- Gündem
- 13.05.2025 20:58
2017 yılında 359 bin 766 kazada bin 636 kişinin hayatını kaybettiğini açıklayan Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Aykut Alidemir, “Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir” dedi
E. ÇAĞLA GENİŞ
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü kapsamında düzenlediği basın açıklamasında güvenli ve güvenceli çalışma talebini yineledi. Açıklamayı okuyan Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Aykut Alidemir, yasalar ile koruma altına alındığı söylenen işçi sağlığı ve iş güvenliğinin her geçen gün kötüye gittiğini savundu. 2017 yılında 359 bin 766 kazada bin 636 kişinin hayatını kaybettiğini açıklayan Alidemir, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda iyileştirici adımlar atılabilmesi için öncelikle işverenlerin sorumluktan kaçmasının önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı. Alidemir, “İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir” ifadelerini kullandı.
CAN GÜVENLİĞİ HİÇE SAYILIYOR
3 Mart tarihinin ülkemizin en önemli maden facialarından biri olan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği 1992 Kozlu Maden Faciası’nın yıldönümü olduğunu anımsatan Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Aykut Alidemir, “Ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için bu tarih TMMOB tarafından ‘İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü’ olarak ilan edilmiştir. İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin, iş kazalarında iş göremez hale gelen işçilerin sayısının dahi tespit edilemediği bir dönemdeyiz. İş kazaları ve iş cinayetleri kamuoyunda normalleştirilerek, yaşam ve çalışma hakkı gasp ediliyor. Cinayetler ve kazaların önlenmesi, meslek hastalıklarının engellenmesi şöyle dursun, maliyet ve işgücü hesabı yapılarak bu çalışmalara kaynak bile ayrılmıyor, emekçilerin can güvenliği hiçe sayılıyor” dedi.
BİN 636 İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ
Yasalar ile koruma altına alındığı söylenen işçi sağlığı ve iş güvenliğinin her geçen gün kötüye gittiğini savunan Alidemir, “Ülkemiz toplu iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada ilk sıralarda geliyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği meclisinin yayımladığı sayılara göre 2018 yılında en az bin 923 kişi işyeri kaynaklı nedenlerle hayatını kaybetmiştir. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2019 yılının başına kadar iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısının 22 bini aştığını üzüntüyle görüyoruz. SGK tarafından açıklanan rakamlara bakıldığında; 2017 yılında 4A kapsamında çalışanların geçirdiği iş kazası sayısının 359 bin 653; 4B kapsamında çalışanların geçirdiği iş kazası sayısının ise 213 olduğu görülmektedir. Bu kazalar sonucunda 4A kapsamında çalışan 1.633, 4B kapsamında çalışan 3 kişi olmak üzere toplam bin 636 kişi hayatını kaybetmiştir. SGK 2016 yılı istatistiklerine göre 286 bin 068 iş kazasında bin 405 işçi hayatını kaybetmişti. Açıklamaya göre, 2017 yılında bir önceki yıla göre iş kazası sayısı yüzde 25 oranında, iş kazaları sonucu ölüm yüzde 16 oranında artmış; 2018 verileri ise henüz açıklanmamıştır” ifadelerini kullandı.
2017 yılında 359 bin 766 kazada bin 636 kişinin hayatını kaybettiğini açıklayan Alidemir, “Ancak biliyoruz ki bu rakamlar, bildirimlere göre çıkarıldığı için gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçekleşen kaza ve ölümler çok daha yüksektir. Her yıl, evine ekmek götürmeye çalışan 2 bine yakın işçinin hayatına kaybediyor olması, ülkemizdeki işyerlerinin güvensiz ve ilgili mevzuatın yetersizliği olduğunu göstermektedir” dedi.
İŞVEREN TÜM SORUMLULUKLARDAN KAÇMAKTADIR
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve kanun çerçevesinde bugüne kadar yapılan düzenlemeler problemli olduğunu öne süren Alidemir, şunları söyledi: “Bununla birlikte, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan telafi çalışması, denkleştirme, çağrı üzerine çalışma, kısmi süreli çalışma, asıl işveren-alt işveren ilişkisi başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler bir anlam ifade etmeyecektir. Bunun yanında, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları, basit bir hizmet alımına dönüştürülmek istenmektedir. Bir danışmanlık hizmeti olan işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarında sorumluluk bütünüyle işverene aitken, ülkemizde işveren tüm sorumluluklardan kaçmaktadır. Bu kaçış için ise, danışmanlık hizmeti aldığı iş güvenliği uzmanını sorumlu tutmaktadır. İşverenin önleyici, engelleyici çalışmaları yapmadığı, kaza yaşanan durumlarda fatura meslektaşlarımıza kesilmekte, yargı önüne iş güvenliği uzmanları çıkarılmaktadır.”
SENDİKASIZ İŞÇİ SAVUNMASIZDIR
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda iyileştirici adımlar atılabilmesi için öncelikle işverenlerin sorumluktan kaçmasının önüne geçilmesi gerektiğini vurgulayan Alidemir, “İşverenlerin temel sorumluluklarından kaçtıkları, kendi yerlerine birer günah keçisi olarak iş güvenliği uzmanlarını koydukları bir çalışma yaşamında, önleyici ve engelleyici hiçbir çalışmanın yapılamayacağı açıktır. Ülkemizde iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının bu denli yaygın olmasının bir diğer nedeni de, emekçilerin sendikal haklarının baskı altında tutulmasıdır. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller tüm çalışanlar için kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır. Sendikasız uzman, sendikasız işçi, örgütsüz bir çalışma yaşamı ile emekçiler tüm olumsuzluklara karşı açık ve savunmasızdır” dedi.
EMEKÇİNİN KADERİ DEĞİLDİR
Alidemir, “İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır. Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi bu gün de iş cinayetleri ile mücadele etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir. İnsan onuruna yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkımız için sesimizi yükseltiyoruz” açıklamasında bulundu.