- Gündem
- 21.06.2025 10:50
Prof.Dr. Ahmet Talimciler, toplumda artan şiddet olgusuna dikkat çekti. Prof.Dr. Talimciler, “Toplum olarak erkek-kadın eşitliğini sağlamış değiliz” değerlendirmesinde bulundu
ONURHAN ALPAGUT-ÖZEL HABER
Toplumda artan şiddet olayları büyük bir endişe yaratırken, şiddeti durdurmak için neler yapılabileceği noktasında da pek çok çalışma yapılıyor. Ancak yapılan tüm çalışma ve girişimlere rağmen tomlumda şiddettin azalmadığı görülüyor. İzmir Bakırçay Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ahmet Talimciler ile toplumda artan şiddet olaylarını konuştu. Talimciler, “Arka planında çok sayıda etken olduğunu düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi şiddeti üreten bir kültürden gelmemiz” diye konuştu. Son yıllarda kadına karşı artan şiddet vakaları hakkında değerlendirmede bulunan Talimciler, “Kadın cinayetleri, ülkemizden yaşanan şiddetin farklı açıdan su yüzüne çıktığı en önemli durumların başında geliyor. ‘Şiddet’in arka planında çok sayıda etken olduğunu düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi şiddeti üreten bir kültürden gelmemiz. Şiddet toplumda karşılaştığımız sıkça bir durum. Ancak ‘Kadına Şiddet’ konusuna geldiğinizde bunun arkasında pek çok neden var. Ekonomi, eğitim, cezaların yetersizliği, medya boyutu gibi... Kendini ifade etme meselesi. Şiddet dediğimiz olguda da karşımıza çıkıyor. Öyle ki bizim gibi bir ülkede… Şiddet bazen fiziksel, bazen sözel boyutu ile karşımıza geliyor. Özellikle sözel şiddet. Kültür olarak geniş bir argoya sahibiz. Bu da işin başka boyutu. Kadınların karşı karşıya kaldığı şiddette özellikle aile içi şiddet oranının bir hayli yüksek olduğunu görüyoruz. Bu hem fiziksel hem de sözel olabiliyor” ifadelerini kullandı.
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİNİ SAĞLAYAMADIK
“Kadın ve erkek konusunda hala eşitliği yakalayabilmiş bir toplum değiliz” değerlendirmesinde bulunan Talimciler, bu durumun geleneklerimizden kaynaklandığı tespitinde bulundu. Talimciler, “Geleneklerimizden gelen anlayışımızda kadın ve erkeği eşit olarak görmüyoruz. Her ne kadar eşit gördüğümüzü iddia etsek de. Bu durum hayatının her alanına yansıyor. Bunun en basit örneği miras durumunda elde edilen paydır. Kadın her zaman erkeğe nazaran daha az pay alır. Bu size basit geliyor. Ancak öyle basit değil. Bu durum hayatın her alanına yansıyor. Biz, kadın ve erkeği kodlarken farklı şekillerde kodluyoruz. O kodlama zaman zaman geleneklerden getirdiklerimiz, zaman zaman dinsel bir takım şeylere dayandırdıklarımız. Bunun üzerinden toplumsal hayat içerisinde erkeğin pozisyonu, kadının daha ötesinde bir yerlerde duruyor. Aileler çocuklarını okuturken bile erkek çocuğunu yetiştirmeyi tercih eder. Çünkü ailesine o bakacak. Halbuki aslında öyle olmaz. Tam tersi gerçekleşir. Kız çocuklarının ailesine bakmayı sürdürdüğünü görürüz. Ama bu algı değişmiyor. Burada başlayan eşitsizlik hayatın her alanında devam ediyor. Bugün Türkiye’de kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarına nazaran daha az. Keza iş yaşamı da böyle. Bu durumu kadına yönelik şiddete getirdiğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Her ne kadar biz kentlerin ağırlığında olan bir Türkiye’yi konuşuyor isek de, hala bizim nüfusumuz hareket halinde. Bu hareketlilik büyük kentler arasında devam ediyor. Bu anlayış kente gelen kadının kendi pozisyonunu ortaya koyması, çalışma durumu. Hayat git gide zorlaşıyor ve kadın çalışmak zorunda. Şu koşullarda tek bir erkeğin evi geçindirebilmesi kolay değil. Daha fazla çalışmak gerekiyor. Daha fazla yapıya dahil olması gerekiyor. Erkek bu yapıya katıldığı zamanda başka sorunlar ortaya çıkıyor. Bu durumda klasik anlamda alıştığımız erkek otoritesi sarsılmaya başlıyor. Ekonomik ve statü anlamında statü kaybı yaşanıyor. Bu durumlar beklentilerle birlikte şiddet olarak karşımıza çıkabiliyor” dedi.
İLETİŞİM YOKSUNLUĞU
Aile yapısında en önemli eksiklerden bir tanesinin de iletişim yoksunluğu olduğunu kaydeden Talimciler, “İletişimin direkt olmadığı bir kültürden geliyoruz. Biz her şeyi doğrudan karşı tarafa söylemeyiz. Dolaylı yollarla ima ederiz. Buna en güzel örnek ‘Kızım sana söylüyorum. Gelinim sen anla’ dır. Buna baktığınızda kadının kendi pozisyonunu, statüsünü, yerini her zaman erkeğin altında sürdürmeye devam ettirir. Bu noktada zaman zaman dışarıdan gelen etkenlerle zaman zaman aile içerisinde yaşananlarla ve aile içerisindeki ekonomik problemlerle aile içi şiddet dediğimiz olguyla karşılaşırız. Bu işin bir boyutu. Diğer bir boyutu ise; erkeğin yetiştirilme tarzıdır. Erkek her zaman özgüvenli olarak yetiştirilir. Bu durumda erkekler her şeyin sahibi olduğu gibi kadınların da sahibi olduğunu zanneder. Bu şekilde görür. Son yıllarda yaşanan kadın cinayetlerinin neredeyse yüzde 80’i ya eş ya da eski eşi görürsünüz. Bu noktada erkekte mantık şu şekilde işliyor: erkek boşansa bile ‘sahiplik’ duygusu ortadan kalkmıyor. ‘Ya benimsin ya toprağın’ mantığı devam ediyor. Bunu sürdüren geleneksel bir bakış açısı bizde yaygın” diye konuştu.
AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERDE ŞİDDET YAYGIN
Türk toplumunda yaşanan bu durumun az gelişmiş ülkelerde de karşımıza çıktığını söyleyen Talimciler, “Bizim gibi ülkelerde hem geleneksel hem de kültürel şiddetin kodları mevcut. Bizim şarkılarımızda, sözlerimizde buna çanak tutar. ‘Git kaçır, al gel, zaten o senin’ gibi söylemler hep bunun sözleridir. Bu zihniyet sorunu ortadan kalkmış değil. Bu durum kadına yönelik şiddetin ortaya çıkmasında önemli bir parametre. Biz maalesef ‘ahlak’ dediğimiz kavramı sadece ve sadece din üzerinden eşleştiriyoruz. Halbuki batının geçirdiği o modernite evresine bakarsanız orada ‘ahlak’ın başka bir temelden yürüdüğünü görürsünüz. ‘Ahlak’ batıda daha seküler bir zeminden var olur. Dinden bağımsızdır. Bizler kadının ‘namus’ kavramını ‘kadın’ üzerinden eşitleriz. ‘Namuslu olmak’ sadece ve sadece o ‘şey’ çerçevesindedir. Kadın eşinden ayrıldığında ya da yalnız kaldığında, kadın ‘sahipsiz’ olarak görülür. ‘Erkek’ kadına sahip çıkmalıdır. Bu çok eskiden beri var gelen bir durum. Ve ortadan kalkmadı. Hala bu geleneksel yapının hakim olduğu bir kültürdeyiz. Her ne kadar kentlerden bahsetsek, modernleştiğimizi de söylesek, böyle değiliz. Bu noktadan baktığınızda hala kızlarımız gelinliği ile çıkıp kefen ile gelebilir. Bu zihniyet devam ediyor. Pek çok kadın bunu yaşamamak için dayakta yese bunu kabullendi. Bizim gördüklerimiz sadece buzdağının üstü. Birde bunun altı var. Kadına yansıyan şiddette sadece ölümleri görüyoruz. Birde onun öncesi var. Fiziksel ve psikolojik şiddet boyutu var. Bizdeki ‘erkek egemen’ bakış açısı değişmedikçe işimiz çok zor” açıklamasında bulundu.
MEDYA BOYUTU
‘Kadına şiddetin’ son bulması için farklı yolların bulunduğunu ifade eden Talimciler, “Bunun birkaç yolu var. Birincisi; medya boyutu. Medyanın olaylara yöneliş tarzında ciddi bir problem var. Bizim medyamız yaşanan olayları, kamuoyu ile paylaşırken maalesef mağduru afişe ediyor. Suçluyu koruyor. Ölen kişinin adı, soyadı açık açık veriliyor. Öldüren gizleniyor. İyi de öldürülen kişinin yakınlarına onarılmaz bir yara açıyorsunuz. Her ne kadar öldüren eski eşte olsa fark etmiyor. Sonuç olarak siz bu bakış açısıyla mağduru değil suçluyu koruyorsunuz. Burada bir problem var. Bu değişmek zorunda. Medyamız daha baştan bunun altyapısını hazırlıyor. Bir kadın öldürüldüğünde giydikleri, akşam geç saatte dışarı çıkması sebep olarak görülüyor. Bunu yaparak altyapıyı hazırlıyoruz. Ortada bir ölüm var. Bir canlının yok oluşu var. Siz o noktada ortaya koyduğunuz tablo ile çok kötü bir sınav veriyorsunuz. Her seferinde bunu yapıyorsunuz. ‘Kadın cinayetlerini’ engellemenin elbette tek yolu medyada çözüm getirmek değil. Ama önemli bir bölümü. Bunun yanında bizim hukuksal anlamda boşluğumuz var. Suçluyu yakalıyorsunuz. İş cezalandırmaya geldiğinde o noktada bir gariplik var. Bugün hala bu ülkede ‘iyi hal’ denilen bir şey var. Bu bir garabet. Olacak şeyler değil. Sonuç itibari ile siz bu cinayetleri engellemek zorundasınız. Hukukta, eğitimde ve medyada düzeltmelere gitmek durumundasınız. Ama bu da yetmez. Diğer kalan bölüm ise uygulamalardır. Toplumda nasıl bir erkek ve kadın kimliği istediğinizi belirtmek durumundasınız. Yani siz birbiri ile eşdeğer olan 2 varlığı mı istiyorsunuz? Yoksa birinin diğerine üstün olduğu bir kimlik mi istiyorsunuz? Hangisi? Buna iyi karar vermeniz gerek” dedi.