SAVAŞIN MAĞDURU MÜLTECİLER

2011 yılından bu yana devam eden Suriye’deki iç savaştan kaçarak, Türkiye’nin farklı illerine ve buralardan da Avrupa’ya geçmeye çalışan Suriyelilerin yaşam koşullarında bir iyileşme sağlanamıyor


  • Oluşturulma Tarihi : 28.12.2015 09:51
  • Güncelleme Tarihi : 28.12.2015 09:51
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
SAVAŞIN MAĞDURU MÜLTECİLER

E. ÇAĞLA GENİŞ

Daha iyi koşullarda yaşayabilmek umuduyla Ege Denizi üzerinden yasadışı yollarla Avrupa’nın farklı ülkelerine gitmek isteyen mültecilerin birçoğu botların batması sonucu Ege sularında boğularak can veriyor. Aylan bebeğin kıyıya vuran cansız bedeni tüm dünyanın yüreği burkmuş ve liderlerin dikkatini mülteci sorununa çekmişti. Ancak bir müddet sonra ülkeler sıkı sınır denetimleri alarak mültecileri kapılarını kapattı.

Yıllardır devam eden mülteci dramına hala uluslararası bir çözüm yolu bulunabilmiş değil. Bürokrasi alanındaki çözümsüzlüğe ve tepkisizliğe rağmen birçok ilde mültecilere yönelik yardım faaliyetleri yürüten Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) ve Halkların Köprüsü Derneği, sivil inisiyatif kullanarak zor durumda olan mültecilere yardım eli uzatıyor. Dernekler, İzmir’in farklı semtlerine yerleşen mülteci ailelerin bulundukları yerleri belirli aralıklarla ziyaret ederek sağlık taramaları yapıyor ve yardım paketleri dağıtıyorlar. Ayrıca mültecilerin iltica prosedürüne, haklara ve hizmetlere erişimleri konusunda hukuki danışmanlık yapıyorlar.

“HAK VE HİZMETLERE ERİŞİMLERİNİ SAĞLIYORUZ”

Mülteci-Der İdari Koordinatörü Pırıl Erçoban, sene boyunca zor durumda olan sığınmacılara yönelik gerçekleştirdikleri dernek faaliyetlerini anlatarak, “Sınır dışı edilme, zorla geri gönderme, hak ve hizmetlere erişimleri konusunda bireysel hukuki destek veriyoruz. Özellikle dezavantajlı grupları; refakatsiz çocukların, işkence ve şiddet mağdurlarının, hasta ve engelli bireylerin korunma mekanizmalarına erişmeleri konusunda hizmet veriyoruz. Mülteci hakları ve mültecilerin durumu konusunda hem mültecilerde farkındalık oluşturmaya yönelik faaliyetler gerçekleştirdik. Hem de barolardan, meslek gruplarına, üniversitelere okullara kadar çeşitli mekanlarda farkındalık geliştirmeye çalıştık. Panel, konferans, sunum ve sergi gibi… Örneğin düzensiz göç hakkında bir karikatür sergimiz oldu. Sınır ve geri gönderme merkezlerini izleme çalışmalarımız kapsamında, geri gönderme merkezlerindeki ve sınırlardaki durumu anlamaya çalıştık. Hak ihlallerini takip etmeye çalıştık. Mevzuat ve uygulamadaki durumun düzelmesi için savunuculuk faaliyetleri gerçekleştirdik” ifadelerinde bulundu.

“ÇALIŞMA KOŞULLARI HALA İYİLEŞTİRİLMEDİ”

Türkiye’deki mülteci akını Suriye’deki iç savaş ile başlamadığını belirten Erçoban, geçen süre içerisinde mültecilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi adına bazı alanlarda değişiklik yapıldığını vurguladı. Ancak çalışma izni ve koşulları alanında henüz bir gelişme yaşanmadığını kaydeden Erçoban, “Suriye’deki savaştan sonra mülteci sayısında çok ciddi artış oldu. Suriyeli mülteciler dışında Afganistanlı, Iraklı, İranlı mültecilerin sayısında da ciddi artış oldu. Dolayısıyla son 4-5 yıllık dönemde Türkiye’deki mülteci nüfusunda ciddi bir artış var. Sığınmacıların yaşam koşullarını iyileştirmek adına bazı alanlarda değişiklik yapıldı. Örneğin, sağlık hakkına erişimde çok ciddi ilerlemeler kaydedildi. Suriyeli mültecilerin sağlık giderleri devlet tarafından karşılanıyor. Suriyeli olmayan mülteci ve sığınmacılar da son iki senedir genel sağlık sigortası kapsamındalar. Eğitim ile ilgili mevzuatta da önemli değişiklikler oldu. Suriyeli mülteci çocukların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullara kayıt olmasının önü açıldı. Geçici eğitim merkezlerinin sayısı çoğalmaya başladı. Tüm bu ilerlemelere rağmen okullaşma oranı hala çok düşük. Uygulama aşamasında ciddi bir sorun olduğunun işareti bu. Çalışma izni konusunda da çeşitli demeçler oldu hatta yabancıların çalışma iznine ilişkin yasa taslağı seçimlerden önce meclis önüne geldi. Ama politik gündem ve seçimler derken o taslak tartışılamadı bile. Şimdi yine bu yönde açıklamalar var ama somut bir gelişme yok.  Dolayısıyla çalışma izni ve koşulları açısından hiçbir iyileşme yok. Kayıtsız piyasada sigortasız, güvencesiz ve çok düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu çocuk işçiliğini de teşvik ediyor” diye konuştu.

“SIKI SINIR DENETİMLERİ SORUN YARATACAK”

Mültecilerin Türkiye’deki statülerin geçicilik üzerine kurulu olmasını eleştiren Erçoban, daha sıkı sınır denetimi uygulamasının önümüzdeki günlerde büyük sorunlar yaratacağı konusunda uyardı. Erçoban, “Türkiye’nin, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama konusunda da ciddi bir gelişme yok. Dolayısıyla mültecilerin Türkiye’deki statüleri hep geçicilik üzerine kurulu… Bazı konularda adımlar atılıyor ama buna yönelik henüz bir adım yok. 2014 Nisan ayında Yabancılar Uluslararası Koruma Kanunu, tüm hükümleriyle yürürlüğe girdi. Geçen sürede Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve İl Müdürlükleri, tüm yabancılar ve mültecilerle ilgili işlemleri devraldı ama hala uygulamada standart bir uygulama yok. İlden ile farklılıklar söz konusu. Özellikle yaz döneminde Avrupa’ya, Türkiye üzerinden çok sayıda düzensiz geçiş olduğu için Avrupa Birliği’nin ve NATO’nun baskısıyla daha sıkı sınır denetimi ve daha fazla idari gözetim uygulamasının önümüzdeki günlerde bizi bekleyen sorunlar olduğunu düşünüyorum” şeklinde açıklama yaptı.

YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA TEMEL AMAÇ

Mülteci sorununa öncelikli olarak halkların kardeşliği ve dayanışmasını temel alarak bakan Halkların Köprüsü Derneği’nin gönüllü hekimlerinden Dr. Zeynep Altın, “Ülkemize gelmek zorunda kalan büyük çoğunluğu Suriyeli olan mülteciler son derece kotu şartlarda var olma yasama savaşı veriyorlar. Dil bilmiyorlar, savaşta yakınlarını kaybetmiş ve savaşın fiziksel ve ruhsal yükünü taşıyan bu insanlar evlerini dostlarını ve düşlerini geride bırakarak göç etmek zorunda kalmışlar. Bu noktada onları anlamak, dayanışma temelinde yardımlaşmak ve onlara karşı ötekileştirici dil ve davranış biçimleri ile mücadele etmek asıl bakış açımız” dedi.

STATÜ VERİLEREK SORUNLAR ÇÖZÜLMELİ

Yaşanan insanlık dramına acil müdahale için hem Türkiye hem de Avrupa Birliği’nin adım atması gerektiğini savunan Altın, “Türkiye sınırlarını açıyor ama yasal düzenlemelerin kısıtlı olması, mültecilerin çok zor şartlarda yaşamasına sebep oluyor. Öncelikle savaştan kaçan bu insanlara mülteci statüsü verilmeli ve çalışma, barınma, sağlık ve eğitime dair sorunlar çözülmeli. Sınırları açmadığı için Ege Denizi’ndeki ölümlerden ve insan kaçakçılığı ticaretinin büyümesinden sorumlu olan Avrupa Birliği bir an önce güvenli geçişi sağlamalıdır” diye konuştu. Bölgedeki savaşın bitirilmesine dair hiçbir adım atılmamış olması ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında mülteciler ile ilgili yapılan anlaşmanın mülteci sorununu daha da büyüteceğini savunan Altın, “Devam eden savaş ile beraber göçler artacak. Türkiye’nin de sınır güvenliğinin artırılması, ölümleri artıracak. Avrupa Birliği, önümüzdeki yıl bahar aylarında başlayacak göçe karşı önlem almaya çalışıyor. Ülkemiz her geçen gün bir mülteci mezarlığına dönüşmektedir. Tıpkı Aylan bebeğin kıyıya vuran cesedi gibi gözler önünde insanlığımız ve vicdanimiz da kıyıya vurmaktadır” diye konuştu.

“100 BİN MÜLTECİYLE TEMAS KURDUK”

Yıl içerisinde dernek olarak yaklaşık 100 bin mülteci ile temas kurduklarını anlatan Altın, ülkemizde yaşayan mülteci sayısının resmi rakamlardan fazla olduğunu ve bu insanların en temel yaşam ihtiyaçları olan beslenme, barınma, tuvalete gitme, banyo yapma gibi ihtiyaçlarını bile karşılayamadan hayatlarını devam ettirmek zorunda olduğunu yaptıkları çalışmalarla kamu otoritelerine anlatmaya çalıştıklarını ifade etti. Dernek faaliyetlerinden bahseden Altın, “Torbalı`da 600 kişinin yaşadığı çadır kente bir kaç tuvalet, 1-2 duş istedik. Yapılmadı. Burada yaşayan çocukların aşısız olduğunu ve bu durumun sadece o çocuklar için tehdit olmadığını, bir salgın durumunda neler olabileceğini anlattık. Yaşanan hijyen sorununun bir halk sağlığı sorunu oluşturduğunu ve şu anda alınabilecek basit önlemlerin yerine getirilmediği durumda daha büyük sorunlar ile karşılaşabilineceğini yetkililere anlatmaya çalıştık. Basmane’de sokakta yaşayan mültecilerin tuvalet dahi bulamadığını anlattık. Bir cami bahçesine sıkışan yüzlerce insan için fuarın kapılarını açarak oradaki ağaçların gölgesini dahi bu insanlardan esirgeyenlere seslendik. ‘Sınırları da fuarın kapılarını da açın’ dedik. Sahil şeridinde ‘Güvenli geçişi sağlayın’ etkinlik ve eylemleri yaptık.  Ege ve Akdeniz’in nasıl mülteci mezarlığına dönüştürüldüğünden kıyıya vuran ölü çocuk bedenlerinden bahsettik. Sağlık Müdürlüğü ile ortaklaşa aşı kampanyaları gerçekleştirdik. Gönüllü hekim, eczacı, sağlık öğrencilerinin de arasında bulunduğu sağlık ekibimiz ile yaptığımız sağlık taramalarında tespit ettiğimiz hastaların tedavilerini üstlendik. Gıda ve hijyen malzemeleri dağıttık. Savaşın ve göçün insanlar üzerindeki etkilerini anlatan paneller, etkinlikler, radyo ve televizyon programları yaptık. Suda ailelerini kaybedenler ile birlikte morga gittik. Acılarını paylaştık. Mezarlarını yaptık...” şeklinde konuştu.

 

Haber Merkezi