- Gündem
- 07.07.2025 22:42
Depremin ardından kentte bulunan vatandaşların ruh sağlığının korunması da oldukça önemli. Psikolog Olataş, yaşanacak olası rahatsızlıklara dikkat çekerek rutine dönmek için çabalamamız gerektiğini vurguladı
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
İzmir’de 30 Ekim Cuma günü yaşanan 6.6 büyüklüğündeki şiddetli deprem, toplum üzerinde maddi ve manevi yaralar açmaya devam ediyor. Deprem sırasında ve sonrasında yaşanan ruh sağlığı problemleri de gündemde olan konular arasında. Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş, büyük depremler sonrası anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon gibi sorunların ortaya çıkmasının mümkün olduğunu hatırlattı. Yaşanan büyük olayların insanlarda büyük sorunlara sebep olabileceğini kaydeden Olataş, öncelikle, “Büyük olaydan kastım illa ki deprem, yıkım vb. şeklinde değil. O kişinin yaşadığı X olayını nasıl algıladığına göre değişir. Kimisi bir olayı hafif yaşarken, kimisi aynı olayı daha ağır yaşayabilir. Ancak bahsini ettiğiniz deprem ve benzeri durumlarda makas aralığı daha dar olmaktadır. Olayın yaşandığı anda korkmak ve sonrasında korku ile birlikte çeşitli endişe/anksiyete durumlarını yaşamak olağan bir durumdur. Her an yeniden aynı ya da benzer bir durumu yaşayacakmış gibi hissedebilir bir insan. Tabi ki afet anında ne yaşandığına, neye maruz kalındığına göre bu rahatsızlıkların da şiddeti değişebilmektedir” dedi.
HEMEN HERKES STRES DURUMUNU YAŞAR
Travma sonrası stres bozukluğunun (TSSB) ise başlı başına ele alınması gereken bir durum olduğunu aktaran Olataş, şunları ekledi: “Travmatik olay anında hemen herkes stres durumunu yaşar. Buna bağlı olarak da akut dönemde çeşitli belirtiler geliştirebilir. Ancak travmatik olay geçtikten belli bir zaman sonra hala daha aynı stres, endişe vb. olumsuz duygu durumları devam ediyorsa o zaman TSSB’den bahsedilebilir. Psikolojik rahatsızlıkları tanımlamada kullanılan DSM’ye göre olay yaşandıktan yaklaşık 4-6 hafta sonra benzer duygu durum bozukluğu devam ediyorsa o zaman o kişiye TSSB tanısı konulur. Onun için İzmir’de yaşanan deprem olayı ile ilgili TSSB’den bahsetmek için biraz erken. Ancak bütün bu tanılamalar ortalama değerler üzerinden yapılmaktadır. Kimileri daha erken kimileri daha geç TSSB’den mustarip olabilir. Burada da bireysel farklılıklar ve neye, ne şiddette maruz kalındığı belirleyici olmaktadır.”
BİR GRUBU KORUYALIM DERKEN…
‘Depremin kadın, yaşlı, çocuk ve engelli gibi toplumun kırılgan grupları üzerindeki psikososyal etkilerinin oldukça ağır yaşanabileceği söyleniyor. Katılıyor musunuz?’ sorusunu da yanıtlayan Olataş, “Bu dediğinizin yaşanması olası bir durum. Sizin de bahsettiğiniz üzere hali hazırda kırılgan yapıya sahip olan birinin olası herhangi bir olumsuzluktan daha fazla etkilenmesi mümkündür. Ancak ‘normal’ koşullarda ‘kırılgan’ olarak adlandırılmayan ya da tanımlanmayan kişilerin de aynı derecede ve hatta daha şiddetli etkilenebileceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Aksi halde bir grubu koruyalım derken diğer bir grubu gözden kaçırmak ve o insanlarda tamir edilmesi güç yaralar oluşturmak gibi bir tehlike söz konusu olacaktır” ifadelerini kullandı.
RUH SAĞLIĞI DESTEĞİNDEN ÖNCE…
Enkaz altından sağ çıkarılan depremzedelerin ruh sağlığı için neler yapılması gerektiğini söyleyen Psikolog Olataş, “Bir insanın ruh sağlığı desteğinden önce fiziksel sağlığını ve güvenliğini sağlayacak desteğe ihtiyacı vardır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi bunu çok güzel bir şekilde özetlemektedir. Kısaca özetlemek gerekirse bu hiyerarşi bir piramit şeklinde tasarlanmıştır. En altta yani temelde fiziksel ihtiyaçlar yer almaktadır. Onun üzerinde sırasıyla güvenlik, ait olma ve sevgi, değer-saygı ihtiyaçları ve en tepede de kendini gerçekleştirme yer almaktadır. Bu perspektiften bakacak olursak eğer; öncelikle afetzedelerin barınma, beslenme, sağlık, ihtiyaçlarının hızlı bir şekilde sağlanması, bu sayede kişilerin kendilerini güvende hissetmelerinin sağlanması gerekmektedir. Daha sonra bu kişilerin mümkün mertebe rutinlerine; yani okul hayatlarına, iş hayatlarına – kısaca gündelik hayatlarına – dönmeleri sağlanmalıdır. Bütün temel fiziksel ihtiyaçlar sağlandıktan sonra kadın-erkek, genç-yaşlı demeden bütün depremzedelerin ruh sağlığına dokunmak gerekir. Ancak bu şekilde o kişiye fayda sağlamak mümkün olacaktır. Tekrar tekrar aynı şeyi vurguluyor olacağım; bütün bu çalışmaları yaparken o kişilerin kişisel haklarını korumalı ve özel hayatın gizliliği esasını her daim aklımızda tutmalıyız” yorumunda bulundu.
RUTİNE DÖNMEK İÇİN ÇABALAMALIYIZ
Son olarak, deprem psikolojisinin nasıl atlatılabileceğini anlatan Olataş, “Hem olayın daha çok taze olmasından dolayı hem de sürekli ekranlarda buna maruz kalmamız sebebiyle yaşanılan travma taze bir şekilde zihnimizdeki yerini korumakta. Bu ruh halinden hızlı bir şekilde kurtulmanın genel geçer bir reçetesi olmayabilir ama mümkün mertebe rutinimize dönmeye çaba göstermek, gerek görsel ve yazılı medyada gerekse sosyal medyada olay ile ilgili paylaşımları takip etmeyi bırakmak ya da en azından azaltmak deprem psikolojisinden daha hızlı kurtulmamıza yardımcı olacaktır. Kendi kendimizi maruz bıraktıkça yaşadığımız travmanın etkisinden kurtulmamız daha çok zaman alacaktır” dedi.