Sayfa Yükleniyor...
Gazeteci-yazar İsmail Saymaz ile 12 Eylülleri Konuşuyoruz paneli için geldiği İzmirde özel bir röportaj gerçekleştirdik
E. ÇAĞLA GENİŞ
Türkiyede gazeteci olmanın zorluklarını anlatan gazeteci-yazar İsmail Saymaz, ülke genelinde artan şiddet olaylarına dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Silahın 30 yıllık süreçte Kürt sorununu çözmediğine dikkat çeken Saymaz, Ülkenin siyasetçisi bile ironik olarak bir meseleyi gündeme getirebilmek için dağa yürümek zorunda kalıyorsa onları biz neden ovaya çağırdık. Bu işin yolu dağsa neden ovada var olsunlar istedik dedi.
Türkiyede gazeteci olmanın zorlukları nedir, mesleğinizi yaparken kendinizi özgür hissediyor musunuz?
-Ben insan hakları alanında haber yaparken haberin zemini bir yanıyla devlete, adliye, emniyet, güvenlik kuvvetleri, bürokrasiye, bir ayağı ise sivil topluma, partiye, derneğe, vakfa ve sivil bireylere yaslanıyor. Dolayısıyla bunlar arasındaki çatışmaları konu alıyorum. Bu yüzden sıklıkla devletin ilgili birimleri tarafından hedef alınmış oluyorum. Bu bazen yargılanma ve dava açma yoluyla açığa çıkıyor bazen de haber yaptığım her iki taraftan birinin sözcüsü olarak değerlendirilmeme yol açıyor. Diğer yandan giderek daralan ve küçülen işyerleri dolayısıyla yangından en son kurtarılacak malzemeye dönmüş işçi emeği vaziyetiyle karşı karşıya kalıyoruz. Ben bunların hepsinden etkileniyorum. Normalde bir gazeteci bu ülkede kendini özgür hissedemez. Özgür yazamaz ve kendini özgür ifade edemez Ancak ben biraz yaradılış itibariyle kendimi bunlardan bağımsız olarak özgür hissediyorum.
SALDIRIYI ORGANİZE EDEN KİŞİ DİVAN BAŞKANI SEÇİLDİ
Medyaya yönelik operasyonlar, saldırılar ve linç kampanyaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Doğan Grubuna yönelik linç kampanyası yıllardır var. Mali baskı ile başladı, şirket üzerindeki değişik hakim biçimleriyle sürdürüldü ve bugün itibariyle fiili saldırıya dönüştü. Bu fiili saldırıyı organize eden kişi AKP Olağan Kongresinde Divan Başkanı seçildi. Anlaşılıyor ki AKP, bu saldırının arkasında duruyor. Biz artık sadece muhabirler olarak değil grup olarak risk altındayız. Türkiyenin en büyük medya grubu iktidardan ve diğer güç odaklarından bağımsız hareket etmek istediği için şiddete maruz kalıyor. Doğan gibi böylesine güçlü bir grubun tehdit altında olduğu bir eksende özgür, bağımsız veya bağımlı hiçbir medya grubu rahat nefes alamaz. Hem gruptan bağımsız yaptığımız habercilik meselesinden ötürü hem de o grubun çalışanı olmaktan ötürü katmerli bir biçimde risk altındayız.
Hopada yaşanan sel felaketinde hükümetin doğa politikaları çokça eleştirildi. Siz bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
-Karadenizde, Samsundan Hopaya kadar iki yönlü çevre tahribatı yaşanıyor. Karadeniz otoyolu nedeniyle sahil şeridi bozuldu, dere yatakları kapatıldı ve garip bir yapılanma oluşturuldu. Bir de yaylaların turizm açılması gerekçesiyle Yeşil Yol projesi geliştiriliyor. Bu Karadenizin çift yönlü kıskaç altına alınması demektir. Doğal yapı tahrip edilerek orada yaşayan insanların ihtiyaçları gözetilmeksizin Karadeniz açıkça yağmalanıyor. Üstelik bu gerek Mesut Yılmaz gerekse Recep Tayyip Erdoğan şahsında, Rizenin uşağı Rizeye ihanet etmez gerekçesiyle yapıldı. Ama maalesef Karadeniz artık yaşanır olmaktan çıkarılacak hale getirildi. Hopada elbette yoğun bir yağış miktarı vardı ve bu yağış bir sel felaketine davetiye çıkarabilirdi. Elbette bu bölgede heyelan oluyor. Ama insan eliyle doğaya yapılan ihanet doğanın gerektirdiği felaketin boyutunu artırıyor.
SORUN ANCAK BARIŞÇIL YOLLARLA ÇÖZÜLEBİLİR
Ülke genelinde artan şiddet eylemleri ve Cizrede günlerce süren sokağa çıkma yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bunun durdurulması için önce PKKnın silah bırakması gerekiyor. PKKnın şiddete yeniden başvurması için herhangi bir neden yok; burası 1984 Türkiyesi değil. Dolayısıyla bir darbe, toplu kıyım ve yıkım gerekçesi sunamıyor PKK yeniden şiddete başlamasını açıklarken. O yüzden derhal şiddeti durdurması ve buna paralel olarak devletin de PKKyı şiddete, Kürt gençlerini dağa yöneltecek operasyonları durdurması lazım. Seçim öncesinde kurulu olan masayı tekrar kurup tarafları masaya çağırmamız lazım. Kürtler ve Türkler bu sorunu ancak barışçıl yollarla çözebilirler. Silah 30 yıllık süreçte bu sorunu çözmeye yetmedi. Savaş yolu benimsenirse hepimiz biliyoruz ki ne PKK bitecek, ne ordunun gücü ortadan kalkacak. Bilhassa Kürt hareketinin özerklik, öz savunma, özyönetim gibi kapasitesinin olmadığı çeşitli ilan ve taleplerle ortaya çıktığı şehirlerde bu yola başvurması halkın devlet şiddetine kırdırılmasından başka bir sonuç vermez.
Selahattin Demirtaşın bu süreçteki tavrını nasıl yorumluyorsunuz?
-Çabalarını çok değerli ve anlamlı buluyorum ancak HDP ve Demirtaş, tercih etmedikleri iki yönlü bir baskı altında kalıyorlar. İktidar, Demirtaş üzerinden Kürt hareketini karalamaya ve aşağılamaya çalışıyor. Bir diğeri de PKK cephesi... Duran Kalkanın açıklamaları üzerinden söylemek gerekirse, HDP çok başarısız oldu ne yaptı ki gibi bir söyleme başvuruluyor. Seçimin üzerinden 2 ay geçmiş, milletvekilleri meclise sadece 2 kere girmiş ve 80 milletvekili kazanılmışken HDP ne yaptı demek gayri ciddi bir açıklama. Demirtaş, hükümete mi Kandile mi dert anlatsın; bu bakımdan çok çaresiz ve yalnız. 80 milletvekili içerisinde çok az insanın Demirtaşın yükünü paylaştığını düşünüyorum. Geçen günlerde Cizreye ulaşmak için dağ yollarına sapmak zorunda kaldı. Ülkenin siyasetçisi bile ironik olarak bir meseleyi gündeme getirebilmek için dağa yürümek zorunda kalıyorsa onları biz neden ovaya çağırdık. Bu işin yolu dağsa neden ovada var olsunlar istedik. Demirtaşa bile sistemin tahammülü yoksa ülkenin doğusunda başka şehirlerdeki insanların onar yüzer daha çıkmasının sağlam bir gerekçesi var demektir. O yüzden sistemin derhal Demirtaşı muhatap alması lazım. Yoksa muhatap olarak silahı alacak. Bunu ısrarla görmek istemiyorlar.
AKP ARTIK SİVASIN ÖTESİNİ GEÇEMEYECEK
Erken seçimlerde nasıl bir tablo öngörüyorsunuz?
-Aşağı yukarı aynı tablonun çıkacağını düşünüyorum. AKP artık Güneydoğuya kepenk vursa yeridir. AKP artık Sivasın ötesini geçemeyecek. Muhalefet partileri için bugüne kadar Sivasın ötesini geçemiyorsunuz derdi. Ama artık kendisi geçemeyecek. MHPnin, biraz AKPden oy alıp CHPye kaybedebileceğini, CHPnin de biraz HDP ve MHPden oy alabileceğini düşünüyorum. Bu seçimin kazananı belki CHP olabilir; oyunu bir ölçüde yükseltebilir ama tablo değişmez. AKP yine tek başına iktidara gelemez. Bu durumda muhalefete daha fazla bakanlık ve imkan vermek zorunda kalacak. Bu seçimin kaybedeni AKP olacak.
Erken seçime doğru giderken miting meydanlarında gerginliğin iyice artmaması için liderlerin nasıl davranması gerekiyor?
-Kılıçdaroğlunun çok serinkanlı davrandığını düşünüyorum; çok iyi bir sınav verdi. MHP ise çizgisine uygun davranıyor. Milliyetçi bir partiden, HDP ile koalisyona girmesini beklemek zaten mantığın alabileceği bir mesele değildi. Burada sorun Ahmet Davutoğlu ve Recep Tayyip Erdoğan çelişkisinde yatıyor. Erdoğan, Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesinin artık kendisini ayakta tutmaya yetmediğini gördüğü için şiddet politikalarını tercih ediyor. Davutoğlunun buna uymaktan başka çaresinin olmadığını ve aciz kaldığını düşünüyorum. Öte yandan Demirtaş, çok çaba gösterse de partisi PKKya güç yettirmede çaresiz kalıyor. Dolayısıyla onlar daha aktif hale gelebilir diye düşünüyorum.
İsmail Saymaz kimdir?
Gazeteciliğe Rizede başladı. Mayıs 2002den beri Radikalde muhabir olarak çalışıyor; insan hakkı ihlalleri, düşünce ve ifade hürriyeti üzerine haberlere imza atıyor. Saymaz, başta Erzincan Davası olmak üzere, haberleri nedeniyle yirmiye yakın davada yüz yılı aşkın hapis cezası istemiyle yargılandı. 2013 Abdi İpekçi Yılın Gazetecilik Ödülüne layık görüldü.
Haber Merkezi