kişiyi sınıflandırıyoruz. 25 in üzerinde olursa fazla kilolu sınıfına giriyor. Bel çevresi ölüm riski oranını belirlemede daha çok dikkat ettiğimiz bir ölçüttür. Bundan 50 sene öncesinde obezite çok önemli bir sorun değildi. Dünya nüfusunun altıda biri o statüde değerlendiriliyordu. Yılla geçtikçe yiyecek üretiminde ağır kalori yükü olan fakat besleyici yükü az olan üretimlere geçildi. 1980’ler sonrasında bu süreç hızlandı. Erişkinlerde kilo fazlalığı yüzde 40’lara ulaştı ve her 10 kişiden 4 kişide fazla kilo söz konusu olmaya başladı. Bütün dünya hızla şişmanlamaya başladı. 2000’li yıllarda Türkiye obezitede Avrupa birincisi oldu. Bu sağlıkta sonunculuk demek gibi bir şey” açıklamasında bulundu.
“TÜM VÜCUDU ETKİLİYOR”
Prof. Dr. Taner Damcı ise obezitenin vücuttaki tüm sistemleri, insanın yaşam süresi ve kalitesini olumsuz etkileyen kronik bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, şu ifadelere yer verdi: “Obezite, kalp damar hastalığı, tip 2 diyabet, özellikle meme ve kolon olmak üzere kanser, mide, bağırsak sistemi hastalıkları, uyku sorunları, eklem ve iskelet sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları, kadınlarda ve erkeklerde ürogenital sistem hastalıklarının sıklığını ve ağırlığını arttırır ve ağırlaştırır. Obez insanların ideal kilolarına kavuşamasalar bile kilo kaybetmeleri tüm bu riskleri azaltır ve tedavilerini daha etkili ve kolay hale getirir. Hedfimiz obez insanları manken görüntüsüne veya toplumun dayattığı estetik kurallara uygun hale getirmek değil daha iyi yaşam sürdürmelerini sağlamaktır.”
“KULAKTAN DOLMA BİLGİLERE İNANMAMALIYIZ”
Doç. Dr. Ela Keskin, ise obez hastalarda öncelikle beslenme, egzersiz ve hayat tarzı alanında değişikliğe gittiklerini 6 ay içerisinde hastada bir değişiklik olmadığı takdirde medikal tedaviye başvurduklarını belirterek, “Medikal tedavi yönetimini bilen, yan etkileri konusunda deneyimli hekimler tarafından uygulanmalıdır. Bu şekilde başarılı olunamamış hastalarda veya obezite ile ilişkili komorbid hastalığı olanlarda daha erken döneminde içinde endokrinolog, diyetisyen, psikiyatrist, fizyoterapi hekimi ve obezite cerrahının da bulunduğu multidisipliner bir hekim değerlendirmesi sonucu gereken durumlarda cerrahi tedavi planlanabilir. Hastalarımızı kulaktan dolma veya internet üzerinden satılmaya çalışılan merdiven altı üretilen, içinde ne olduğu bilinmeyen çeşitli zayıflama ilaçlarını, çaylarını ve benzeri ürünleri kullanmamaları konusunda da uyarmalıyız” diye konuştu.