Restorasyonda bilinç arttı

Restorasyonlar hakkında konuşan Mimarlar Odası Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, “Tarihi eserlere artık daha dikkatli yaklaşılıyor ve tarihi eserlerin restore edilmesi gerektiği konusundaki bilinç artmış düzeyde” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 03.01.2018 07:46
  • Güncelleme Tarihi : 03.01.2018 07:46
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Restorasyonda bilinç arttı haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER

Tarihi yapıları ‘yenileme’ olarak adlandırılan restorasyon çalışmaları özellikle de son yıllarda çok fazla uygulanıyor. Gerçekleştirilen çalışmaları eleştirenler de oluyor aynı şekilde devam etmesini isteyenler de. Ancak restorasyonun ne olduğunu bilmeyen ya da nelere dikkat edilmesi gerektiğini çözemeyen insanlar da var. Gazetemize konuşan Mimarlar Odası Başkanı Halil İbrahim Alpaslan ve Prof.Dr. Mine Tanaç Zeren, ülkemizde gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarına ilişkin konuşarak  ‘ne olduğu’ ve ‘nelere dikkat edilmesi gerektiği’ aşamasında soru işaretlerini cevaplamaya çalıştı. Restorasyon konusunda bugüne kadar pek çok şey ifade edilmiştir. Bunlardan en çok kabul gören tanım aslını bozmadan onarmak. Celal Esad Arseven restorasyonu ‘Sanatça tamir’ olarak tanımlar. Bu da normal tamir işleriyle restorasyonu birbirinden ayırt etmek için önemlidir. Restorasyonun çok önemli bir konu olduğunu ve günümüzde eskiye oranla restorasyon aşamasında insanların biraz daha bilinçlendiğini vurgulayan Mimarlar Odası Başkanı Halil İbrahim Alpaslan, şunları söyled: “Özellikle son 10-15 yıldır ülkemizde oldukça gündemde olan bir konu. Bu bir anlamda da sevindirici tabi ki. Tarihi eserlere artık daha dikkatli yaklaşılıyor ve tarihi eserlerin restore edilmesi gerektiği konusundaki bilinç artmış düzeyde. Bu anlamda olumlu bir gelişmeden söz etmek mümkün.”

TAM OLARAK ANLAYABİLMİŞ DEĞİLİZ

Restorasyonun çok özenle yapılması gerektiğini kaydeden Alpaslan, “Çok özenle yapılması gereken bir işlem. Normal inşai faaliyetten biraz daha farklı bir işlem. Ne yazık ki bu restorasyon faaliyetlerinin özelliğini henüz tam olarak anlayabilmiş değiliz. En önemli sorunlardan bir tanesini de bu teşkil ediyor. Restorasyon yapan müteahhitlerin daha önce bu konuda bir yetkinliklerinin olup olmadığı denetlenmiyor. Herhangi bir inşaat işi ihalesi gibi restorasyon ihalelerine de herhangi bir müttehit girip alabiliyor. Ve ondan sonra bu işle baş başa kalıyor müteahhit. Dolayısıyla bu da çeşitli sorunlara yol açabiliyor” diye konuştu. Tarihi eserin restorasyon sürecinde tarihi niteliklerini kaybetmemesi gerektiğini aktaran Alpaslan, “Bir başka sorun da genelde restorasyon, tarihi eserin tarihi niteliklerini kaybetmemesi üzerine kurulan bir çalışma. Yani burada yapıyı tekrar ‘yeniymiş gibi’ yapmak ya da yeniden kullanıma açmak gibi bir amaç güdülmez. Güdülürse de ikinci ya da üçüncü plandadır bu. Öncelikli olarak yapının tarihi niteliklerini koruması gerekir. Ve restorasyonun en önemli ilkelerinden bir tanesi minimum müdahaledir. Çünkü restorasyon yapıya çok fazla müdahale etmeden yapıyı koruma çabasıdır. Ne yazık ki gördüğümüz birçok örnekte bunun pek de ilkelere uygun yapılmadığını daha çok yapıya ciddi müdahaleler uygulanarak adeta yapının yeniden inşa edildiğini görmekteyiz. Ve bu restorasyon olarak sunuluyor. Bu da çok yanlış. Restorasyon demek yapıyı sıfırdan tekrar yapmak ya da yapıyı ilk gün ki haline dönüştürmek değil. Yakın zamanda İstanbul’da bir hamam restorasyonu gerçekleştirildi. Hamam bugün yapılmış gibi. Yapıları bu şekilde yenilersek onların bütün tarihi özelliklerini kaybetmiş oluruz. Buna çok dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü orayı kaybedersek bir daha geri getiremeyiz. Tarihi bir bilgi kaybolduktan sonra onu bir daha var etme şansımız yok” ifadelerini kullandı.

İKİ TARAFI DA DIŞLAMADAN

Çalışmanın deneyimli uzmanların gözetiminde yapılması gerektiğinin altını çizen Alpaslan, şöyle dedi: “Deneyimli uzmanların gözetiminde yapılması gerekiyor. Özellikle de bu işe kalkışan müteahhitlerin bu konuda nitelikli, deneyimli elemanlar çalıştırması lazım. Herhangi bir inşaat işi gibi, herhangi bir müteahhitte verilmemesi de gerekiyor.” Üniversitelerde verilen restorasyon eğitimlerini yeterli bulmayan kişilere de seslenen Alpaslan, “Restorasyon konusunda çok yetkin akademisyenlerimiz var. Çok iyi restorasyon yüksek lisansı ve eğitimi veren okullarımız da var. ‘Üniversitelerde restorasyona ilişkin eğitimler iyi verilmiyor’ dersek yanlış bir genelleme olur. Uygulama anlamında sahadaki ustaların belki daha fazla deneyimi olabilir. Ama kuramsal anlamda bir takım teorik kararların verilmesi açısından her zaman akademik yönü olan kişilerden destek alınması gerekir” diyerek sözlerini bitirdi.

İNSANLAR BİR TAKIM ÇABALARDA BULUNUYOR

“Restorasyon çalışması yapmak için insanlar bir takım çabalarda bulunuyor” diyen Mine Tanaç Zeren ise, “Restorasyon çok kapsamlı bir iştir. Restorasyon uygulamaları çok zor uygulamalardır” şeklinde konuştu. Prof.Dr. Zeren, şunları ekledi: “Korumamız gereken çok fazla sayıda yapı var. Restorasyon çalışmaları yapılırken seçilen yapıların o bölgeyle de ilişkilendirilmesi, yaşatılması adına bir takım çalışmaların yapılması gerekiyor. Bunlarda yanlış seçimler yapıldığında uygulamalarda hataya başlanıyor. Çünkü siz o yapıyı sadece dondurmaya başlıyorsunuz. Günümüzdeki insanları, hayatı, fonksiyonu içerisine çekemediğiniz zaman onlar sadece noktasal birer kabuk olmaya başlıyor. Tabi bunun en temel yanlışı bu. Devamında da şunlar geliyor belki de. Seçilen işlev nedir? İşleve doğru karar verildi mi? Çünkü camiler dışındaki büyük ölçekli yapılar işlev değişikliği yaşayan yapılar. İşlevler doğru seçilmediği zaman da hem yapının mekansal kurgusu zedeleniyor hem de belki onu yaşayacak insanlar orada öyle bir şeye ihtiyaç duymayacakları için yine yapıyı kullanamıyor. Bir de tabi ki ihale süreçleri var. Ve gerçekten orada kullanılan inşaat tekniklerinin, malzemelerin çok dikkatle seçilmesi gerek.” Doğru bir tarihleme çalışmasının yapılması gerektiğini de vurgulayan Zeren, “Doğru bir tarihleme çalışması yapılmadığı zaman, yapılarla alakalı geçmişteki dönemler doğru analiz edilemediği zaman oradan çıkan müdahale kararları yanlış yansıyabiliyor. Bunun için anıtsal nitelikleri olan yapılarda çok derinlemesine çalışmalar yapılmalı. Yapıların hem tarihsel bilgileri doğru aktarılmalı hem de yapının malzemesi ve taşıdığı sistemin analizleri laboratuvar ortamlarında araştırılmalı. Eklerin gerçekten doğru bir şekilde ortaya konulması gerekiyor. Ondan sonra oluşturulacak restorasyon projesinin de buna yönelik yürütülmesi gerekiyor” diye aktardı.