Sayfa Yükleniyor...
2009 yılında kızını lösemi yüzünden kaybetti. 7 yıl sonra, bu kez oğluna lösemi teşhisi konuldu. O iyileşene kadar karanlık hastane duvarlarına gökkuşağı çizdi. Serap Yöndem Yulu, mücadelesini kitap haline getirerek umut oldu
E. ÇAĞLA GENİŞ - ÖZEL HABER
“Onkoloji servisinde sanki hiç durmadan bir müzik çalıyor da, ben duyuyorum bir tek. Müziğin sesini duyamayanlar sessiz sessiz bana bakıyor. Bilmiyorlar ki, sahnesi hastane olan ilaçların orkestra şefiyim ben.”
Almanya’da yaşayan Yulu ailesinin hayatı, 2008 yılında kızları Ece’nin lösemiye yakalanmasıyla alt üst oldu. Uzun süre teşhis konulamaması nedeniyle hastalık ilerledi ve 5 yaşındaki küçük kız, yoğun bakımda hayatını kaybetti. Evlat acısının ardından uzun süre kendine gelemeyen anne Serap Yöndem Yulu, ruhundaki derin kesiklere rağmen üç çocuğu için ayakta durmaya çalıştı. Fakat aradan geçen 7 yılın ardından hastalık yeniden kapılarını çaldı. 4 yaşındaki oğlu Murat için kendini tekrar aynı mücadelenin içinde bulan anne, büyük oğlundan yapılan ilik nakliyle derin bir nefes aldı fakat… Hastaneden taburcu olacakları günün hayalini kurarken, bu defa 222 nolu odada yaklaşık 2 sene boyunca karaciğer nakli için organ beklediler. Günler geçtikçe umutlar azalıyordu ki, kadavradan yapılan nakille sağlığına kavuştu minik Murat. Şu an rutin kontrolleri devam ediyor; evinde uyuyor, okula başlayacağı günü bekliyor. O, şair ya da yazar değil. Hastane odalarına, karanlığa inat gökkuşağı çizen mücadeleci bir anne… Yulu, tedavi sürecinde yaşadıklarını ‘222 nolu oda’ adını verdiği kitabında anlattı. Geliri, Kanserle Dans Derneği’ne bağışlanan kitap, tedavi gören hastalara umut olacak.
KABUK TUTMAYAN KESİK
Almanya’da yaşayan evli ve 4 çocuk annesi Serap Yöndem Yulu’nun mutluluğu, 4 yaşındaki kızı Ece’nin lösemiye yakalanmasıyla kabusa döndü. 1 sene boyunca kullandığı çeşitli ilaçlardan dolayı organları iflas eden küçük kız, 2009 yılında yoğun bakımdayken hayatını kaybetti. Yaşadığı acı kaybın ardından uzun süre kendine gelemeyen Yulu, “Kızımın hastalığı döneminde çaresizce araştırmalar yapıldı. Kanındaki iltihap bir türlü gitmiyordu, tahlillerin hepsi negatifti. Eklem ağrıları, karın ağrısı uzun süre devam etti. Birçok ilaç denendi fayda etmedi; kandaki sorun gitmiyor aksine günden güne değerleri kötüye gidiyordu. Bir sene boyunca çeşitli değişik ilaçların yan etkileri tüm organlara zarar vermişti. Yoğun bakımdayken organlarının iflas etmesiyle kızımı kaybettik. Teşhisi bile konmamıştı... Vefatından sonra araştırmak üzere deri dokusu aldılar. Kızımızı neden kaybettiğimizi bilmek istiyorduk. Vefatından 6 ay sonra, lösemi olduğunu söylediler. O dönemdeki duygularım çaresizlik ve korkuydu. Beynimin ve kalbimin kabul edemediği, iştirak edemediği anlardaydım ama ölümü konduramamıştım. Hala konduramıyorum; ruhumun içinde kabuk tutmayan derin bir kesik var” dedi.
İKİ KEZ AYNI SAVAŞI VERDİ
Çocukları için yeniden hayata tutunmaya çalışan anne Yula, 2 yıl önce yaşadığı acıyla yeniden sarsıldı. Bu kez küçük oğlu lösemiye yakalanmıştı. Oğlu Murat için kendini yeniden bir mücadelenin içinde bulan Yula, “Öksürük nöbetlerinden dolayı hastaneye götürdük. Yine kanında iltihap var dediler, araştırılıyordu. İçten içe korkuyordum acaba mı diyordum! Kızımda da aynı şeyleri yaşadığımızdan haberdardı doktorlar. Ne olur yine aynı araştırmalarla vakit kaybetmeyin, genetik test yapın belki ablasının hastalığıdır dedim. Genetik test yaptılar; 6 hafta sonra haberi verdi doktor. ‘Maalesef’ dedi. Dünyamı yıktı sanki ama ‘Bu sefer çok çaresiz değiliz, yüzde 80 ilik nakliyle kurtulma şansı var’ dedi ve bizi Ulm Hastanesi’ne gönderdi. Öncelikle aile içi ilik araştırması yapıldı. Büyük oğlumun iliği tuttu ve çok vakit geçmeden nakil oldu. Ardından kemoterapi gördü. Zor bir süreçti. Her şey yolunda derken bu kez karaciğer nakli olması gerektiğini söylediler. Hastanenin 202 numaralı odasında yaklaşık 1,5 sene geçirdik. Artık o oda evimiz olmuştu” ifadelerini kullandı.
KADAVRADAN NAKİL
İyileşmesi için organ nakli şart olan oğlunun kadavradan yapılan nakille sağlığına kavuştuğunu ifade eden anne Yulu, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Organ arayışındayken öncelikle aile tarandı ama olmadı. Stuttgart’ta bir hastaneye sevk ettiler. Acil sırasına girdik, kadavradan bulundu ve organ nakli 16 Mayıs’ta gerçekleşti. Ruhsal ve fiziki çok yorulduk. Şu an kontrollerdeyiz. Yeniden aynı şeyleri yaşamak... İfadesi zor, tüm sistemlerin çöküyor; adeta kısa devre yapıyor. İnkar, öfke, kabul edememe, yüzleşmek istemiyorsun! Ölümün soğuk yüzünü görmüş, dokunmuştuk bir kere... Oğlum hayat doluydu, pes edemezdim. Tüm var gücünü toparlayarak direnmeliydim. Onun gülüşlerinde hayat bulmak gibi bir oyun içindeydik. Yaşadıklarımı bir günlükte tutmuştum kızımın hastalık döneminden beri. Bir gün kitap haline getireceğimi düşünmüştüm ama onu kaybedince yapamamıştım. Duygularımı yazıya dökmeyi severdim ve karar verdim… Bu sefer bu süreçten geçenlerle umudumu paylaşmalıydım dokunabilmeliydim.”
222 NUMARALI ODA
Şimdi 6,5 yaşında olan oğlu Murat’ın kontrollerinin devam ettiğini belirten anne Yulu, tüm hasta çocuklar için mücadele vermeye devam ediyor. Çocuklarının tedavi sürecinde aldığı notları bir kitapta birleştiren Yulu, “222, uzun sure kaldığımız odanın numarasıydı. Çok şeyleri satırlara döktüğüm odaydı... Acılar en bilge öğretmenimizdir. Sabır sabır sabırla anlarını da yaşayarak mücadeleyi asla bırakmadan yaşamanın direnmek olduğunu bilerek asla pes etmesinler derim. Toplum farkında değil, ah vah etmekten ibaretler ama harekete geçmiyorlar. Organ bağışı ve naklinin yetersiz oluşu yadsınamaz bir gerçek. Korkuyor, başımıza gelmediği için empati yapamıyoruz, çekiniyoruz ve bilgiden mahrumuz. Bundan sonra farkındalık yaratmak adına elimden gelen ne varsa harekete geçmekle yükümlü hissederek davranıyorum ve davranacağım. Bu dönemimde bile umudumu paylaşmak için aktivitelerde bulundum ve bulunacağım. Asla ben merkezli olamazdım, hem hastalık sürecini yaşayıp hem de birçok imkansızlıkları yaşayanlar vardı. Onlara el uzatılmalıydı, çocukların hayatlarına dokunabilmek ve vesile olmak için elimden gelen birçok organizasyon yaptım ve yapacağım” dedi.
BİR UMUDUN ÖYKÜSÜ
Kitabın gelirini Kanserle Dans Derneği aracılığıyla kanser hastalarına ulaştıran Yulu, “Kitabın gelirinin kanser hastalarının hayatına dokunacağını bilmek, alan her okurun bu güzelliğe ortak olmasını görmek paha biçilmez bir mutluluk. İnsanın kendine ait olan tek şeyi yaralarıdır. Süreçteki tek tesellimdi yüreğimdeki sevgi, yarım umutlarım ve elimde tuttuğum kalem. Gece çökünce karanlık onkoloji odasına gökkuşağı çizme mücadelesi… Kemoterapinin serumlarında pıt pıt damlayan ilaç ile yarışan gözlerim… Organlarının iflas edişini izlemek ve çaresiz kalışlarım. Bu kitap kahraman bekleyenlerle kahramanlar arasında umarım bir köprü olur. Bir kitap hem sizin hayatınızı hem de tedavi gören, Organ nakli bekleyen birinin hayatını değiştirebilir. Yaşanmış derin duygularımın derin yansımasını aktarmam için bana cesaret verenler var olsunlar” ifadelerini kullandı.
“Hasta bir evladın varsa keşke onun yerine ben olsaydım dersin. Hastalıklarla savaşan bir çocuğun ebeveyni olmak dünyadaki en zor şey olmalı. Bu kadar büyük bir yükü taşımak zorunda olmak… Koridorların dili olsaydı konuşsaydı eğer, dünya susar biz dinlerdik. Bizi bahara çıkaracak tek yol bu hastane koridorlarını aşmak. Bizleri hastanede ya da bekleme odasında, koridorda bir ton düşüncenin ağırlığı altında adım adım yürürken tanıyabilirsiniz. Bazen koridorda geçerken atılan adım seslerinden tanırız birbirimizi, selam veririz. Sayısız ateşli umutsuzluk nöbetleri geçirdik, bin parçaya böldük ölümle aramızdaki ince bağı ama evladımızın bir gülüşüne unuttuk.”
Haber Merkezi