Sayfa Yükleniyor...
28 yaşındaki Ronay Gökçe, Muş’un Malazgirt İlçesi’nden İzmir’e kadar taşıdığı çocukluk anıları ile insanların içini ısıtan ve bir hikayesi olan aydınlatma tasarımları yapıyor
BURCU YANAR/ÖZEL HABER
Hayatı pek çok sıkıntılar, talihsizlikler fakat bir o kadar da başarılar ile dolu olan 28 yaşındaki genç tasarımcı ve İnşaat Mühendisi Ronay Gökçe, çocukluk anılarının ve ilkokul aşkının kendisini nasıl etkilediğini anlatarak eşi benzeri olmayan aydınlatma tasarımlarını yapmaya başlama hikayesini sizler için anlattı. Marangozluk işlerine çocukluğundan beri ilgisi olduğunu dile getiren Ronay Gökçe, 12-13 yaşlarında köylerinde bir ağaç ev yaptığını ve üzerine 11 kişinin çıkmasına rağmen sapasağlam duran bir yapı inşa ettiğini aktardı. Bunun aileden gelen bir şey olmadığını ve babasının memur olduğunun da özellikle altını çizmek isteyen Gökçe, “Babam tam olarak memur kafasında bir adamdı. Etliye sütlüye karışmaz, bizi de o şekilde yetiştirmeye çalışırdı. Ancak biz 4 kardeş özgürlüklerimize çok düşkün olarak büyüdüğümüzden ben memur olmak yerine bu işin peşinden giderek sevdiğim şeyi yapmayı tercih ettim” diye konuştu.
ÇOK DALGA GEÇTİLER
Bu işlere başlama sebebinin ilkokul üçüncü sınıfta sınıflarına İzmir’den gelen bir çocukluk aşkı sayesinde başladığını da itiraf eden Ronay Gökçe, o dönemleri bakın nasıl anlatıyor: “Bu çocukluk aşkı benim için 14 yıl sürdü. Üniversite ikinci sınıftayken kendisine bir hediye almayı düşünmüştüm. Fakat ne alacağımı bulamayınca kendim yapmaya karar verdim. Benim ismimin anlamı da Arapça’dan gelen ayın hallerinden biri olarak geçiyor. Yani aydınlık demek. Bu sebeple benden bir iz taşıyan ve onun gecelerini aydınlatan bir aydınlatma yapmak istedim. O dönemde ahşaptan yapılan lambaderler pek yaygın değildi. Bu sebeple benimle çok dalga geçtiler” ifadelerine yer verdi.
TASARIMLARINI ANILARI OLUŞTURUYOR
Bu işi yaparken çok keyif aldığını da söyleyen Ronay Gökçe, “Ben otostop ile Türkiye’nin pek çok yerini gezdim. Gittiğim yerlerde de yaptığım tasarımları yaparak satmaya başladım. Böyle böyle ilerlemeye devam ettim. İzmir’de kurmuş olduğumuz atölyede ise hikayesi olan tasarımları üretmeye devam ediyoruz. Örneğin elinde şemsiyesi olan baba-oğul figürlü bir aydınlatmamız var. Bu ürünün tasarımı da yine benim çocukken yaşadığım ve aklımda yer edinen bir olaya ait. Ben kronik astım hastasıyım ve çocukluğumdan beri babamla hastaneye gelip giderdik. Hiç unutmuyorum bir gün hastane bahçesinde doktoru beklerken birden bire yağmur yağmaya başladı ve babam şemsiyesini açıp ıslanmayayım diye üzerime tuttu. Hayatta beyninize kazınan ve her şeyi unutsanız bile üzerinden yıllar geçse de unutamadığınız anlar vardır. Bu tasarımın hikayesi de benim için böyledir” açıklamalarında bulundu.
NESLİCAN TAY’IN ANISINA
Neslican Tay’ın anısına yapmış olduğu bir lambader olduğunu da söyleyen Gökçe, “Neslican Tay’ın annesi Fatma Yazıcı Tay’ın da izni ile bu tasarımı oluşturdum. Kendilerine göndermek istedim annesi de çok beğendi ve teşekkür etti ancak evde sürekli bunu görmenin kendisine iyi gelip gelmeyeceğini bilmediği için biraz tereddüt etti. Bu sebeple onları zorlamak istemedim. Çünkü benimde hayatımda kanser yüzünden kaybettiğim pek çok insan oldu. Kanserle ilgili içimdeki duygu yoğunluğu arttıkça bir simge haline gelen Neslican Tay’ın anısına bu tasarımı gerçekleştirdim. Fakat satılık ve ticareti yapılan bir ürün olarak değil” dedi.
SANAT, ÜRETİM VE EMEK DEĞER GÖRMELİ
Bazı şeylerin insanlara çok anlamsız geldiğini fakat kendisi için bir anlamı olduğunu da belirten Ronay Gökçe, “Bu ne işe yarayacak diye soruyorlar fakat o şeylerin benim için çok ciddi bir anlamı olabiliyor. Bu sayede çocukluğumdan beri içimde var olan tasarım ve üretim duygusu kendisini dışarı vurmak istiyor. Maalesef ki ülkemizde sanat, üretim ve emek çok fazla rağbet görmüyor. Dilerim ki ileriki zamanlarda tüm bunların değer gördüğü, sanata katkı sağlanan bir dünyada yaşıyor oluruz” ifadelerine yer verdi.
Haber Merkezi