- Gündem
- 03.10.2025 11:59
Selimiye Camii’nin restorasyon çalışmalarına ilişkin tartışmaların gündeme gelmesi sonrasında yaşananları değerlendiren Kent Stratejisti Ali Rıza Avcan, konuyla ilgili tartışmaların yeni olmadığını belirterek “Aslında oradaki sorun çok daha önce başlamıştı” dedi
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ ÖZEL HABER - Mimar Sinan’ın eseri olan ve UNESCO Dünya Mirasları arasında yer alan, Edirne’deki Selimiye Camii’nin restorasyon süreci çeşitli tartışmalara neden oldu. Cami kubbesindeki yazıların aslının bozulmasına yol açacak projeye ilişkin Edirne İdare Mahkemesi tarafından dava açıldı. Dava sonucunda yürütmeyi durdurma kararı verildi. Yaşanan gelişmelerin ardından Kent Stratejisti Ali Rıza Avcan, konuyla ilgili olarak İLKSES Gazetesi’ne konuştu. Selimiye Camii’nin restorasyon sürecinin geçmişte de tartışma konusu olduğunu ancak o dönem konunun yalnızca Edirne’deki bir gazetede gündem olduğunu belirten Avcan, “2023 yılında Selimiye’ye girmeye çalıştığımda yasak olduğunu ve içeriye giremeyeceğimi söylediler. Oradayken, kubbenin kurşunlarının bir kepçenin ağzında olduğunu ve sökülerek dışarı çıkarıldığını gördüm. Bunun üzerine restore projesinin sahibi olan Acar Avunduk ile iletişime geçtim. Bu konu o tarihlerde yalnızca Edirne’deki bir gazetede gündeme gelmişti” ifadelerini kullandı.
Söz konusu dönemde Edirne’nin AK Parti yönetiminde olduğunu anlatan Avcan, projeyi üstlenen şirketin geçmişte de İstanbul’daki başka bir camiyi restore ettiğini ve camiinin akustiğini bozulduğunu iddia etti. Avcan, Selimiye Camii’ndeki restorasyon sorunun yalnızca kubbe yazılarıyla sınırlı kalmayabileceğini de belirtti. Ayrıca söz konusu şirketin AK Partili bazı milletvekilleri tarafından da kollandığı iddiasını paylaşan Avcan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yine o tarihlerde yanlış hatırlamıyorsam 2023’te Edirne Belediyesi de AK Parti’nin elindeydi. Kimse de sesini çıkaramıyordu bu konu hakkında. Bunun üzerine bir yazı yazdım ve her yerde paylaştım. Selimiye’ye girilemediğini, nedeninin de inşaatı alan firmanın daha önce İstanbul’da yine bir Sinan eseri camiyi alıp restore etmesi ve caminin akustiğini bozmuş olması olduğunu anlattım. Yani sabıkalı bir şirket. Aynı şirket, muhtemelen iktidara yakın bir şirket, Selimiye restorasyonunu almış. Biz, bu müthiş eserin mahvedileceğinden kaygılandık. Şimdi aradan 2 yıl geçmesinin üstüne bu konuyu konuşuyoruz. Sonuçta geçtiğimiz haftalarda tartışma ortaya çıktı, kubbenin tezyinatı nasıl olsun diye. Aslında oradaki sorun çok daha önce başlamıştı. Sadece kubbe tezyinatıyla ilgili değil, başka konuları da kapsayabilir, başka sorunlar da çıkabilir. Aynen İstanbul’daki caminin akustiğini bozdukları gibi bu caminin da akustiğini bozabilirler. Ben o dönem bu durumu UNESCO’ya şikayet etmeye kalktım ancak ben de devamını getiremedim. Aslında zamanında bu konuya sahip çıkılsaydı hem bu kubbe tezyinatı hem de şu anda içeriye giremediğimiz için kesin olarak bilemediğimiz birçok sorun tespit edilebilir, belki engellenebilirdi. Edindiğim bilgilere göre bu firmanın arkasında AK Partili Edirne milletvekilleri var, korunuyorlar kollanıyorlar. Dediğim gibi sabıkalı bir şirket. Biraz geç kalınmış bir müdahale ancak yürütmeyi durdurma kararı alındı. Caminin içinde başka ne gibi sorunların ortaya çıkacağını merak ediyorum.”
Avcan, konuyla ilgili değerlendirmesinin devamında şunları kaydetti: “Dini yapılar söz konusu olduğu zaman Osmanlıcı düşüncenin öne çıktığını görüyoruz. Çünkü gerçekten Osmanlı’nın dünyaya gösterebileceği ender eserlerden birini konuşuyoruz Selimiye’yi konuşurken. Selimiye gerçekten muhteşem bir eser. Camiler konusunda bazen restore yapılmamasının da daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Bu benim kişisel görüşüm, eski bir yapının eski haliyle insana verdiği mesaj ile yepyeni hale getirildikten sonra verdiği mesaj çok daha farklı oluyor. Eskinin dokusu insanları etkiliyor. Bazen gerçekten burası böyle kalsın demek durumunda kalınabiliyor. Çünkü restore edildiği zaman gıcır gıcır hale geliyor. Bir anlamda da birçok şeyini bozup değiştiriyorlar. İzmir’de de bunu yaşıyoruz restore konusunda, Edirne’de de yaşıyoruz, başka yerlerde de yaşıyoruz. Bir de restorasyonda şöyle bir sorun var; uzmanlık sahibi olmayan şahıslar ya da kurumlar, firmalar bu işi yaptıkları zaman o eser artık eski eser olmaktan çıkıyor. Yani usta bulamıyorlar bu konularda, eski inşaat tekniklerini bilen ustalar, taş işçiler ya da ustaları yani piyasada bunu yapan usta ve işçi sayısı çok az hem de teknoloji geliştikçe bu eski teknolojilere verilen değer de kayboluyor. ‘Ben oraya hemen şöyle bir şey yapar bitiririm’ mantığıyla hareket ediliyor. Kolayına kaçma, zor olanı yapmama yöntemleri benimseniyor. Ayrıca bunun yanında bilmeme ve cehalet de var. İktidardaki Osmanlıcı fikri de yıpratıyor aslında bu durumu. Yani iktidarda bir Osmanlı hayranlığı, Osmanlı’yı yüceltme, o dönemin eserlerini çeşitli söylemlerle yüceltmeye çalışıyorlar ama o eserleri ele alıp yapmaya kalktıklarında yapamıyorlar. Bunu da biz bize yapıyoruz aslında, Türkiye’deki bir firma restorasyonu ele alıyor, siyasiler onu destekliyor. Restorasyon bitene kadar gizli saklı tutuluyor ve kimseyi içeri sokmuyorlar. Sonuçta kapıları açtıkları zaman da sürprizlerle karşılaşıyorsun, bozulduğunu görüyorsun. Artık ondan sonra da bir şeyleri düzeltmek için de şans olmuyor. Yani Selimiye çok önemli olduğu ve yurt dışından da turist aldığı için çok ufak bir kısmını açmışlar. O kısımda da işte namaz kılınıyor, ibadet ediliyor. Ama asıl o zaman düşündüğüm şey şu; böylesine bir restorasyon yapılıyorsa ve bütün dünyanın gözü o eserdeyse restorasyon sırasında da insanları kontrollü bir şekilde gezdirerek daha şeffaf bir restore çalışması yürütmek de mümkün. Yani içeriye bir kere restorasyon projesinin sahibini sokmuyor. Üniversitedeki akademisyenleri, turisti sokmuyor. O kepçenin ağzında kubbenin kurşunlarını gördüm, evet kurşunlar değişebilir, kubbe yenilenebilir ama bana kalırsa sadece kubbenin tezyinatına takılmamak, camide başka neler yapıldığını da sormak gerekiyor. Benim en büyük kaygım içeride başka şeylerde yapmış olmaları. Bu durum kubbeyle sınırlanıyor ama başka marifetleri de olabilir. Süleymaniye camiinin akustiğini bozan bir firma. Bir yandan da şu var, üzerinden iki sene geçti ve şimdi kubbesi tartışılıyor. Sadece kubbe de değil, içeride başka kayıplar da olabilir.”
Son olarak İzmir’de de benzer durumdaki restorasyon vakaları olduğunu ifade eden Avcan, değerlendirmesini şöyle tamamladı: “İzmir’de de buna benzer örnekler var. Örneğin, Torbalı’da antik bir ören yeri var. Çok önemli bir yer, kazı başkanını da tanıyorum. O antik kentte büyük bir tiyatro vardı. O tiyatroyu bizim evlerde kullandığımız mermerle restore etmişlerdi. O kadar komik olmuştu. Sanki gidiyorsun kendi evinde yürüyor gibi hissediyorsun. Eski mermerlerin yanında yeni mermerler vardı. Mesela Kemeraltı Camii, ben her gittiğimde bakıyorum ne değişmiş ne değişmemiş diye. Bildiğim ikinci yer de aslında Kültür Bakanlığı’na ait olan, seneler önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin üstlendiği sahiplendiği Bornova’daki Paterson Köşkü. Paterson Köşkü, Büyükşehir tarafından yıllarca restore edilme adı altında büyük değişimlere uğradı. En sonunda Büyükşehir Belediyesi burayı bitiremedi, geçtiğimiz aylarda Kültür Bakanlığı’na iade etti. Paterson Köşkü, kötü bir restorasyon, çok uzun süren bir restorasyon sürecinden geçti. Yaklaşık 10 – 15 yıl sürdü ve bitirilmedi. Ben oraya her gittiğimde ve işçilere çalışmanın durumunu sorduğumda para verilmediğini, çalışanların para alamadığını, devam edilemediğini ve beklediklerini öğreniyordum. Paterson Köşkü, hala restore ediliyor diye kapalı olan, Bornova’nın tam orta yerinde olan muhteşem bahçesiyle Levanten köşklerinin en büyüklerinden biri. Büyükşehir Belediyesi restoreyi bitiremeden iade etmek zorunda kaldı. Uzun yıllar devam etti bu, Kocaoğlu zamanı, Tunç Soyer zamanı, Cemil Tugay zamanı. Restorasyon değil, renovasyon denilen de bir şey var. Yeniden yapmak anlamına gelir. Örneğin, İzmir İktisat Kongresi’nin yapıldığı bina bir felaket. Orada Osmanlı döneminde o döneme göre fabrika denebilecek büyüklükte bir incir işleme işletmesi var. Burada valilik yeni binayı yaptı, yeni binayı da ruhsatsız yaptı. Yani yaptığı bina aslında Kemeraltı’nı koruma amaçlı imar planına aykırı. Bina bittikten sonra Konak Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi, o binayı meşru kılmak için Kemeraltı koruma imar planında değişiklik yaptı. Yani Valilik bir an önce olsun orası bitsin, İzmir İktisat Kongresi’nin 100. yılına yetişsin diye, renovasyon adı altında, yenileme adı altında alana hiç de uygun olmayan bir plan yaptı. Hem eskisinden çok daha büyük hem de eskisine uygun olmayan bir yapı.”
Kaynak : HABER MERKEZİ