Sermayenin kaynağı, yaşamın kaynağını talan ediyor!

İzmir’in en temiz su kaynağı Tahtalı’daki Efemçukuru’nda çıkarılan altın madeni kentin suyunu kirletiyor. İzmirlilerin ciddi risk altında olduğunu belirten uzmanlar, sermayenin kaynağının yaşamın kaynağını talan ettiği görüşünde


  • Oluşturulma Tarihi : 25.12.2021 08:29
  • Güncelleme Tarihi : 25.12.2021 08:29
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Sermayenin kaynağı, yaşamın kaynağını talan ediyor! haberinin görseli

YUSUF ÇAĞIRTEKİN - ÖZEL HABER

Uzmanlar yüzyılın en büyük sorunun kuraklıkla mücadele olduğu görüşünde sabit. Kuraklıkla mücadele için ise temiz su kaynaklarının bulunduğu havzaların korunmasının hayati önem taşıdığını belirtiliyor. Fakat İzmir’de bu durum tersine işliyor. Kentin en temiz su kaynağının bulunduğu Tahtalı Havzası’ndaki Efemçukuru’nda yabancı menşeili bir şirketin altın madeni çıkarmasına izin veriliyor. Altın madeninin su havzasında yarattığı kirlilik bilimsel olarak kanıtlanmış durumda fakat ilgili Bakanlıklarca yönetmeliklerin sürekli değişmesi ile ne yazık ki bu soruna göz yumuluyor. Öyle ki İzmir için hayati önem taşıyacak Çamlı Barajı da sırf bu maden yüzünden yapılmadığı ve bunun yerine mühendislik faciası Gördes Barajı’nın yapıldığı ve bunun da İzmir’e fayda sağlamadığı belirtiliyor. İzmirlilerin ciddi risk altında olduğunu ifade eden ve bu konuda yıllardır mücadele veren Avukat Arif Ali Cangı, Jeoloji Mühendisi Savaş Dilek ve CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, İzmir’de sermayenin kaynağının yaşamın kaynağını talan ettiği belirtti.

ÜSTELİK KAPASİTE ARTTIRIMI DA YAPILDI!

Faaliyetini sürdüren işletmenin, “İzmir’in damı” olarak nitelenen Efemçukuru’nda büyük tehlike yarattığını belirten Jeoloji Mühendisi Savaş Dilek, “Bu yetmiyormuş gibi işletme, kapasite artırımına giderek, 10 yıllık süre içinde 250 metre derinliğe kadar inip 2,5 milyon ton cevher işlemeyi planlarken, işletme süresini 17 yıla çıkaran, 500 metre derinliğe kadar inen, toplam 8,5 milyon ton cevher işletmeyi öngören yeni bir proje hazırladı. Kapasite artırımına ilişkin bu proje ile maden işletmesinde mevcut koşullarda oluşacak “2,2 milyon ton kuru atığın 7,6 milyon tona çıkması, bu atıkların 14,57 hektar alana depolanması, 600 bin ton olan pasanın 3,2 milyon tona ulaşması ve 13,76 hektar alana depolanması öngörülmektedir. Kapasite artırımına ilişkin dava konusu projeye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 31 Aralık 2012 tarihinde ÇED olumlu kararı verildi” ifadelerini kullandı.

DÜNYA KABUK ORTALAMASINI AŞMIŞTI!

Büyük mücadeleler verdiklerini ifade eden Savaş Dilek, “EGEÇEP, İzmir Tabip Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ile Ahmet Karaçam ve Arif Ali Cangı tarafından açılan davanın ilk aşama yargılamasında mahallinde keşif yapıldı. Keşif sonrasında veriler İzmir Yüksel Teknoloji Enstitüsü laboratuvarında analiz edildi. Analiz sonucunda arsenik (As), kadmiyum (Cd), bakır (Cu), kurşun (Pb), mangan (Mn), nikel (Ni), selenyum (Se), kükürt (S), çinko (Zn) elementlerinin Dünya Kabuk Ortalaması (DKO) seviyelerini aştığı tespit edildi fakat en nihayetinde Danıştay verilen kararı bozdu. İşletme faaliyetlerine devam etti. Daha sonra yargılamanın ikinci ve üçüncü aşamaları yapıldı ama nice yönetmelik değişiklikleri ve çelişkili kararlar alınmaya devam etti. Her yanıyla hukukun usul ve esas kuralları yok sayılarak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulmuştur. Yargılama sonucu ne olur bilemiyoruz, ancak İzmir’in su havzası 1 Haziran 2011 tarihinde bu yana kapasitesi artırılarak kirletildiği gerçeğini bir kez daha belirtmek istiyoruz. Ne yazık ki yargı süreci, kirletmenin kılıfı işlevini görmeye başlamıştır” diye konuştu.

BİR DOSYAMIZ AİHM’DE

Konunun hukuksal boyutunu değerlendiren Avukat Arif Ali Cangı ise, “Efemçukuru’nda 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana TÜPRAG şirketi tarafından altın madeni işletmeciliği yapılmaktadır. Efemçukuru Altın Madeninin İzmir’in su havzası için büyük risk yaratacağı şimdiye kadar pek çok bilimsel rapor ile belgelendi, bu raporlara dayanarak mahkemelerce pek çok karar verildi. Davalar yıllar geçtikçe kısır döngüye girdi. Şu an hukuki durum olarak 2005 ÇED kararı aleyhimizde sonuçlandı ve kesinleşti. Dosyanın bir tanesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) bulunuyor. Bir dosya Danıştay’da incelemede” dedi.

POLİTİK BİR MESELE!

Efemçukuru’nun siyasi bir mesele olduğunu ifade eden Arif Ali Cangı, “Doğal kaynakları, bir sermaye birikiminin aracı haline getirirseniz, o doğal varlıklar korunamaz. Bu bir tercihtir. Siz tercihinizi ya doğal varlıkları korumaktan ya da yağmalanmasından yana kullanırsınız. Dünyanın geldiği noktada kapitalizmin kendi artı değerini sağlayabilmesinin en kolay ve ucuz yolu doğal kaynaklardır. Türkiye’nin doğal kaynakları yabancılar tarafından talan ediliyor. Bu politik, siyasi bir sorun. Efemçukuru altın madeni siyasi bir meseledir! Eğer siz İzmir’in temiz suyunu önemserseniz, İzmirlilerin yaşamını önemserseniz; Efemçukuru altın madenine izin vermezsiniz. Şirket halen oyuyor ve nereye kadar gittiği belli değil. Köylülerden aldığımız bilgilere göre kaynak suları kuruyor! Çünkü hepsinin yatağı değişiyor. Doğaya doğrudan bir müdahale söz konusu! Altın madenin önünde koca bir vadi var. Vadi maden açılmadan önce yemyeşildi. Çam ağaçlarının içinde. O vadi şu anda işe yaramaz bir halde. İzmir geleceğine sahip çıkmak istiyorsa o madeni kapatıp Çamlı Barajı’nı yapması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

BURANIN KORUNMASI GEREKİYOR!

Efemçukuru için yıllardır mücadele veren isimlerden bir tanesi de CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır. Efemçukuru’nda çıkarılan altın madeninin kent için büyük risk oluşturmaya devam ettiğini ifade etti. Sındır, “Altın madenciliği günümüzde dünyanın birçok yerinde hemen hemen maliyet nedeniyle siyanür liçi yöntemiyle yapılır. Bunun da malum çok ciddi riskleri var. Çünkü siyanür ile yapılan liç sonrasında açığa çıkan ağır metallerin çevre kirliliği yaratma; toprağı, suyu ve havayı kirletme, yaşamı tamamen yok etme gibi riskleri beraberinde taşıyor. O nedenle altın madenciliği faaliyetlerinin böylesi bir riskiyle çok sakıncalı buluyorum. Konu hem teknik hem de çevresel anlamda da üzerinde durulması gereken bir konu. Efemçukuru, İzmir’in tepesi. Bir tarafı Tahtalı havzasına, bir tarafı da çamlı havzasına dayanan bölgede yapılan bir faaliyet. Burada yapılan işlemler havza koruma alanlarına risk oluşturuyor. Bununla ilgili yapılan kirlilik analizlerinde ağır metal kirliliği tespitleri yapıldı. Tahtalı havzası ki İzmir’in en önemli açık su kaynağı. İçme suyumuzu sağlayan havzadadır. Dolayısıyla buranın çok yüksek düzeyde korunuyor olması gerekiyor. Çünkü kirlenen suyu bir daha temizleme şansımız yok” diye konuştu.

ENGEL OLUNDU

“Hükümet bir yandan Gördes Barajı’nı biz yaptık, İzmir’e suyu biz getirdik derken; dibi delik yani zemin etütleri son derece sorunlu yapılan barajı su tutma problemi bulunuyor” diyen Sındır, “İzmir’in ciddi bir içme suyu kaynağı, mevcudu koruma ve bunu arttırma konusunda bir çabası ortadayken, bunu ortadan kaldıracak, bu sularımızı kirletecek ve daha çok su sorununa neden olacak süreçlerde kaçınmamız gerekiyor. Burada bir zamanlar Çamlı Barajı’nın yapılması planı vardı. DSİ ne zaman Efemçukuru’nda bu altın madeni ile ilgili başvuru faaliyetleri oldu, barajı yapma planını faaliyetleri arasından çıkardı. Düşünebiliyor musunuz; yabancı bir şirket geliyor ve altın madeni çıkarmak istiyor

faaliyet sonlandırılıyor. İlk başta sulama faaliyetleri sonrasında da içme suyu temini sağlayacak önemli bir barajın yapımı durduruldu. DSİ yapmayınca İzmir Büyükşehir Belediyesi biz yapacağız dedi. Fakat engel olundu” dedi.

İZMİR HALKININ YAŞAM KALİTESİ DÜŞÜYOR

Sındır, “Çamlı Barajı orada yapılıyor olsaydı ÇED sürecinde altın madenine bir ruhsat verilmesi söz konusu olmayacaktı. O dönemde DSİ’nin barajı programından çıkarmasının tartışılan en önemli nedeninin bu olduğu ifade edildi. Siz İzmir’in tepesine böylesi riskli bir işletmeyi getirirseniz İzmir’in havasını da suyunu da, yapılması düşünülen barajı da yapmazsanız, birçok çevresel soruna neden olursunuz. Bir anda bakıyorsunuz ekonomik kaygıların beklentileri. Rantın ekolojik kaygıların önüne geçmesi sonrası bu uygulamalar hayata geçiyor. Oradan altın çıkarmak, Çeşme’de turizm projesiyle 100 bin kişiyi istihdam edeceğim deyip, büyük ve geniş bir alanı talan edeceksin, suyu zaten sorun olan bir bölgede daha da içme suyu tedariki sıkıntısı çıkaracaksın. Yani kentin sorunlarını büyüteceksin ve yaşanmaz bir hale getireceksin. Bunların hepsi siyasi, politik kararlar ve sonuçları da İzmir halkının yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor” dedi.