“Ölürsek miras olarak borç bırakacağız!”

Bayraklı’da yıkılan Doğanlar Apartmanı sakinlerinden biri olan ve deprem esnasında evde olmadığı için tesadüfen hayatta kalan Tahir Ün, süreçte yaşanan hak kayıpları ve yeni konutlar üzerinden borçlandırmalara isyan etti: “Ölürsek miras olarak borç bırakacağız...”


  • Oluşturulma Tarihi : 30.10.2021 07:57
  • Güncelleme Tarihi : 30.10.2021 07:57
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Ölürsek miras olarak  borç bırakacağız!” haberinin görseli

ÇAĞLA GENİŞ -  ÖZEL HABER

‘Felaketin merkez üssü’ olarak nitelenen Bayraklı’da yıkım sonucu en çok ölüm yaşanan binalardan biri de saniyeler içinde yerle bir olan Doğanlar Apartmanı’ydı. Tahir Ün ve eşi de 2009 yılından beri iki blok ve 42 daireden oluşan apartmanın 1’nci katında oturuyordu. Tahir Ün, deprem esnasında evde olmadıkları için tesadüf sonucu hayatta kalmalarını “Buruk bir sevinç” diye tanımlıyor. Büyük felaketin yarattığı yaraları, zihinlere kazınan kahredici detayları ve yeniden yaşama dönme mücadelesinin ağırlığını çarpıcı ifadelerle anlatan Ün, süreçte yaşanan hak kayıplarına da büyük bir parantez açıyor. Yerle bir olan binaların yapımına hemen başlansa da boş senetlerle borçlandırılmalarına ise “Tam bir yıl geçti, hala ne borcumuz belli ne başka bir şey... Aşağı yukarı 84 yaşında borcum bitecek. Ölmez sağ kalırsak ödeyeceğiz ama ölürsek miras olarak borç bırakacağız. Her zamanki gibi yine devlet babalığını değil bildiğini okuyor. Bize kimse bir şey sormuyor” sözleriyle isyan ediyor.

TESADÜFLE GELEN BURUK SEVİNÇ

Deprem esnasında evde olmadığı için tesadüfen hayatta kalan Ün, büyük yıkımın ardından yaşadıklarını anlattı: “Dikili’deydim... Depremi şiddetli bir şekilde hissettim. Biter bitmez de farklı bir kentte olan eşimi arayıp, binamızın yıkılmış olabileceğini söyledim. Nitekim bu haber çok gecikmeden geldi Ertesi sabah gittiğimde komşularımızdan hayatta kalanların birçoğu yıkılan apartmanın civarındaydı. Beni gördüklerinde boynuma sarılıp ağladılar. Çünkü bizleri de enkaz altında zannediyorlarmış. Dolayısıyla bu çok travmatik bir andı. Süreç boyunca orada bulundum, arama kurtarma ve yardım çalışmalarını destekledim. Depremde evinin yok olduğunu görmek çok garip bir duygu. Hayatta olmadığın takdirde bütün o malın, mülkün hiçbir değeri olmadığını fark ediyorsun. Apartmanda yitirdiğimiz onlarca can bizim için çok büyük bir kayıptı. İçlerinde kiracılar, kat sahipleri, günahsız çocuklar, yeni evli çiftler, tesadüfen apartmanda bulunan konuklar vardı. Hepsi orada depremle yüzleşmişler ve yaşamlarını yitirmişlerdi. Bu yüzden buruk bir sevinçti bizim için. Geçer mi? Geçmiyor... Acılar hafifler mi? Belki hafifler ama geçmiyor...”

HATIRALARIM ÇÖP OLDU GİTTİ

Enkaz altında molozlarla birlikte yok olup giden hatıraları için derin üzüntü duyan fotoğraf sanatçısı Ün, “Biriktirdiğimiz anılar ve bizi biz yapan birtakım simgeler... Bütün bunlar enkazın altında kaldı. Hayatımın mihenk taşları enkazın altında molozlarla birlikte çöp oldu gitti. Beni orada yok olan maddi değere sahip bir eşya ilgilendirmiyor. Ama fotoğraf çalışmalarımla ilgili arşivin büyük bir bölümünü yitirdim. 1800’lü yıllardan bu yana biriktirdiğim bir aile fotoğrafları koleksiyonum vardı. Onlar kayboldu gitti. Büyükdedemin Balkan Harbi’nde aldığı bir madalya vardı, o da gitti. Kore’de şehit olan fotoğrafa meraklı amcamın makina koleksiyonu da gitti. Diğer her şey yerine konulur mu, elbette maddi olanaklar bulundukça konulur. Ama yıldan yıla, ailenin süzgecinden geçerek size gelen şeyler bir daha yerine konulamaz. Dolayısıyla bütün bunlar aslında yaşamın ne kadar önemli olduğunu ve hayatta olmasak bütün bunların da bir anlamı olmayacağını bize gösterdi. Depremin ardından uzun bir süre odaklanma sorunu yaşadım, konsantre olamadım çalışmaya. Birkaç aydan bu yana toparlanıp üretmeye başladım” ifadelerini kullandı.

YARDIMLAR BIÇAK GİBİ KESİLDİ

Yara sarma mesaisinde yapılan yanlışlar ve yaşanan aksaklıklara da değinen Ün, depremin ardından yaşanan sel felaketinin ardından belediyelerden gelen yardımların bıçak gibi kesildiğini söyledi: “Deprem sırasındaki kaosun ötesinde depremden sonraki kaostan da söz etmek gerekiyor. Çünkü depremden sonrası gerçekten çok önemli. Örneğin ben İzmir’e geldiğimde altımda bir şort, üstümde bir tişört vardı. Evim yıkıldığında üstüme giyecek başka hiçbir şeyim yoktu. Bu çok basit ve küçük bir örnek... Dolayısıyla bu anlamda sivil toplum örgütlerinin çok hızlı organize olup bir destek çalışmasına başlaması gerçekten önem taşıyordu. İzmir’de bu yapıldı diyebilirim. Yaralar hızla sarılmaya çalışıldı. Aksaklıklar, yanlışlıklar oldu ancak iyi toparlandığını söyleyebilirim. Ancak bütün bunlar bir süre devam etti. Örneğin; depremin ardından gelen sel felaketi, belediyelerin depremzedelere yaptığı yardımları bıçak gibi kesti. Belediyelere sorduğumuzda, ‘Şimdi sel var, artık onla ilgilenmemiz gerekiyor’ dediler. Elbette buna karşı çıkmamakla birlikte aslında iki yönlü çabayı gerektiren bir durum bu. Hem sel hem de deprem felaketiyle ilgilenilmesi gereken bir durumdu. Ancak tabiî ki hoşgörü ölçeklerinde bunlar da sindirildi ve içselleştirildi.”

SİZE HİÇBİR ŞEY SORULMUYOR!

Deprem sonrası enkaza dönen binaların yapımına hemen başlansa da süreçte yaşanan hak kayıplarına isyan eden Ün, “İnşaatlar hızlı bir şekilde ancak müthiş bir iletişimsizlikle başladı! Toplantılar yapılıyor ama sizin haberiniz olmuyor... Eldeki paket projeler sizin arsanıza oturtulmaya çalışılıyor ve size hiçbir şey sorulmuyor... Zaten bir gece gelen SMS’le, arsadaki hissemizin tapu kaydının Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına geçtiğini öğrendik. Tapu kaydı geçtikten sonra, ‘Hak sahibi olacaksanız sözleşme imzalayacaksınız’ denildi. Gittik, sözleşmeler imzalandı, önümüze boş borç senetleri konuldu. ‘İmzalamazsanız hak sahibi olamazsınız’ denildi. Ben de dahil herkes imzaladık. Tam bir yıl geçti, hala ne borcumuz belli ne başka bir şey. 7 katlı konutlar 5 kata düştü. 120 metrekarelik daireler 85 metrekareye düştü. Odalarda yaşama imkanı yok! Ancak birer çekyat koyabilirsiniz. Üstelik bu kadar küçültüldükten sonra bir de ebeveyn banyosu eklendi. Konutların yönlerini istedikleri gibi yaptılar. Şimdi ben bakıyorum Doğanlar Apartmanı’na; F Tipi Cezaevi’ne benziyor. Güneşi görebilecek üç beş daire var sadece. Tüm daireler iç içe girmiş durumda. Herkes duvara bakıyor şeklinde bir yapılaşma çıktı ortaya. Bütün bunlar çok hızlı geliştiği için müdahale etme imkanınız yok. Zaten size kimse bir şey sormuyor” dedi.

DEVLET BİLDİĞİNİ OKUYOR

Ün, depremzedelerin yeni yapılacak konutlar üzerinden boş senetlerle borçlandırılmasına, “Türkiye’nin genelindeki keşmekeş durum aslında İzmir depremi sonrasında da ayna gibi karşımıza çıkmış durumda. Bunca yıldır deprem vergisi ödüyoruz. Bu deprem vergileri nedir, nereye gidiyor? Ben hala borçlandırılıyorum... Devlet bana konut yapıyor ve yüzde 60 maliyet bedelini alıyor. Bu maliyetin ne olduğunu hala bilmiyoruz. Bir de üç beş dairede yaşanabilir, güneş görür dedim ya; o dairelerden birini kurada çekersek bir de şerefiye bedeli ödeyeceğiz. Yani zannedersin ki rezidans ya da kooperatiften yazlık alıyorsun. Tahminimce 250-300 bin lira civarında borçlanacağız. Vadeyi uzun tutuyor olabilirler, 0 faiz gibi bir söylenti var, o da tamam. Ama ben şimdi kendi durumuma baktığımda, aşağı yukarı 84 yaşında borcum bitecek. Ölmez sağ kalırsak ödeyeceğiz ama ölürsek miras olarak borç bırakacağız. Deprem vergileri doğru kullanılmadı, çarçur edildi, yenildi, içildi... Nereye gittiğini de kimse sorgulayamıyor. Her zamanki gibi yine devlet babalığını değil bildiğini okuyor” sözleriyle tepki gösterdi.