‘Ölmek istemiyorum’ çığlıklarına çare olur mu?

Evlilik sonrasında yaşanan cinayetler Türkiye’de artış göstermeye başladı. Eşleri tarafından çocuklarının gözleri önünde öldürülen kadınlar, bir çığlık gibi ‘Ölmek istemiyorum’ derken, evlilik öncesi ‘psikolojik muayene’ bir çözüm olarak sunuluyor

  • Oluşturulma Tarihi : 23.09.2019 08:00
  • Güncelleme Tarihi : 23.09.2019 08:00
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
‘Ölmek istemiyorum’ çığlıklarına çare olur mu? haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ / RÖPORTAJ
Yakın zaman önce eski kocası tarafından kızının gözü önünde öldürülen Emine Bulut cinayeti, Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. Yaşanan olayın ardından birçok farklı ses yükseldi. Belli bir kesim ise toplumda yaşanan kadın cinayetlerinin çözümü için öneriler sundu. Bu önerilerden biri de evlenmeden önce gelin-damat adayından istenen ‘fizyolojik muayene’ tetkiklerine acilen ‘psikolojik muayene’nin eklenmesi… Peki, ‘Evlensin de düzelir nasılsa’ diyen ebeveynler, bütün bir yaşamı karartacak bireylerin yetişmesine neden olurken, evlilik öncesi psikolojik muayene sahiden çözüm olur mu? Uzman Klinik Psikolog Metin Olataş ile psikoeğitim kurslarını, Aile Danışmanlık Merkezlerini, öfke, saldırganlık, sosyal güvensizlik zemini oluşturan, aile birliğine zarar veren ve şiddete teşvik eden dizi / filmleri ve konuya ilişkin bir ‘yasa’ çıkarılmasının ne derece mümkün olabileceğini konuştuk. ‘Anne lütfen ölme!’ diyen çocukların aynı acıları tekrar yaşamaması için her şeyden önce ‘iyi bir eğitimin’ sağlanması gerektiğini vurgulayan Olataş, “Eğer şanslı bir çocuksa gittiği okuldaki öğretmeninden iyi bir eğitim alabilir ve toplumda yararlı bir birey olarak büyüyüp yaşayabilir. Ancak böyle önemli gelişimsel ve hayati bir olguyu şansa bırakabilir miyiz?” dedi.



YAPICI VE YARARLI BİR ETKİ
‘Fizyolojik muayene’ tetkiklerine acilen ‘psikolojik muayene’nin eklenmesi fikrini nasıl karşılıyorsunuz? Uygulamaya konulursa etkisi olur mu?
Aile kurmak-evlenmek ciddi bir iştir ve ciddi bir süreç içerir. Dediğiniz gibi evlenmeden önce evliliğe aday olan bireylerden biyolojik olarak uygunluklarını kanıtlamaları için çeşitli tahliller istenmektedir. Bu tahlillerde evliliği ve evlilik sonrası hayatı olumsuz etkileyecek bir rahatsızlığın tespit edilmesi durumunda evlenmek isteyen bireylere ortadaki olumsuz duruma göre ilgili yönlendirmeler yapılmaktadır. Bu sayede evlilik sonrası ortaya çıkabilecek olası biyolojik olumsuz durumların önüne geçilmesi ve olumsuz durumun giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması amaçlanmaktadır. Gün geçtikçe hem yaşamdaki gündelik deneyimler hem de çeşitli ulusal ve uluslararası mecralarda yapılan bilimsel araştırmalar bireylerin hem birey olarak hem de çift olarak iyi olabilmeleri için sadece biyolojik/fiziksel olarak iyi olmaları yeterli değildir. Bu biyolojik/fiziksel iyi oluş sağlıklı bir yaşamın sadece bir bölümüdür. Bütünsel anlamda iyi olmak bunun yanı sıra bireylerin ve çiftlerin psikolojik ve sosyal olarak da iyi olmalarını da içermektedir. Bunun için artık insanların sadece biyolojik, psikolojik ya da sosyal durumları incelenmemektedir. İnsana ve insanla ilgili olan her şeye biopsikososyal açıdan yaklaşılmaktadır. Biopsikososyal yaklaşım bireyin eş zamanlı olarak biyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan dengede ve iyi olması durumunda sağlıklı bir birey olabileceğini anlatır. Bunun için sorunuza cevabım kesinlikle evettir. Evlenmek isteyen çiftlerden fiziksel/biyolojik muayenenin yanı sıra psikolojik bir muayene istenmesi daha sağlıklı birlikteliklerin kurulabilmesi için yapıcı ve yararlı bir etki sağlayacaktır.



İNSAN BİOPSİKOSOSYAL CANLIDIR
Pek çok aile şizofreni gibi psikotik sorunları ve antisosyal, borderline, şizoit gibi kişilik bozuklukları olduğunu bildikleri çocuklarını ‘Evlensin de düzelir nasılsa’ düşüncesiyle evlendirmeye çalışıyor. Bu durumun ehemmiyetini ortaya koyan tespitleriniz var mı?
Aslında sorunlu bireylerin evlilikleri ile ilgili yaşadığımız, duyduğumuz, izlediğimiz her olay durumun ehemmiyetini ortaya koymakta. Burada da toplumumuzda psikolojik iyi olmanın ne demek olduğuna dair bilgisizlik ve bilinçsizlik kendini göstermektedir. Demin yukarıda da bahsettiğim gibi insan ne sadece biyolojik, ne sadece psikolojik, ne de sadece sosyal bir canlı değildir. İnsan bunların toplamıdır: Biopsikososyal bir canlıdır. Gözlemlediğim kadarıyla bahsettiğiniz gibi çocuklarını evlendirdikten sonra iyileşeceklerini düşünenler çocuklarının rahatsızlıkları hakkında bahsettiğiniz gibi tanı ve bilgi sahibi olmayan aileler. Pek çoğu herhangi bir hastaneden ya da uzmandan bir tanı, rapor sahibi değiller. Zaten bahsettiğiniz şekilde tanılanmış olsalar o hastaların bir şekilde tedavi ve takiplerinin yapılması gerekmektedir. Bu sayede bu kişilerin hem biyolojik/fiziksel rahatsızlıkları hem de psikolojik rahatsızlıkları giderilebilir ve bu sayede huzurlu bir topluma kavuşma yolunda önemli bir adım atabiliriz.



TEDAVİ İÇİN GÖNÜLLÜ OLMASI ŞART
Evlilik öncesi psikolojik bir muayene ile ağır psikozlar tespit edilebileceği gibi; öfke kontrol bozukluğu olan, şiddete eğilimli bireylerin tespiti ve tedavisi de yapılabilir mi?
Tabi ki birçok psikolojik rahatsızlığın tespiti yapılabildiği gibi öfke kontrol bozukluğu, şiddete eğilim gibi rahatsızlıkların da tespiti yapılabilmektedir. Ancak birçok rahatsızlıkta, hastalıkta olduğu gibi psikolojik rahatsızlıkların tespit edilebilmesi için de bireylerin bir şekilde konunun uzmanlarından ama devlet kuruluşlarından ama özel kuruluşlardan yardım talebinde bulunması gerekmektedir. Bireyin, ailesinin ya da çevresinin yönlendirmesi ya da kendi farkındalığı olması fark etmeksizin, kendi rızası ile bir ölçme değerlendirme ya da tedavi talebinde bulunması gerekmektedir. Bu sayede o bireyin herhangi bir konuda psikolojik bir probleme sahip olup olmadığı, hangi derecede nasıl bir rahatsızlığı olduğu ve tedavi sürecinin nasıl olması gerektiği belirlenir o kişiye gerekli hizmet sağlanabilir. Çünkü adli bir kontrol zorunluluğu olmadıkça reşit olan yani 18 yaşın üzerindeki bireyleri zor kullanma yolu ile herhangi bir ölçme değerlendirmeye sokmak yasal değildir.
‘Psikolojik muayene sonucu belli rahatsızlıkları olduğu / terapiye ihtiyaç duyduğu görülen bireylere evlilik izni verilmemeli, tedavi şart koşulmalı ve devlet tarafından ‘Aile Danışmanlık Merkezi’nde takibi yapılarak uygulanmalıdır’ diyebilir miyiz? Aile Danışmanlık Merkezlerinin önemine değinebilir misiniz?
Günümüzde ‘Aile Danışmanlık Merkezleri’ özel kurumlardır. Bireyler oralardan kendi imkanları doğrultusunda danışmanlık hizmeti alabiliyorlar. Ama danışmanlık almak demek terapi almak demek değildir. Bunlar ayrı ayrı hizmetler. Yeri gelmişken değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum, psikologlar için meslek yasası eksikliğinden kaynaklı bir sürü sorun yaşanmaktadır. ‘Psikolog kimdir, psikoterapist kimdir, psikolojik danışmanlık nedir, psikoterapi nedir’ konularında bazı karmaşalar mevcut. Bunun da çözümü yıllardır çıkması için uğraş verilen psikolog meslek yasasının bir an evvel çıkmasına bağlıdır. Yoksa burada konuştuğumuz konuların pek bir anlamı kalmaz. Ancak şahsi görüşüm eğer evliliklerden evvel bir psikolojik ölçme değerlendirme sistemi uygulanacaksa bunun devlet eli ile yapılmasıdır. Konu hakkında mesleki düzenlemeler yapıldıktan sonra hangi kurumun, hangi koşullarda ve kimlere nasıl bir hizmet sunacağı; nasıl bir ölçme değerlendirme yapılacağı ve bu ölçme değerlendirmeye bağlı olarak devam niteliğinde neler yapılacağı net bir şekilde belirlenmelidir. O zaman konuştuğumuz bu sistem sağlıklı bir şekilde işler ve günümüzde yaşadığımız psikolojik sorunların büyük bir kısmı daha en baştan önlenebilir.



YASALAŞMASI MÜMKÜN, ANCAK…
Evlilik öncesi ilgili bakanlık tarafından psikoeğitim kursları düzenlenmeli mi ya da evlilik öncesi bu eğitimler mecburi tutulmalı mı? İlk soruda bahsini ettiğimiz psikolojik muayenenin yasalaşması mümkün olur mu?
Bana göre kesinlikle bu tarz eğitimler düzenlenmeli ve katılım da zorunlu tutulmalıdır. Ancak sadece bu yetmez. En başından beri bahsettiğimiz gibi nesnel ve hedefi, amacı belli olan, bireylere ileriki yaşamları için yol haritası çizebilecek sağlıklı bir ölçme değerlendirme gerekmektedir. Eğer bu muayenenin sorunlara çözüm olacağına inanılırsa tabi ki bu yasanın çıkması mümkün. Yasanın çıkmasından ya da çıkmamasından daha önemli olan konu ise oluşturulacak olan yeni sistemin ne ve nasıl olacağıdır. Öncelikle nesnellik ve adillik olursa insanlar bu hizmetten yararlanırlar. Eğer bu sağlanamazsa bu sefer insanlar kendilerine başka yan yollar ararlar. Bu yeni yan yollar da bizlere yeni ve muhtemelen bugünden daha beter toplumsal sorunları yaşatırlar. Onun için sadece yasa yapmak yeterli değildir. Çıkartılan yasanın uygulanabilir, takip edilebilir ve adil olması en önemli husustur.
Eğitim içeriklerinin; öfke kontrolü, problem çözme becerisi, aile içi iletişim, sorumluluk bilinci, cinsel hayat, kadın ve erkeğin hak ve sorumlulukları gibi konulardan oluşmalısı yarar sağlar mı ya da başka ne gibi konular eklenmeli?
Genel hatlarıyla saymış olduğunuz konu başlıkları hayatın her alanında insana başarı, huzur ve mutluluğu sağlayabilecek konulardır. İnsan hayatının bir döneminde ya da bir alanında bir sorunla karşılaşır ve o sorunla nasıl baş edeceğini bilemezse o sorun hayatın diğer alanlarına da bulaşır. Örneğin iş hayatındaki sıkıntılarla baş edemeyen bir insanın oradaki sorunları bazen direkt bazen de form değiştirerek önce aile hayatına oradan da sosyal hayatına yayılır. Soruna en başında doğru şekilde müdahale edilemediği için de gittikçe büyür ve kısır bir döngü halini alır. Başka bir örnek verecek olursa evlilik hayatında sorun yaşayan birisi önce eşiyle sorun yaşar, daha sonra bu çocuklara yansır, oradan diğer aile ilişkilerine yayılır, daha sonra iş ve sosyal hayatı etkisi altına alır ve sonuçta iş içinden çıkılmaz bir kısır döngü haline gelir. Onun için sorunu en başında tespit edebilmek ve ona uygun müdahaleyi uygulamak en kaliteli çözümdür. Ancak eğer aradan zaman geçtiyse de hiçbir zaman geç değildir. Yeter ki sorun tespit edilsin ve o ana uygun müdahale yapılabilsin. Böylece bahsini ettiğim kısır döngü ya hiç oluşmadan sorun çözülür ya da kısır döngünün en zayıf bölgesinden başlayarak o döngü kırılır. Bunun için bahsettiğiniz ana başlıkların yer aldığı bir sistemin oluşturulması iyi bir başlangıçtır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus ise sadece bunlarla her sorunun çözüleceğine inanmaktır. Çünkü her durum, her olay, her kişi, her vaka kendi içerisinde özeldir ve bu özel olan durumlar kendine özgü yaklaşımları gerektirir. Bir gün bu sistem oluşturulduğunda duruma özgü yaklaşım düşüncesi ve uygulama yöntemleri olursa o zaman başarı kaçınılmazdır.
ŞANSA BIRAKABİLİR MİYİZ?
Öfke, saldırganlık, sosyal güvensizlik zemini oluşturan, aile birliğine zarar veren ve şiddete teşvik eden dizi ve filmlerin yayından kaldırılmalısı fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Ben genel olarak yasaklamalara karşı olan bir yapıya sahibim. Yasaklamanın bir çözüm olabileceğini düşünmüyorum. Bu hemen hemen her konu için böyledir. Bir şey eğer yasak olursa daha cazip hale gelir. Çoğu zaman da bu suni bir cazibedir ya da sadece bir karşı koyma amacıyla yasaklı olanın peşine takılmadır. Bunun dizi ve filmler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü günümüzde teknolojinin geldiği nokta itibarı ile her şey erişilebilir bir hal almıştır. Yasak konan şeye yan yollardan erişme çabası insanların başına daha büyük problemler açmaktadır. Bunun yerine denetim esas olmalıdır. Örneğin dizi ve filmleri yasaklamak yerine başından uygun denetimlerle toplumun refahına uygun haline getirmek onu daha sonra yasaklamaktan daha faydalıdır. Başından denetimli bir şekilde toplum refahına uygun hale getirildikten sonra aynı şekilde denetimler devam ederse bahsettiğiniz sorunların zaten önüne geçme yolunda ciddi bir yol alınır. Onun için yanlış olan bir şeyi sonradan yasaklamak yerine başından doğru bir şekilde oluşturmak ve oluşturulanın da denetlenmesi en samimi, en sağlıklı ve en kalıcı çözümdür.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Bütün bu bahsini ettiğimiz konulara ek olarak her şeyin başının eğitim olduğuna vurgu yapmak isterim. Her şeyden önce eğitim gelir. Eğer iyi bir eğitim olursa yukarıda bahsettiğimiz problemlerin çoğu zaten ortaya çıkmaz ve huzurlu ve sağlıklı bir toplum oluşabilir. Dikkatinizi çektiyse öğretimden bahsetmiyorum. Çünkü iyi bir eğitim yoksa öğretimin bir anlamı olmaz. Eğitimsiz kişilerin öğrendiklerini uygulaması yarar değil zarar verir. Bunun için eğitim ailede başlar denir. Bu söz günümüzde klişe bir hale sokulmaya çalışılıyor ne yazık ki. Ancak gerçekten iyi bir insan olmak için eğitim ailede başlar. Çocuk anne ve babasının davranışlarını taklit ederek öğrenir ve bu öğrendikleri onda kalıcı olur. Eğer şanslı bir çocuksa gittiği okuldaki öğretmeninden iyi bir eğitim alabilir ve iyi bir birey olarak toplumda yararlı bir birey olarak büyüyüp yaşayabilir. Ancak böyle önemli gelişimsel ve hayati bir olguyu şansa bırakabilir miyiz?