- Gündem
- 14.05.2025 10:16
Prof.Dr. Coşkun Küçüközmen, enflasyonla mücadelede artık topun vatandaşta olduğunu, hükümetin yapamadığını vatandaşın yapması gerektiğini belirterek “Piyasayı vatandaş düzenleyecek, anlayacak, algılayacak” dedi
ÖZKAN PEKÇALIŞKAN-ÖZEL HABER
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mart ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, mart ayında aylık enflasyon yüzde 5,46 oranında açıklarken, yıllık enflasyonu ise yüzde 61,14 olarak hesapladı. Ortaya çıkan enflasyon rakamlarını yorumlayan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) İşletme Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Coşkun Küçüközmen, artan bir şekilde üreticinin üretimden vazgeçmeye başlaması halinde çok büyük sıkıntı yaşanacağını, enflasyonla mücadelede artık topun vatandaşta olduğunu, hükümetin yapamadığını vatandaşın yapması gerektiğini belirtti.
KONTROLSÜZ FİYAT ARTIŞI
Kritik zamanlardan geçildiğini ve bu kritik zamanlarda ister istemez birtakım şeylerin doğruluğunun mevcut konjonktürden kaynaklı olarak şüphe götürdüğünü belirten Prof.Dr. Küçüközmen, “Şu anda etrafımızda bir savaş var ve Türkiye bu iki ülkeye birçok anlamda bağlı. Enerji üzerinde olağanüstü maliyet baskısı olduğu için enerjideki fiyat artışının diğer sektörlere ve diğer faktörlere olan geçişkenliğinin hesaplanması kolay bir iş değil. Bugün kontrolsüz bir fiyat artışı var. Ama bu kontrolsüz fiyat artışı altında hatta bütün fiyat artışlarının altında enerji ve hammadde fiyatları var. Dolayısıyla bir hedef gösterme bir hedef saptırma ya da bir suçlu ortaya çıkarma gibi davranışların çok uygun olmadığını düşünüyorum. Şu an için bizim üzerinde durmamız gereken şey halkın finansal bilgi seviyesini artırmaktır. Reel getiri, nominal getiri bu gibi kavramların insanlarda ne gibi bir etki uyandırdığını insanların bunların hesaplamasını bilip bilmediğini maddi durumların neye el verip vermediğini ve diğer taraftan ekonominin en temel kuralı olan arz-talep konusunu iyi bilmeleri gerekiyor” dedi.
ÇİFTÇİNİN ÜRETİMİNE ORTAK OLUN
Bireysel anlamda insanların tasarruf yapmaları gereken döneme girildiğini ifade eden Prof.Dr. Küçüközmen, “Evinizde elektrikli su ısıtıcısı varsa en büyük elektrik gideri buradan geliyordur. Su ısıtıcısını banyodan sonra kapatın, banyo yapmadan bir saat önce açın bu şekilde dahi elektrik faturasını yüzde 30 azaltabilirsiniz. Ucuz alacağım diye kalitesiz mal almak durumunda da değilsiniz ama bugün genel ekonomik durum ve bireysel davranışlar açısından baktığımız zaman iki farklı durum ve iki farklı reçete çıkıyor. Şirketler bugün varlıklarını sürdürmek zorundalar. Şirketler varlıklarını sürdüremezse şirket sahibi dükkanı kapatır gider ve çalışanlar işsiz kalır. Vergiden, stopajdan, istihdamdan kayıp olur. Bu noktada insanlar neler yapmaları ya da yapmamaları konusunda bilinçlenmeli. Bunun en önemli yollarından bir tanesi de bizim finansal okuryazarlıkta finansal bilgiyi artırmaları çerçevesinde harcama alışkanlıklarını, tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmelidir. Bazı şeyler bazı yerlerde çok pahalı ise daha ucuza bulma imkanınız olan yerlerden alacaksınız. Kendi yetiştirme imkanınız yoksa yapmanız gereken şey çiftçiye ortak olmaktır. Çiftçiler gübre parasını karşılayamıyor. Üretimde çiftçinin ürettiği üründen pay alsın. Bazı inşaatlar inşaat maliyeti sebebi ile yarım kaldı ve bitmedi. Bunlarda bile insanlar ortak olarak çözebilir. Biz kolektif hareket etmesini bilmeyen bir toplumuz. Bu bizim için büyük bir sıkıntı ve handikap. Ama ekonomik anlamda mucizevi bir reçete yok. Ekonomik anlamda yapılacaklar çok sınırlı” şekline konuştu.
ATATÜRK DÖNEMİ İKTİSAT POLİTİKASI
Atatürk dönemi iktisat politikalarının bugün Türkiye’nin kurtuluşu için muhteşem bir çözüm reçetesi sunduğuna dikkat çeken Prof.Dr. Küçüközmen, “Atatürk dönemi iktisat politikası dediğimiz şey toplu kalkınma, köylerin kalkınması ve kooperatifleşme. Köyden kente gelenler üretimden vazgeçmiş ve şehirde bir iş bulabilir miyim ve çocuğum iyi eğitim alsın diye beklentisi olanlardı. Ama bugün ne kadar iyi eğitim alırsanız alın hem teknolojik gelişmeler hem de işin maddi boyutu nedeniyle sizin ve çocuğunuzun geleceği nokta belli. Burada enflasyona sadece fiyat artışı gözüyle bakmak kadar yanlış bir şey yok. Bugün iktisat biliminin A’dan Z’ye yapısını dikkate aldığınız zaman meydana gelen fiyat artışları ve ekonomik durumdaki kötüleşme birbirinin tamamlayıcısıdır. Her şey iyi gidiyor da bir enflasyon mu kötü? Birçok şey aynı anda kötü gidiyor. Ekonomik politikasında birinci hedef cari açığı azaltmaktı ama Merkez Bankası’nın birincil hedefi olan fiyat istikrarında hedeflenen cari açıkta korkunç açık verdi. İthalat-ihracat rakamları da maalesef sıkıntılı. Birçok şeyi ihraç etmek için ithal etmek durumundayız ve bunlardan kaynaklı kur sıkıntıları var. Bunlar nasıl çözülecek? Ortada topyekun planlı-programlı bir yaklaşım ve mücadele olmadığı takdirde enflasyonla mücadele etme olasılığınız yok” diye konuştu.
PİYASAYI VATANDAŞ DÜZENLEYECEK
Şu anda Türkiye’nin yeteri kadar üretemediğini ve kamu açıkları ile dış ticaret açığının çok büyük olduğuna vurgu yapan Küçüközmen, “Bizim ekonomi programını gözden geçirip yapısal reformlar yapacak zamanımız da yok. Her şey o kadar hızla değişiyor, gelişiyor ve o kadar büyük hızda sorunlar yaşıyoruz ki işin kötü tarafı bunların hepsi üst üste geliyor. Bu durum karşısında önleyici politikalar geliştirilseydi belki bunları biraz daha hafif etkiler ile geçirecektik. Türk Lirasının kur artışına karşı kur korumalı mevduat ile yakın gelecekte bütçeye çok ciddi faturası çıkacak. Türkiye üretimden vazgeçerse çok büyük sıkıntı yaşar. Enflasyonla mücadelede top vatandaşta. Artık hükümetin yapamadığını vatandaş yapacak. Piyasayı vatandaş düzenleyecek, anlayacak, algılayacak. Çözümü devletten beklediğimiz takdirde rasyonel ve sağlıklı bir çözüm elde edeceğimizi düşünmüyorum” dedi.
PİYASADAN FAZLA AYRIŞMAMALIYDIK
Ekonomi biliminde bazı şeylerle çok fazla oynamamak gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof.Dr. Küçüközmen, sözlerini şöyle sonlandırdı: “2021 yılının kasım-aralık aylarında faiz indirimine gerek var mıydı? Yoktu. Niye faiz indirildi ve sonuç ne oldu? Bilinen şeyleri yaptığınız zaman farklı sonuç elde edemiyorsunuz. Biz G-20 ülkesi olarak bu noktada majör ekonomilerden bu kadar ayrışmamalıydık. Yapılması gereken şey piyasadan ayrışmak değil piyasayla benzer hareket etmek gerekirdi. Birçok ülke faiz artırırken biz düşürmeyip sabit tutsaydık bari. Kur korumalı mevduat ile bütçenin üstüne gelen yükü kim ödeyecek? Bu zararı kim karşılayacak? Enflasyonda 90’lı yıllara geri dönüyoruz. Kur korumalı mevduat ile 80’li yıllara geri dönüyoruz. Bu geri dönüş ile yavaş yavaş Cumhuriyet dönemi öncesinin zorluklarını sıkıntılarını yaşayacağımız noktaya doğru gidiyoruz. Birdenbire kendimizi hiç olmamamız gereken bir yerde bulduk. Onun için vatandaşın bir şekilde bu konuya el atması gerekiyor. Kendisi uygulayacak birtakım politikaları, kendi gemisini kendisi kurtaracak.”