- Gündem
- 15.03.2025 23:36
Bu haftaki röportajımızı Yazar-Şair Hızır İrfan Önder ile gerçekleştirdik. Şairin son kitabı “Sevmeden Ölmek Zor” kısa süre önce raflarda yerini alarak okurun yoğun ilgisiyle karşılandı
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Şairin son kitabı “Sevmeden Ölmek Zor” kendi nitelemesiyle temel izlekler, yalnızlık ve hüzünden oluşan şiirlerden oluşuyor. Geçtiğimiz haftalarda raflarda yerini alan kitap Temren Yayınları’nda çıktı. Okurunda yoğun ilgisini gördü. Hızır İrfan Önder’in bugüne kadar çıkardığım en iyi kitap dediği “Sevmeden Ölmek Zor” ise 62 sayfadan oluşuyor ve tek bir solukta okunuyor.
Yazar-Şair olma süreciniz nasıl gelişti? Hikayeniz nedir?
Benim yeni nesil kadar şansım olmadı. Çünkü ben doğduğumda köyümün ne yolu ne de elektriği vardı. İlkokula başladığımda mahallemizin okulu yoktu. Köyün merkezinde yer alan okul bize oldukça uzaktı. Bir öğretmen, 1–5’inci sınıfları beraber okutuyordu. Bütün bunları niçin mi söylüyorum? Şair-Yazar olmak için eğitim almaya ne ortam müsaitti ne öğretmen ne de öğrenciler. Temel şeyleri öğretmekten şiire, öyküye, denemeye… Vakit kalmıyordu. Sonrasında da ben asla şair ya da yazar olma hırsıyla yazmadım. Lise edebiyat öğretmenim, kompozisyonlarımı beğenmişti. Aynı dönemde şiir yazmaya da başladım. Bir cesaretle yazdıklarımı edebiyat öğretmenine gösterdim. 1-2 şiirimi de sınıfta okuttu. Hiç unutmuyorum: “Dante’den esinlenmişsin” dedi. İlginç olansa Dante’nin edebiyat ders kitabında, ilahi komedyasından küçük bir bölüme yer verilmişti. Dante’den sadece onu okumuştum, dahası yoktu. Kendi kendime: “İrfan” dedim. “Demek ki iyi yoldasın, şiir yazmaya devam et… Ürünlerimi gazete ve dergilere göndermeye başladım. 1978-1990 yılları arasında ancak 4-5 gazete ve dergide yer bulabildim. O zamanlar dergilerle mektupla iletişim kuruluyordu. Bu iletişim aylar sürüyordu. Bunun dışında dergiler “kadro” dergileriydi; dışardan kolay kolay yazı ve şiir almıyorlardı. Dergilerin bu katı tutumu yüzünden gençlik yıllarında yazdığım 500’ü aşkın şiirlerimi yaktım. 1990 yılından 2005 yılına kadar yazı yazmayı bıraktım, sadece okudum. 2005 yılında tekrar yazmaya yöneldim. Ürünlerimi dergilere göndermeye başladım. Bu gün 80’i aşkın basılı dergilerde ürünlerim yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor. Bu zorlu süreçten sonra ilk kitabım “Niçin Ağlar Güller Bana?” 2007’de çıktı.
KİTAP ÇIKARAYIM DİYE YAZMADIM
Kitaplarınızı ortalama ne kadar sürede tamamlıyorsunuz?
Benim bu güne değin dört şiir kitabım çıktı. Hiç birini kitap çıkarayım diye yazmadım. Dergilerde yayımlanmış şiirlerimi bir dosyada topladım. Bir bütünlük arz edecek şekilde seçerek kitaplaştırdım. Şunu söyleyebilirim: bir şiir kitabımın ortaya çıkması 2-3 yılı buluyor. Yani ben çok yazan biri değilim.
Yazmaya nasıl başlıyorsunuz? Sizi ne gibi durumlar ve hisler teşvik ediyor?
Benim bir yazma saatim yoktur. Yazmak için de hiçbir kompleks geliştirmedim. Ben bir şeyler yazayım diye masaya oturmam. İç sesim yaz derse yazarım. Eğer o an yazmazsam sabaha kadar uyutmaz. Bazen de uyurken gecenin bir saatinde uyanırım. Zihnimde bir iki dize olur. Yazma vakti geldi diyorum; kalkıp yazmaya başlıyorum. Yazmazsam bunlar uçup gidiyor ve yazma aralığım uzuyor. Keşke benim de esin meleğim olsa da yazdırsa. Ama yok! Mutluyken şiir yazamam; mutluluğu yaşarım. Kasvetli ya da hüzünlü iken yazmaya yöneliyorum. Dışsal etkenlerden çok içsel etkenler beni yazmaya yönlendirir.
YETENEĞİ, ÇOK ÇALIŞARAK GELİŞTİRMEK GEREKİR
Size göre yazmak bir yetenek mi? Sonradan geliştirilebilir mi?
Yazmak edimi, ne sadece yetenekle edinilir ne de salt çalışmakla. Her ikisi de olmalıdır. Yani yeteneği, çok çalışarak geliştirmek gerekir. İnsan zekâsına kalıtım damga vurmasına karşın ortamın iyileştirilmesi ve sosyal çevrenin iyi olması, zekaya yüzde15 etki edebiliyor. Eğer yetenek yoksa gece gündüz çalışılsa bile bir arpa boyu yol kat edilemez. İdiotlara bir şey öğretilemediği gibi… Şair olmak zannedilenin aksine çok zordur.
Yazdıklarınızda sizi ne kadar görüyoruz?
Şair ben dilini kullansa da sadece kendini değil bütün insanları ele alıyordur. Şair kendi derdi ile demlenen değil başkalarının dertleriyle hemhal olandır. Ben derken biz diyordur. Bütün yaşantılar biriciktir özneldir. Yazılanların bütünü herkesi kapsaması, kuşatması elbette mümkün değildir. Şahsen ben 1. Tekil şahısla yazmayı severim. Bazen otobiyografik yapıt gibi yalnız “ben” varım. Bazen de tam bir nesnel tutumla “ben” hiç yokum. Kısacası yazdıklarımda “ben” hiçten tama bir görüntü sergilemektedir.
ELE ALAMAYACAK KONU YOKTUR
Bize yazdıklarınızdan söz eder misiniz?
Şairin ele alamayacağı hiçbir konu yoktur. Her konuda şiir yazılabilir. Ben de bu ön kabuller çerçevesinde şiirlerimi yazıyorum. İlk kitabım “Niçin Ağlar Güller Bana?” tam da bu söylediklerime uygun bir kitap; konu, tema ve izlek zenginliği var. İkinci kitabım “CANANA MEKTUPLAR” daha çok sevgi, sevda, aşk, ayrılık, hüzün ve yalnızlık izlekleri hakim. Üçüncü kitabım “T/aşkın Üçlemeler” ise Haiku’lardan oluşan bir kitap. Japon geleneksel şiiri olan Haiku’nun belli özellikleri vardır. Biçim olarak üç dizeden oluşur ve 5/7/5 hece ölçüsüyle yazılır. Tema olarak da insan, doğa ve yaşamla ilgilidir; felsefi boyutu ağır basan şiirlerdir. Kitabımın sonunda bu kurallara uyan 40 adet Haiku var. Ama benim esas amacım Türk Haiku’su oluşturmak. Bunun içinde 5/7/5 ölçüsüne uymayan, Haiku’nun doğasında olmayan mistik-metafizik unsurları katarak yazdığım “haiku’lara” Üçlemeler, Taşkın üçlemeler adını vererek kitapta birer bölüm oluşturdum. Umuyorum ki başaracağım.Son kitabım “Sevmeden Ölmek Zor” ise bu yıl içerisinde yayımlandı. Bütünlüğü olan bir kitap. Temel izlekler yalnızlık ve hüzün.
Türk toplumu sizce yeterince okuyor mu?
Türk toplumu yeterince değil hiç okumuyor. Evlerdeki kitaplıklar birer aksesuar olarak varlar. Hatta vardı demek daha doğru olur. Çünkü o eğilim de gelip geçti. Yeni neslin ona da tahammülü yok. Kendine miras kalan kitapları ya kütüphanelere bağışlıyor ya da sahaflara satıyor… Okumamanın temel ve basit bir nedeni vardır: ihtiyaç(gereksinim) duymama. İnsan ihtiyaç duymadığı hiçbir şeye yönelmez, ilgi duymaz… Haliyle çözümü de okumayı bir ihtiyaç haline getirmektir. Bunu devlet ve sivil toplum örgütleri birlikte sağlamaya çalışmalıdırlar. İşin acı tarafı da şu: Okuması gerekenlerde okumuyor. Örneğin; yazarlar, şairler ve öğretmenler… Ben öğretmenim. Merak ediyorum. 900.000’i aşan öğretmenler içinde yüzde kaçı okuyor? Türkiye ortalamasını geçiyor mu? Okumayan bir öğretmen, öğrencisine okumayı nasıl teşvik etsin ki? Okumamak, anormalin normalleşmesidir.
FUARCILIK GÜNÜMÜZÜN GEREKLERİNDENDİR
Kitap fuarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fuarcılık günümüzün gereklerindendir. Hemen hemen her alanda fuarlar açılıyor. Hal böyle olunca kitap fuarlarına da gereksinim duyuluyor. Genel anlamda fuarların yararlı olduğunu düşünmekteyim. Özelde de kitap fuarlarının, önemli işlevleri yerine getirdiğini düşünüyorum: Çok sayıda yayın evleri katılıyor. Yazarların ve şairlerin imza günleri oluyor. Yazar okur buluşması gerçekleşiyor. En önemlisi de okur kitaplara dokunuyor, en son çıkan kitapları edinebiliyor…Kitap fuarlarını deyim yerindeyse “kitap cenneti” olarak görüyorum.
İzmir Tüyap'a katıldınız mı? İzlenimleriniz?
Okur olarak birçok kitap fuarına katıldım ama şair olarak ilk kez 2018 Tüyap İzmir Kitap Fuarına katıldım. Üç günlük imza günüm vardı. Bu kısa zamanda çok değerli yazar ve şairlerle tanıştık. Ayaküstü de olsa sohbet ettik: Başta Muammer Can ve Temren yayınları şair-yazarları olmak üzere, Mustafa Fırat, Ahmet Zeki Yeşil, Metin Cengiz, Uğur Olgar (Haikudaşım: Uğur Olgar’ın bana hitabı.), Selami Şimşek, Fatma Aras gibi ünlü şair ve yazarlarla tanışmanın mutluluğunu yaşadım. Üç gün kısa bir zaman olduğu için tanışmak isteyip de tanışamadığım değerli hemşerim şair ve Veysel Çolak ile şair Halim Yazıcı var. Umarım bir gün tanışırız. Üzüldüğüm tek şey ise İzmir’de ikamet eden Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden arkadaşlarımın imza günüme gelmemesiydi.
ŞAN ŞÖHRET PEŞİNDE OLMADIM
Hedefleriniz nedir? Amaç edindiğiniz varmak istediğiniz bir nokta var mı?
Hiç şan şöhret peşinde olmadım, olmayacağım da. Dilerim ki ben değil yazdıklarım ünlü olsun. İsterim ki yazdıklarım etkili ve kalıcı olsun; ben öldükten sonra da şiirlerim-yazılarım yaşasın. Kısacası bu çağın “Yunus’u” olmak isterdim.
Son kitabınızdan söz edecek olursanız...
Son kitabım olan “sevmeden ölmek zor” Sayın Muammer Can’ın sahibi olduğu ve İzmir’de faaliyet gösteren Temren Yayınları’ndan çıktı. Her anlamda en iyi kitabım oldu. Çünkü için de yer alan şiirlerimin tamamına yakını kalburüstü sanat-edebiyat dergilerinde yayınlanmış, kabul görmüş şiirlerden oluşan bir seçki olduğunu söyleyebilirim. Salih Mercanoğlu’nun resmi Muammer Can’ın kapak düzenlemesi ve editörlüğünde Temren Yayınları’nca basılan kitabım kusursuz. Katkısı olan herkese gönülden teşekkür ederim.
Türkiye'de bir kitap yayımlamak zor mu?
Kitap yayınlamak geçmişte imkânsıza yakındı. Günümüzde ise hem çok kolay hem de çok zor.
Kolaydır: çünkü para ile kitap yayımlayan yayın evleri çoğaldı. Niteliğe bakılmadığı için parayı veren her kesin kitabını basıyorlar. Yaptıkları matbaacılıktan öte olmadığı halde daha fazla ücret alıyorlar. Kitaplar satılmadığı için bir yıl sonra bastıran kişiler tarafından teslim alınmaktadır…
Zordur çünkü: bu işi layıkıyla yapan büyük yayın evleri şiir dosyalarına bakmıyorlar bile. Malum şiir kitapları satmıyor, zarar ettiriyor. Bir de genç yazar ya da şairlerin dosyası olunca iş daha çok zorlaşıyor. Yanıt alınamıyor ya da en iyi ihtimalle 2-3 yılını alıyor. Bütün bunlardan sonra şunu da belirtmeliyim ki şair ve yazarların çoğu maalesef telif hakkını alamıyor.
Bir yazar-şairin sadece yazarak yaşamını idam ettirmesi mümkün mü? Konu hakkındaki düşünceleriniz?
Ülkemizde bir yazar-şairin sadece yazarak yaşamını idam ettirmesi mümkün görünmüyor. En çok satan yazarlar ve şairlerimizin para kazandıkları meslekleri vardır. Bu genel olarak böyledir ama istisnalar da yok değil: Orhan Pamuk gibi… Batıda da bizden çok farklı bir durum arz edeceğini düşünmüyorum. Belki yazarak geçinenlerin sayısı bize oranla biraz daha fazla olabilir.
Bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için gazetemiz adına teşekkür ederim. Bu söylediklerinize ek olarak belirtmek istediğiniz bir şey var mıdır?
Sanat, sanatsever bir kitlenin varlığıyla anlam bulur. Dünyanın en güzel sanatını icra etseniz dahi estetik alımlayıcınız yoksa hiçbir değer taşımaz. Umuyorum ki Türk toplumu için de okumak bir gereksinim olsun ve yazın ürünleri ilgi odağına dönüşsün. Belirtilmesi gereken önemli bir husus da Türkçenin üvey evlat muamelesi görmesidir. Daha Türkçeyi tam öğrenemeden ilkokul öğrencisine müstemleke toplumu gibi yabancı dil dayatılmasının anlaşılır bir tarafı yok. İnternetin ya da daha doğru bir deyişle sosyal medyanın da etkisiyle gençler doğru yazmıyor, doğru konuşmuyor ve hatta doğru düşünemiyor. Dil bir toplumun kültürel taşıyıcısıdır ve geleceği inşa eder. Eğer dile gereken önemi vermezsek bağımsızlığımız ve geleceğimiz tehlikeye düşer. Bu nedenle dilimizi ihya etmeli ve kültürümüze sahip çıkmalıyız.Bana bu fırsatı sunduğunuz için size ve İlkses gazetesi ailesine teşekkür ederim.