“Ormanın” Zeynaları

İzmir’i çevreleyen ormanlarda eşleriyle emek mücadelesi veren kadın orman işçileri, boylarının 15-20 katı büyüklükteki ağaçları beceriyle kullandıkları elektrikli testerelerle saniyeler içinde devirerek ekmeklerini kazanıyor


  • Oluşturulma Tarihi : 02.10.2018 11:58
  • Güncelleme Tarihi : 02.10.2018 11:58
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Ormanın” Zeynaları haberinin görseli

İzmir’i çevreleyen ormanlarda eşleriyle emek mücadelesi veren kadın orman işçileri, ağaçları devirerek ekmeklerini kazanıyor. İzmir’in Bergama İlçesi’ne tepeden bakan Çağlayan Köyü’ne 20 kilometre uzaklıktaki fıstık çamı ormanının karanlığında kurulu naylon çadırlarda günün ilk ışıklarıyla hareketlilik başlıyor. Daha önce çalıştıkları Toros Dağları’ndan Ege’nin Madra Dağı’na mevsimlik işçi olarak göçen Erdinç ve Akif kardeşlerle eşleri Yılay ve Selver, elektrik ve suya erişimin konfor sayıldığı çadırlarında hayat mücadelesine saat 05.00’te başlıyor.
Kadınların günün ilk çayını demlemek ve kahvaltı için “sıkma” hazırlamak üzere ateşi yakmalarıyla başlayan hummalı çalışma, hava kararana kadar bitmiyor. Yerden yüksekte tahtadan yapılma “köşk”te kahvaltı edildikten çalışma saati başlıyor. Traktörle ormanın derin, ıssız köşelerine giden işçiler, İzmir Orman Bölge Müdürlüğünce kesim için işaretlenen ağaçları buluyor. Her yılın eylül ayında orman için kesim, bakım ve gençleştirme zamanının başlamasıyla ormancı kadınlar da başlarında sarı baretleriyle işe koyuluyor. Küçükken pilot olmak istediğini söyleyen Yılay, önceden öğretmen olmayı hayal eden Selver, 45 yıldır kesim işi yapan Hatice ve 20 yaşındaki kızı Derya, bu emek mücadelesinin kadın kahramanları olarak erkeklere adeta taş çıkartıyor. Önce ağaçların çevresini baltayla temizleyen kadınlar, ellerine aldıkları elektrikli testereleri çalıştırıyor ve marifetle kullanarak boylarının 15-20 katı büyüklükteki ağaçları saniyeler içinde devirmeyi başarıyor.  Ormanın özgürlüğüne çok küçük yaşlarında alışan kadınlar, devrilen ağaçları, testere ve baltalarla “boyluyor”, kesiyor, soyuyor ve traktörün arkasındaki demire balyozla çakıyor.
ORMANDAKİ MUTLU AİLE
“Tahtacı” bir aileden gelen 40 yaşındaki Yılay Aslan, 8 yaşından bu yana ormana gidip geldiğini, 14 yaşında ağaç kesimine başladığını, 26 senedir kesim motoru kullandığını, aldığı ücretin de kestiği ağaç sayısına göre değiştiğini anlattı. Şehre döndüğünde bazı kadınların hayretle kendisine “nasıl ormancı oldun” diye sorduğunu aktaran 2 çocuk annesi Aslan, öyküsünü şöyle anlattı: “Başka bir kadın dünyası var, biliyorum ama ben burada özgürüm. Çalışmada özgürüz. Zor diyorlar ama bana zor gelmiyor. Çocukluğumdan beri bu özgürlüğü yaşıyorum. Sabah kalkıyorsun, kahvaltını hazırlıyorsun, en büyük mutluluk. Bu çadır benim hayatım, evim. Evim ‘şöyle olsun, böyle olsun’ demedim. Ev güzel olmuş ama içinde huzur olmadıktan sonra ne yarar. Ormancı olmasaydım, herhalde pilot olurdum. En büyük hayalim yükseklere uçmaktı. O zaman böyle değildi şartlar, anne babalarımız hep ormandaydı. Evlendikten sonra pilotluğu bir daha düşünmedim.”



“Biz son nesiliz, sayımız çok azaldı, kadınlar artık ormanda yaşamak istemiyor” diyen Aslan, bugüne kadar hiç kimseye muhtaç olmamanın gururunu da yaşadığını vurguladı. Aslan, işini eşiyle yapmanın da bir mutluluk kaynağı olduğuna dikkat çekerek, şöyle devam etti: “Eşim tek başına ormana gittiğinde suçluluk hissederim. Hasta olsam bile gidip ona çay yaparım, yemek yaparım, yağını, benzinini veririm. Ormanda tek çalışılmaz, yalnız kalınmaz. O senin bütünlüğün. Polis nasıl nöbet tutuyorsa, biz de burada ormanı iyileştiriyoruz, işimiz bu. Kökten giderse bir ağaç çok üzülürüm. Benim hayatımda bir değişiklik olsun istemem ama çocuklarım okusun isterim. Onlar da ağaç kesmek istemiyorlar zaten.”



OKUMA YAZMAYI BİLMİYOR
Çadırda doğup büyüyen bir başka ormancı kadın 58 yaşındaki Hatice Dur ise birini salon, birini mutfak, birini de yatak odası olarak kullandığı 3 barakada tam 45 yıldır yaşadığını, okuma yazmayı bilmediğini ama ağaç devirmenin püf noktalarını çok iyi bildiğini dile getirdi. Suyu hortumla barakaya getirdiklerini, elektriği de zor koşullarda elde edebildiklerini belirten Dur, “Şeker hastasıyım, enfeksiyon riski nedeniyle keçilerden, hayvanlardan uzak olmam gerekiyor. Onun için benim barakam biraz daha yüksekte. Eşimle kaçarak evlendim, yine çadıra geldim. Onunla mutlu oldum ama çadırda olmadım. Yıllar sonra bir evim olsun isterdim” dedi. AA