Sahibini arayan fotoğraflar

Kaddafi’den kaçan bir ailenin çocukları olan İnci ve Hülya Soufraki kardeşler, fotoğrafa yeniden hayat veren Büşra Bozkurt sayesinde, 1967 yılında Libya’da çekilen ‘sahipsiz fotoğrafları’na kavuştu


  • Oluşturulma Tarihi : 05.01.2022 07:37
  • Güncelleme Tarihi : 05.01.2022 07:37
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Sahibini arayan fotoğraflar haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER

“Kaç yaşımdayım bilmiyorum, şairin ‘yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde! Kaç yaşındayım sahi saymadım bilmiyorum. Belki kırklarımdayım, belki otuzlarımda! Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında!’ dediği demdeyim...” diyerek kendini tanıtıyor genç girişimci Büşra Bozkurt… İletişim mezunu olan ancak şu an çok farklı bir iş ile sosyal medya üzerinden gündeme gelen genç kadın, fotoğrafları iple örerek onlara yeniden hayat veriyor.

Sadece müşterilerinden gelen fotoğrafları değil; bitpazarlarından, fuarlardan, sahaflardan ve antikacılardan topladığı 1900’lü yıllara ait fotoğrafları da işleyen Bozkurt, bir başka işe daha imza atıyor. Bozkurt’un biriktirdiği fotoğrafların kime ait olduğu belli değil. Tek bir ipucu var, arkalarında yazılı olan isim, yıl ve şehir. ‘Sahipsiz fotoğrafları’ sahipleriyle buluşturmak için mücadele veren Bozkurt, bazı kişilere ulaştı bile. Kaddafi’den kaçan bir ailenin iki çocuğu olan İnci ve Hülya Soufraki ile bebekken evlatlık verilmiş 55 yaşındaki bir kişi, Bozkurt’un ulaştığı isimlerden bir kısmı. Fotoğraflar büyük bir heves ve heyecanla sahibini aramaya devam ederken, Bozkurt, basılı fotoğrafların önemini bir kez daha yüzümüze çarpıyor. Onu büyüten manevi annesini kaybettikten sonra bir hastane kapısı önünde anlam kazanan basılı fotoğraflar ile adeta saklambaç oyunu oynayan Bozkurt, ulaştığı kişiler ile video-röportaj yaparak, belgesel niteliğinde olan bir çalışma yapacağını da duyurdu.

İLHAM KAYNAĞI ‘FLORE GARDNER’

‘Maziden Biri’ olarak kendini tanıtan Büşra Bozkurt, yolculuğunu şöyle anlatıyor: “Çocukluğumdan beri fotoğrafa ve eskiye olan her şeye meraklıyım. Pandemi sürecinde el işi yapmaya daha fazla zaman ayırdım. Bir gün internette bir örnek ararken Flore Gardner’in çalışmalarına denk geldim. İlham kaynağım Flore Gardner diyebilirim. Fotoğraf arşivimden çok sevdiğim bir fotoğrafı renklendirdim. Sonra reels olarak Instagram hesabımdan paylaştım. Bu kadar ilgi göreceğini tahmin etmemiştim. Benim amacım sadece fotoğraf kültürünün kaybolmamasıydı.” Yaptığı işin rağbet gördüğünü kaydeden Bozkurt, “Günümüzde her şey dijital. Hepimiz fotoğrafları telefondan çekiyoruz ve telefonda saklıyoruz. Fotoğrafı çekip, baskı alan görmedim, fotoğraf kültürü böyle kayboluyor. Sosyal medyada ya da telefonda fotoğraf saklama alışkanlığımız kaç kuşak daha devam edebilir ki? Eskisi gibi fotoğrafı bastırsak, dokunsak, hissetsek, arkasına not yazsak, ileride ailemiz, çocuklarımız fotoğraflarımızı sosyal medyadan değil de bu şekilde görse... Daha iyi olmaz mı? Şu an bu yazıyı okurken benimle aynı fikirde olan var mıdır? Çok merak ediyorum. Dijitalden kitap okumaya ve fotoğraf saklamaya karşıyım. Ve bunun yanlış olduğunu her zaman savunanlardan olacağım” dedi.

HAYAT İLK TOKADI ORADA ATTI

Bir nevi 2017 yılında geçirdiği trafik kazası sonrası fotoğrafla olan yolculuğunun başladığını belirten Bozkurt, “O kazada ‘ciciannem’ dediğim, beni büyüten kişiyi kaybettim. Onu kaybetmenin korkusunu içimde hep yaşıyordum zaten. Onunla birlikteyken fotoğrafını çekiyordum, çoğu fotoğrafını gizli gizli çekerdim. Sonra yoğun bakım kapısında o çektiğim fotoğraflara bakarak avuttum kendimi. O kapı önünde sevdiğim birini beklemeye başladığım da fotoğrafın değerini anladım ve hayat ilk tokadı orada attı. Sonrasında fotoğraf arşivimi büyütmeye başladım. Sahaflardan, antikacılardan ve pazardan ulaşıyorum. Orada ki fotoğraflar sahipsiz, nereden, nasıl geldi bilinmiyor. Fotoğrafları alırken farklı ruh haline bürünüyorum. Sahipsiz fotoğrafların çoğunun hüzünlü hikayesi oluyor. Annesini kaybetmiş bir çocuk, annesinin tek kare fotoğrafına muhtaçtır. Ve belki de o fotoğraf karesi benim arşivimdedir... Bu düşünce ile adım atmak benim için çok kıymetli” yorumunda bulundu.

BULMAM İÇİN BANA POSTALANMIŞ GİBİ…

Arkasında yer alan küçücük bir notun kendisini fotoğraf sahibine ulaştırdığını kaydeden Bozkurt, “Sanırım burada kader devreye giriyor. Hayatta karşılaştığımız hiçbir şey tesadüf değildir. Karşımıza çıkanların, başımıza gelenlerin muhakkak bir sebebi vardır. Sebepler ise yalnızca perdedir. Önemli olan perdeyi aralayıp arkasında ki gücü görmek ve gaflette olan gözlerimizi gafletten uyandırmak… Arşivimdeki fotoğrafların çekildiği andan, arkasına yazıldığı nottan itibaren sanki onları bulmam için bana postalanmış gibi hissediyorum. Aldığım her fotoğrafı içselleştiriyorum, o aileden biriymişim gibi… Fotoğraf sahipleriyle saklambaç oyunu içindeyim sanki... Onları bulduğumda 5 yaşındaki saklambaç oynayan çocuğun heyecanla sobelemeye koşması gibi bende fotoğraf sahiplerine aynı o heyecanla koşuyorum” ifadelerini kullandı.

KADDAFİ’DEN KAÇMIŞ BİR AİLE

“Fotoğrafın sahipleri ile aramızda tarifi zor bir ilişki oluşuyor” diyen Bozkurt, şöyle devam etti: “Beni ailelerinden birisi olarak görüyorlar. Bir fotoğrafın hikayesinde fotoğraftaki bebeği buldum, kendisi şuan 55 yaşında. Onu aradığımı öğrenince çok heyecanlandı, gerçekten araştırma yaptığıma ikna etmek biraz zor oldu. Çünkü kendisi bebekken evlatlık verilmiş, bende onu arayınca beni ailesinden birisi zannetti. Bu olay beni çok ama çok etkiledi. Bir başka fotoğrafın hikayesinde ise İnci ve Hülya Soufraki’den bahsetmiştim. İstanbul’dan Libya’ya, Libya’dan İsviçre ve Londra’ya uzanıyor. Kaddafi’den kaçmış bir ailenin hikayesi... Ama size bir şey itiraf edeyim. Fotoğraf sahiplerini bulduğumda tabi ki çok mutlu oluyorum ama ararken daha mutlu olduğumu fark ettim. O yüzden her bulduğum fotoğraftan sonra hız kesmeden aynı heyecanla tekrar arıyorum… Halil Cibran, ‘Kaplumbağaların yol hikayeleri tavşanlarınkinden daha çoktur’ der. Aldığınız mesafe değil biriktirdiğiniz hikayelerdir önemli olan. Bazen insanlar zamanı farkında olmadan yaşarlar sonra da her şeye ve herkese geç kalmış hissederler. Herkese zamanın farkında bir ömür dileği ile...”

SOUFRAKİ KARDEŞLERİN HİKAYESİ

Sahipsiz fotoğraflardan birinin sahibi bulundu. İnci ve Hülya Soufraki kardeşlerden bahsetmiştik. Gelin şimdi onların hikayelerini kendi ağızlarından duyalım. İnci Soufraki, şunları söylüyor: “Bu fotoğraf Libya Tripoli’de çekildi. Orada doğduk. Babam Libyalı, annem Türk. 74 senesinde Londra’ya yatılı okula gönderildik. Kaddafi babamın mülküne el koydu. Sonra Londra’ya taşınmak zorunda kaldık. Yurdumuza sığdırmadılar bizi. Kaddafi’nin infaz listesi vardı. Dış memleketlerde listesindeki isimleri sırayla öldürtüyordu. Babam da o listedeydi… Kaddafi ölünce babam ancak o zaman memleketine dönebildi.” Bozkurt’a teşekkür eden İnci Soufraki, “Ne güzel bir şey yaptınız bizim için. Benim iki erkek kardeşlerim daha var. Dino ve Numan. Onlar da çok sevindiler. Herkese anlatıyorum bu tesadüfü. Sana çok minnettarım. Ocak ayında babamı kaybettim. Bu araştırmanız benim için çok özel oldu. Allah sizden bin kere razı olsun. Bu bizim için bir mucize. Annem ve babam sanki hayata dönmüşler gibi o hayatı geri verdiniz bize. Çok, çok duygulandık” dedi.