- Gündem
- 24.04.2025 11:31
Her kalemde derinleşen yoksulluğu, sahada çalışmalar yürüten isimlere sorduk. Hane ziyaretlerinde çekilen fotoğraflar ve aldığımız yanıtlar hissedilen krizin özeti oldu: “Müzmin işsizlik ve azgın hayat pahalılığı kangrenleşmiştir.”
Bugün klasik yoksulluk göstergeleri yalnızca gelirle sınırlı değil. Artık enerji, su, barınma ve dijital erişim gibi temel hizmetlere ulaşamamak da ‘yoksulluğun yeni yüzü’ olarak karşımıza çıkıyor. Yaşananları ‘sessiz, ama derin bir kriz’ olarak tanımlayan Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi Başkanı Tufan Fırat Göksel, sahada şahit olduğu yaşamları veriler sunarak aktardı.
Her kalemde derinleşen yoksulluğu öte yandan, İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği İzmir Şube Yöneticisi Nesibe Gençer'e ve Derin Yoksulluk Ağı'na sorduk… Hane ziyaretlerinde çekilen fotoğraflar ve aldığımız yanıtlar hissedilen krizin özeti oldu: “Müzmin işsizlik ve azgın hayat pahalılığı kangrenleşmiştir.”
Derin Yoksulluk Ağı’nın tarafımıza ilettiği konuya ilişkin açıklama şöyle:
“Enerji yoksulluğunun bir lüks değil, hayati bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Elektriğin olmadığı bir hanede aydınlatma olmaz, ısıtma olmaz, sıcak su olmaz, hijyen kısıtlanır, bilgiye erişilemez. Kısacası hayat durur, yeterli yaşam standartlarına sahip olunamadığı gibi insan onuruna yakışır şekilde yaşamak imkansız hale gelir. Yoksulluk, insanları karanlığa mahkum etmemeli. Bu karanlığı büyütmek yerine, adil ve sürdürülebilir çözümler üretmek hepimizin sorumluluğudur.”
Bu krizin çözümü için acil ve köklü adımlar atılması gerektiğini savunan Derin Yoksulluk Ağı, “Öncelikle, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın elektrik ve doğalgaz tüketim desteği programlarının kapsamı genişletilmeli ve miktarı acilen artırılmalıdır. Desteklerden yararlanacak hak sahiplerinin belirlenmesinde akademi ve sivil toplum kuruluşlarının görüşleri dikkate alınmalı, çocuklu hanelere öncelik verilmelidir. Ayrıca, enerji verimliliğini artırmak amacıyla bu hanelere LED ampul, termostat ve yalıtım malzemelerinden oluşan enerji verimlilik kitleri ücretsiz dağıtılmalı, bu sayede hem tüketim azaltılmalı hem de hanelerin yaşam kalitesi yükseltilmelidir. Faturalardaki dağıtım bedellerinin düşürülmesi enerji yoksulluğunu hafifletmek için en kritik adım olacaktır. Dağıtım bedellerinin enerji bedelini geçmesi kabul edilemez bir durumdur ve bu uygulamaya derhal son verilmelidir. Öte yandan, ödeme güçlüğü çeken haneler için taksitlendirme, borç yapılandırma ve kısmi borç silme gibi seçenekler sunulmalı, düşük gelirli hanelerde enerji kesintileri yasaklanmalıdır. Son olarak, enerji piyasasının düzenlenmesinden sorumlu olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) işlevsiz kaldığı ortadadır. EMO’nun da belirttiği gibi, kamu kaynaklarının özel sektöre aktarılmasına aracılık eden bu kurumun yerine, kamunun enerji kaynakları üzerinde denetimini sağlayacak yeni bir yapı oluşturulmalıdır. Enerji, tüm vatandaşların eşit ve adil şekilde erişebileceği temel bir insan hakkıdır ve bu hakkın ticarileştirilmesine izin verilmemelidir” çağrısında bulundu.
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi Başkanı Tufan Fırat Göksel ise öncelikle enerji yoksulluğunu tanımlayarak, “Bir hanenin temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde enerjiye (ısıtma, soğutma, aydınlatma, pişirme gibi) erişememesi durumudur. Bu durum genellikle gelirin düşük olması, enerji fiyatlarının yüksekliği ve konutların enerji verimsizliğiyle birleşince ortaya çıkar. Enerjiye erişim hakkı, temel bir yaşam hakkıdır. Enerji yoksulluğu ise bu hakkın ihlali anlamına gelir” dedi. Enerji yoksulluğunu, ‘Türkiye’de yoksulluğun yeni bir yüzü’ olarak niteleyen Göksel, “Bugün klasik yoksulluk göstergeleri yalnızca gelirle sınırlı değil. Artık enerji, su, barınma ve dijital erişim gibi temel hizmetlere ulaşamamak da yoksulluğun yeni yüzü olarak karşımıza çıkıyor. Enerji yoksulluğu, özellikle son yıllarda artan faturalar ve sabit kalan gelir düzeyi nedeniyle ‘görünür’ hale geldi. Sessiz, ama derin bir kriz. Son 4 yılın yüksek enflasyonu, alım gücünün düşmesi yoksulluğun travmatik bir süreç olduğu gerçeğini tokat gibi çarpmakta, yok olan orta sınıf yoksulluğu ise nüfusun büyük kısmında hissediliyor. Aynı gemide miyiz bilmiyorum, ancak artık herkes ucuz marketlerde aynı kasa sırasında daha ucuza alacağı ekmeğin peşinde!” eleştirisinde bulundu.
Asgari ücret ve altı gelir grubundaki çalışanların yarısının, enerji faturalarını ödemede ciddi güçlük yaşadığını vurgulayan Göksel, “Hanelerin yüzde 20’si enerji yoksulu: Son verilere göre, her beş haneden biri kış aylarında temel ısıtma ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Dar gelirli haneler artan enerji maliyetleri nedeniyle ‘enerji yoksulluğu riski’ altındadır; üniversite bursiyer sıfatındaki öğrencilerden emeklilere kadar geniş bir kesim kış aylarında soğuk ve karanlıkta kalma tehdidiyle yüz yüzedir… Sahada gördüklerimiz: Isınamayan evler, kesilen elektrikler! Evet, sahada bu sorunlarla sık sık karşılaşıyoruz. Gelen bireysel başvuruların önemli bir yüzdesi, elektrik ve doğalgaz faturalarının ödenememesi ya da yetersiz ısınma üzerine! Yüzde 37 evini ısıtamayan, yüzde 27 faturaları ödeyemeyen, yüzde 53 geçim sıkıntısı çeken hanelerle birebir temasımız var. İnsanlar soğukta oturuyor, karanlıkta kalıyor ya da kombiyi sadece ‘gece 2 saat’ çalıştırarak ısınmaya çalışıyor. Bazı yaşlı bireyler ise battaniye altında günlerini geçiriyor. Bunlar sahada rastladığımız gerçekler” bilgisini paylaştı.
Çözüm önerilerini de sıralayan Göksel, şunları ekledi:
“Enerji yoksulluğu tanımı yasal olarak kabul edilmeli ve sosyal yardım sistemine entegre edilmelidir. Enerji verimliliği projeleri desteklenmeli: Düşük gelirli hanelerde yalıtım çalışmaları yapılmalı. Fransa ‘Habiter Mieux’ programına bakalım… Düşük gelirli hanelere hem elektrik hem doğal gaz için sosyal tarifeler sunuluyor ve yalıtım projeleri tamamen devlet tarafından finanse ediliyor. Yenilenebilir enerji kooperatifleri kurularak dar gelirli yurttaşlara düşük maliyetli enerji sağlanmalı. Almanya Enerji Kooperatiflerine bakalım… Yerel düzeyde kurulan kooperatiflerle, vatandaşlar yenilenebilir enerji santrallerine ortak oluyor; hem gelir elde ediyor hem de fatura maliyetlerini azaltıyor. Dağıtım ve vergi kalemlerinde şeffaflık sağlanmalı, düşük gelirli gruplar için kademeli tarife sistemi oluşturulmalı. Elde edilen bulgular, ulusal ve yerel yönetim politikasına düzenli olarak raporlanmalı; enerji yoksulluğu stratejileri hem sosyal yardımlar hem de çevresel sürdürülebilirlik ekseninde güncellenmeli. Sosyal hizmet uzmanları ve enerji danışmanları, iş birliği içinde haneleri izlemeli ve yönlendirmeli. Barınma tedbiri kapsamında düşük kiralı, pasif sistem konutlar üretilmeli, belediyeler, kamu kurumları risk altındaki ailelere yönelik bu konutları belli sürelerle kiralamalıdır.”
İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği İzmir Şube Yöneticisi Nesibe Gençer'in açıklaması da şöyle:
“Resmi olarak açıklanan enflasyon oranının üzerinde 'Elektrik özelleşince ucuzlayacak' demişlerdi, tam tersi oldu. İşsizlik korkusu, pahalılık kâbusu yetmezmiş gibi her gün yaşayageldiğimiz facialara bir de elektrik, doğalgaz, ev kirası, akaryakıt, tüp gaz faturası değil, soygunu eklendi. Kaybeden halk, peki kazananlar kim? Bir elin parmakları kadar 5 şirket… Elektrik faturaları ile kimler zenginliklerine zenginlik, vurgunlarına vurgun katıyorlar? Yoksulluk sınırının altında yaşayanlar, asgari ücretle çalışanlar, emekliler, esnaflar, yoksul köylüler… Bu insafsız zamlarla, bu soygunla mücadele veriyor. Elektrikten çok fatura demek; hepimizin sofralarından kaybolan ekmek, aş, çoluk çocuğumuzun nafakası, sütü, peyniri, eti, geleceği, yaşama umudu demektir. Her kalemde, iğneden ipliğe kadar aşırı pahalılık var. Sırada ne var? Sırada açlık sınırının altındaki ücretlerle, yarı aç, yarı tok değil, iyiden iyiye açlık, yoksulluk, sefalet içinde yaşamak var.”
Devletin en birinci görevlerinden birinin elektriği, maliyetine ve kâr amacı gütmeksizin halka hizmet olarak sunmak gerektiğini belirten Gençer, “Bazı ailelere, sosyal yardım adı altında ‘elektrik faturasına yardım ediyoruz’ denilse de bu yardımın karşılığı diğer elektrik faturalarına eklenerek halkımızdan çıkarılmaktadır. Müzmin işsizlik ve azgın hayat pahalılığı kangrenleşmiştir. Para babalarının yarattığı bu sorunları köklerinden kazımak için ikinci bir Kuvayı millîye seferberliği gerekmektedir. Bu ekonomik seferberliğimizi bilim ve teknolojinin en son aşamasına dayanan ağır sanayi temeline oturtarak, ulusal üretim yaparak sağlamalıyız. Mücadelemizin para maddesini ne sadakayla ne zorla ancak ucuz devlet ve bilinçli ticaret yoluyla sağlayabiliriz. Bu kutsal, ekonomik Kuvayı millîye seferberliğimizin güdücü ruhunu başta işçi sınıfımız gelmek üzere cahil, alim, köylü, şehirli bütün değer yaratan emekçi halkın tamamıyla aşağıdan gelme ve tamamıyla serbest; girişim, örgütlenme ve denetiminde bulmak ve bu amaçla bütün üretmenleri çoğunlukta görmek, yaramız olan kadını ön safta bulmak, gençliğe sonsuz inanmakla, bu güdücü ruhu oluşturan her kesimden insanlarımızı mücadeleye çağırıyoruz” mesajını iletti.