Sayfa Yükleniyor...
Otizmli ikiz kızlarından Didem’i kanser yüzünden kaybeden İlknur Tercan, “Bir annenin evladını kaybetmesi çok zor. Hele ki hiçbir hissiyatını, çektiği acıyı anlatamadan, ‘anne’ deyişini duyamadan kaybetmenin üzüntüsü çok daha zor” dedi
ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Bundan tam 30 yıl önce ikiz bebekleri Didem ve Gizem’i kucağına alan çocuk gelişimi öğretmeni İlknur Tercan, kızlarına otizm teşhisi konulmasıyla kendini hiç bilmediği bir mücadelenin içinde buldu. Eşiyle birlikte kızlarının iyi bir eğitim alması için çabaladı, 2004 yılında tayinini Ankara’dan İzmir’e istedi. Otizmli bireylere eğitim verilen Menemen’deki Sabahat Akşıray Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi’ne atarak burada hem kızlarına hem diğer öğrencilere eğitim vermeye başladı. Ancak zorlu mücadelesi, kızı Didem’in kansere yakalanmasıyla daha da arttı. Hastalık kısa sürede ilerledi ve kızını 14 Şubat günü kaybetti. Evlat acısının ardından uzun süre kendine gelemedi fakat ruhundaki derin kesiklere rağmen diğer kızı için yeniden ayağa kalktı. Kaybettiği kızının adını yaşatmak ve diğer otizmli bireylere umut olabilmek için çalıştığı kurumda 6 derslikli özel eğitim sınıfı yaptıran Tercan, ömürlük mücadelesinin en acı vedasını şu sözlerle anlattı: “Bir annenin evladını kaybetmesinin çok zor. Hele ki hiçbir hissiyatını, çektiği acıyı anlatamadan, ‘anne’ deyişini duyamadan kaybetmenin üzüntüsü çok daha zor!”
BU ÇOCUKLARDAN HİÇBİR ŞEY OLMAZ
Anne İlknur Tercan, ikiz kızlarının tanı süreci ve sonrasında neler yaşadığını anlatarak, “İkisi de gayet hızlı öğrenen çocuklardı. 4 yaşından sonra gelişimlerinde birtakım gerilemeler başladı ve doktora götürdüğümüzde otizm tanısı konuldu. Ama otizm neydi, nasıl bir şeydi, nereden geldi, bu davetsiz misafir bizde ne kadar kalacaktı… Hiçbirinin cevabını bilmiyorduk. Doktorların biri eğitimle, diğeri terapiyle, bir diğeri ise ‘Bu çocuklardan hiçbir şey olmaz!’ diyerek hayallerimizi yıkmıştı. Artık otizmin yanı sıra bir de toplumun önyargılarıyla savaşıyorduk. Komşular çocuklarımdan endişe duyuyor, bunun için apartman toplantıları düzenliyordu. Duyduğumda yıkılmıştım. Ama pes etmedim. Benim çocuklarım kimseye saldırmıyordu. Onlar adeta iki melekti. Ben bu çocukları topluma kazandıracağım, toplum da bu çocuklara alışacak diyordum” dedi.
YEMEK YEMEYİ ÖĞRENSELER YETERDİ
Kızlarının eğitim hayatı boyunca karşı karşıya kaldıkları engellerden bahseden Tercan, “Çoğu okul otizmli oldukları için kızlarımı kabul etmedi. Yakın bir dostumuz otizmli çocuklar için Ankara’da 20 kişilik bir okul açarak devlete bağışladı. Çocuklarım da oraya gitmeye başladı. Lise çağına geldiklerinde ise gönderecek bir okul bulamadık. Araştırmalarımız sonunda İzmir’de otizmli öğrencilere eğitim veren bir lise olduğunu öğrendik. Hemen tayinimi istedim ve 1 ay içerisinde çocuklarımızın eğitimi için İzmir’e taşındık. Çocuklarımın okuduğu okulda öğretmenlik yaparken hem öğreniyor hem öğretiyor hem de velileri bir anne olarak çok iyi anlıyordum. Adeta bir köprü vazifesi üstlenmiştim. Onların uykusuz geceleri, öfke krizlerinde yaşadıkları travmalar, çevreden duydukları rahatsızlıklar, toplumdan aldıkları tepkiler… Hepsini çok iyi biliyordum ve yüreğimde hissediyordum. İki otizmli kızımla hayatta kalma mücadelesi vermek zordu. Ama en büyük hedefim çocuklarımın yalnız başlarına ayakta durmalarını sağlamaktı. Yazı yazmaları önemli değildi benim için, tek başlarına yemek yiyebilseler yeterdi!” ifadelerini kullandı.
ANNELER GÜNÜ HEP İÇİMİ ACITTI
Otizmli iki çocuk büyütmenin çok zor olduğunu vurgulayan Tercan, ne zaman ne yapacaklarını bilemediği için çocuklarını gözünün önünden bir an bile ayıramadığını söyleyerek, “Kızlarımdan ‘anne’ kelimesini hiç duymadım. Anneler Günü, hep içimi acıtıyordu. Ama biz anneydik, babaydık. Duysak da duymasak da çocuklarımıza sahip çıkmak zorundaydık. Emekli olduktan sonra eşim de çocuklara destek olmaya başladı. Otizmli bireyler için sürekli eğitim şart. Kızlarımın lise eğitiminin ardından okuldaki kurslara devam etti. Otizm çok farklı bir şey. Pes ettiğim zamanlar olmadı diyemem. Çaresizlik çok kötü bir şey. Çocuğuna yetemiyorsun, öfke krizlerini bastıramıyorsun, onu anlayamıyorsun... Bu bir anne ve babanın en büyük çaresizliği…” diye konuştu.
KIZININ HATIRASI İÇİN DERSLİK YAPTIRDI
Kızı Didem’i geçtiğimiz şubat ayından kanser nedeniyle kaybeden Tercan, yaşadıklarını söyle anlattı: “Geçen yıl kızımın kanser olduğunu öğrendik. Otizmle baş edemezken kanserle nasıl baş edeceğiz diye düşündüm. Kemoterapilere narkoz altında girdi çünkü aletleri fırlatıp atıyordu. Her hastaneye gidişimizde diğer kızımı kime bıraksak acaba diye düşünüyorduk. Çocuğum kanseri yenemedi ve 14 Şubat’ta hayatını kaybetti. Bir annenin evladından ayrılması çok zor. Hele ki hiçbir hissiyatını, çektiği acıyı anlatamadan, ‘Anne’ deyişini duyamadan kaybetmenin üzüntüsü çok daha zor. Eşim kızımızın vefatından sonra çok yıpranmıştı. Adını yaşatmak için bir şey yapmamız lazım dedim. Okulumuz kalabalıktı, bazı sınıflar yetersizdi. İmkanlarımızı zorlayarak çalıştığım kurum içerisinde kızlarımın adına 6 derslikli özel eğitim sınıfları yaptırdık. Bir tek kendi çocuğumuz için değil diğerlerinin eğitimine de faydalı olabildiğimiz için çok mutluyum. Çünkü o ailelerin çaresizliğini çok iyi anlıyoruz. Şimdi en büyük hedefim, çevremi ve devlet kurumlarını zorlayarak çocuklarımızın bizlerden sonra kalabilecekleri bir yer yapılmasına vesile olabilmek. Eşim 10 yıldır hastaneye gidemiyor. Ameliyat olması gerekiyor ama olmuyor, ‘Seni yalnız bırakamam’ diyor. Kendi sağlığımızı öteliyoruz, kendimizi düşünemiyoruz. Bizden sonra ne olacak düşüncesi gün geçtikçe daha ağır yaralıyor. Çocuklarımızı kimseye emanet edemediğimiz için eşimle hiç sosyal hayatımız olmadı. Sinemaya gidemedik, yemeğe çıkamadık ya da ölen yakınlarımızın cenazesine katılamadık. Tamamen izole bir hayat yaşadık.”
Haber Merkezi