- Gündem
- 05.06.2025 11:58
İzmir’e gönül vermiş Minyatür Sanatçısı Arya Kamalı, sanat ile iç içe geçirdiği 45 yıllık deneyimlerini gazetemize anlattı. Kamalı, İzmirli sanatçıların görmezden gelindiğini belirterek destek çağrısında bulundu
NİLGÜN TAZE / ÖZEL RÖPORTAJ
İran doğumlu olan Minyatür Sanatçısı Arya Kamalı,1984 yılında eğitimini devam ettirmek amacıyla Amerika’ya gitmeye karar verir. Gidiş işlemlerini yaptırmak amacı ile Türkiye’ye gelen Kamalı’nın niyeti sadece Amerika’dan vize almak için Türkiye’den geçmek iken, Türk insanının sıcakkanlılığı ile tanışmasının ardından kendisini çok sevdiği İzmir’e yerleşmiş bulur. En büyük derdi sanatı İzmir’de üst seviyelere taşımak olan Kamalı’nın beklentisi ise İzmirli sanayici ve işadamlarının sanatçıları görmezden gelmek yerine değer vererek desteklemesi.
İlk olarak İran’dan Türkiye’ye yerleşme sürecinizi anlatır mısınız?
1984 yılında eğitimimi devam ettirebilmek için Amerika’ya gitmeye karar vermiştim ve bu amacı gerçekleştirmek amacı ile de Türkiye’ye geldim. Başka bir deyişle sadece buradan geçiyordum. Ama geçemedim. Amerika’dan vize almak için beklerken, Türk insanını yakından tanıma fırsatım oldu. Sıcakkanlılığı, yardım severliği, hiç ama hiç yabancı hissettirmedi kendimi. Gurbetin yalnızlığını Türk insanın kollarında hiç yaşamadım. Zaman geçti ve üniversiteyi Türkiye’de okumaya başladım. Artık giderek Amerikam oldu burası. Dostlarım, sevdiklerim ve kısacası dünyam oldu. Kuşkusuz İzmir bu dünyanın merkezidir. Hep sormuşumdur kendime İzmir yerine başka şehre gitmiş olsaydım Türkiye’de kalır mıydım diye. Evet demem pek olmadı.
Sanatla, özellikle minyatür sanatı ile tanışmanız nasıl oldu?
Taaa küçük yaşlarda iken. Babam ve ağabeyim minyatür sanatı ile uğraşırlardı. Bu nedenle sanatla kendimi bilir bilmez tanışmış oldum ve sanat ile hayatım iç içe geçti. Özellikle resim. Minyatür... Babam ve ağabeyimin fiilen minyatür ve resim yapmaları benim öğrenmeme sebep oldu. Ancak gelin görün ki ben hiç meslek olarak sanat ile uğraşmayı düşünmüyordum. Fakat kaderinde var ise yollar seni hep Roma’ya götürür. İşte aynen bu şekilde tüm yollar beni sanata, minyatürün kucağına götürdü. Uzun yıllar sonra dönüp arkama baktığımda seçimlerimin hep ‘İyi ki’ olduğunu görmek çok güzel. Evet ben iyi ki minyatür ustası olarak sanatın verdiği ruhsal doyumdan kendimi mahrum etmedim ve evet yine ben iyi ki yaşamaktan çok büyük keyif aldığım ve aşık olduğum İzmir’e yerleştim. Evet, iyi ki yaptım, iyi ki kaldım, iyi ki İzmirli oldum.
Genelde çoğu sanatçının emeği karşılıksız kalır… Sizde nasıl oldu durum?
Sahip olduğum bütün bu güzelliklerin karşılığı olmazsa bile sanatın kendisini yaşamak tek başına bir büyük bir karşılık. Tabi elbette sanatınızı devam ettirebilmek için boyanızı, tuvalinizi almak zorundasınız ve bunun içinde eserlerinizi satmanız gerekir. Ve bunu sadece sanatınızı devam ettirmek için değil yaşamınızı devam ettirmek içinde yapmanız gerekir. Yoksa ortada ne sanat ne de sanatçı kalır. Benim amacım sadece minyatür sanatını değil bütün sanatları bu şehir de daha yüksek bir seviyeye taşımak odu. Hayatımın 45 yılını sanatla geçirdim ve edindiğim tecrübeleri paylaşmak adına kurduğum İzmir Nakkashhanesi, kurucusu olduğum İGTS (İzmir Geleneksel Topluluğu) ve İKASED (İzmir Kültür Antika Sanat Eğitim Derneği) hepsine inandığım ve arzu ettiğim bu amaçla yaptım. Kimi zaman zorlandım kimi zaman mutlu oldum. Çok yoruldum ama galiba bazı tohumlar atmayı başardım.
Türk halkının sanata bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yaklaşımı yeterli mi?
Toplumca sanatı ciddiye almamız gerekiyor. Birçok nedenden dolayı… Toplumun ruhsal yapısı adına, toplumun kültürel yapısı adına, toplumun gelişimi adına, sanayi adına, buluşlar adına ve birçok başka şey adına... Özet olarak insan olabilmek için sanatı ciddiye almalıyız çünkü sadece sanat insanın derinliklerinde var olan ve gün yüzüne çıkmayı bekleyen güzellikleri ortaya çıkarabilir. Ne yazık ki Türkiye’de sanat hiç ciddiye alınmıyor. Benim atölyemde her yıl sadece bir kaç öğrencim olur. Bakıyorum ki hiç biri kaza ila gelmemiş. Belki tam olgunlaşma süresince bir duraksama olmuş. Onlar olgunlaşırken aynı zamanda beni de olgunlaştırıyorlar. Minyatür ve genel olarak sanatlar, bilhassa geleneksel sanatlar ve özellikle de minyatür insanların ruhunu ve hayal gücünü inanılmaz yükseltir, geliştirir. Hep öğrencilerime bu öğretiyi aşılamaya çalışıyorum. Sanatçı bir kuşa benzer ve uçmak için iki sağlam kanada ihtiyacı vardır. Bunlar ne kadar dengeli ve güçlü ise o kadar yükseklere uçabilir. İki kanadından bir tanesi el becerisidir, diğeri de ruhu. El becerinizi geliştirebilirsiniz ancak ruh ne ise odur.
Birazda Kızlarağası’na gelme sürecinizden bahseder misiniz?
Yıllardır Kızlarağası Hanı’ndayım. Kimseciklerin olmadığı günlerden bugüne kadar. Güzel, buram buram tarih kokan, mistik bir mekan burası. Burası için tek diyebileceğim bu. Bu mekanı bana layık görene müteşekkirim. Hamdolsun Rabbime. Kızlarağası’na her geldiğimde içimden ‘Allah’ım burası o kadar güzel ki benim de burada küçücük bir yerim olsun diye dua ederdim. Dualarım kabul oldu çok şükür. Bugün burada tıpkı benim bir zamanlar olduğum gibi küçük bir dükkana sahip olabilmek için dua eden çok sanatçı arkadaşım var. Burasının mistik havasını çok seviyorum çünkü sanatın ruhuna hitap ediyor. Kızlarağası’nda bugün bir sanat galerisi ve dükkanımın olması benim için büyük bir şans çünkü buraya her kesimden insan gelir. Basit bir kot pantolonu ve tişörtle gelmiş olan insanların avukat, doktor, siyasetçi ve üst makamlarda görev yapan yöneticiler olduğunu görürsünüz. Her kesime hitap ediyor olması nedeniyle Kızlarağası sanat için çok uygun bir yer.
Minyatür sanatı ile ilgili yazdığınız kitaplar hakkında bilgi verir misiniz?
Minyatür sanatı ile ilgili yazdığım iki kitabım sadece bir başlangıç. 5 ciltli olacak olan Minyatür Resim Sanatına Alaylı Bir Bakış l ve ll’den sonra üç cilt daha yazdıktan sonra umarım başka konuları da ele alabilme şansım olur. Bu kitaplarımda minyatür sanatı ve incelikleri ile ilgili birçok konuya yer verdim. Bugün bu kitaplar minyatür sanatı ile ilgilenmeyi seçecekler için kaynak kitap olma özelliğini taşıyor.
Ayrıca İzmir Kültür Antika Sanat Eğitim Derneği (İKASED)başkanlığı yapıyorsunuz… Bu dernek kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
Kurucusu olduğum derneği anlatmadan önce söylemem gerekir ki karakter olarak çok sosyal bir insan olduğumu düşünüyorum. Toplumların gelişimi ve ilerlemesinde, toplumsal olarak hareket etmek çok önemli. Gelişmiş ülkeler bu değerin önemini fark ettikleri için bu derece gelişmiştir. Sivil toplum örgütleri etkili olmakla beraber, ülkenin demokrasi, kültür, iletişim ve ekonomisine büyük katkıları vardır. Bu ülkelere karşın ne kadar gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere bakarsak tam tersi olduğunu görürüz. Bundan dolayı sanatı geliştirmek adına bu derneği kurdum. İKASED’ de temel amacımız İzmir sanatçılarını güçlendirmek, kalitelerini arttırmak ve ulusal ve uluslar arası seviyeye taşımaktır. Bununla beraber tabi ki esas olan İzmir’e eserlerimizde yer vermek, çalışmak ve konu almak. Ne yazık ki İzmir sanatçıları çoğunlukla bu konuda çok duyarsız. Biz dernek olarak bu bilinci uyandırmaya çalışıyoruz.
Bu konuda yaptığınız en somut çalışmalar nelerdir?
En somut yaptığımız çalışmamız ‘İzmir Renkleri’ projemizdir ki bu projeyi gerçekleştirebilmek için 30 sanatçı ila yola çıktık ve her sanatçımız İzmir’in 30 ilçesinden birisini yaptı. Bu 30 geleneksel sanatçı kendi hayal gücü, tecrübe ve bilgisi ile kendi renkleri ile bir eser çıkardı. Yaklaşık 1.5 yılın çalışması sonucu meydana gelen bu eserlerin bütün ilçelerde sergilenmesini hedefliyoruz. Bu şekilde minyatür ve diğer geleneksel çalışmaları tanıtmayı hedeflerken hem derneğimizi ve hem de İzmirimizi tanıtmış oluyoruz. Ancak bütün bu emek ve çabalarımızın görüyoruz ki yetersiz kalıyor. Bu nedenle çok daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor. Bu yetersizlik üzülerek söylüyorum halkın ilgisizliğinden değil şehrin kültür ve sanattan sorumlu olduğu kişilerden kaynaklanıyor. Bu tutumları sanatçıları yoruyor ve üzüyor. Hala kurumlarımızın sivil örgütleri ciddiye almamaları ve sadece görev icabı ila bakmaları temel sorunlardandır. Derneğimiz kurulalı bir yıldan fazla olmamasına rağmen birçok etkinliğe karışarak, projeler geliştirdi. Hedef daha güçlü bir sanata dahil bir İzmir oluşturmak. Öylesine ki Türkiye ve hatta Türkiye dışında sanat eseri almak için İzmir’e gelinsin.
İzmir’e olan ilgi nasıl arttırılabilir?
Kendimce uzun zamandan beri Kızlarağası’nda yaşadığım için yurtdışı koleksiyoner müşterilerim oluştu. Hayalimde bir kaç sanatçı için değil daha fazla sanatçı için insanların ve koleksiyonerlerin gelmesi var. Bu aşamada İzmir’de bulunan büyük kurum ve holdinglerin devreye girmesi gerekiyor. Bu kurumlar yurtdışı ve içi misafirlerini bize yönlendirebilirler. Bazı bu büyük kurumlardan nacizane gönülden şikayetçiyim. Milyonlarca lira verip Avrupa’dan eserler getiriyorlar, sergiliyorlar ama kendi sanatçısına gelince, her gün aynı havayı teneffüs ettiği sanatçısını hiç tanımıyor, desteklemiyor ve var olduklarını kabul etmiyorlar. Bu konu beni toplumsal olarak çok üzüyor. Kişisel değil. Bu bana şunu hatırlatıyor. Avrupa’da bir İşiyen Çocuk Meydanı varmış, hatta televizyonda da gördüm. Hikayesini duyunca, çok enteresan insanlar bir varsayıma giderek bir kahraman yaratmışlar dedim. Dünyaca meşhur bir meydan ve binlerce turist her yıl bir ‘İşiyen’ görmek için ciddi paralar harcıyor. Biz ise binlerce gerçek kahramana sahip olmamıza rağmen görmezden geliniyoruz. Bu gerçekten kelimelere sığmayacak kadar çok acı bir yaklaşım.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Son olarak hayatım da yaşadığım bazı uç noktalar var onlardan bahsetmek isterim.
_ 1979-80 İran devrimi
_1981 -84 İran-Irak savaşı
_ 1984 Türkiye yolculuğu
_ 1986 Ege Ünv. Gıda müh.
_1994 Kızlarağası Hanı
_ 1995 den beri sayısız sanatsal fuar, karma ve kişisel sergilere katılmak
_ 2017, Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı tarafından ABD, Şikago’da sergi açmam
_ Farklı üniversitelerden gelen sayısız öğrenci stajyeri eğitmek,
_ Bursa, Orhangazi, Yalova, Urla, İzmir gibi şehirlerde minyatür dersi vermek, söyleyiş yapmak ve sergi açmak,
_ Ve bugün yine İzmir, yine Kızlarağası hanı, yine sevdiğim şehir, sevdiğin insanlar ve sevdiğim Boyoz, yumurta ve çay ve canım ailem…
Aliağa'da flamingoların görüntüsü hayran bırakıyor
İzmir’de bir okulda yağmur suyu hasadı