Sayfa Yükleniyor...
Usta Çizer Köksal Çiftçi ile karikatür üzerine konuştuk. 1960’lı yıllarda karikatüre ilgi duymaya başlayan Çiftçi’nin ilk eserleri “Çuval” dergisinde yayınlandı
ONURHAN ALPAGUT-RÖPORTAJ
Ortaokul sıralarında Akbaba Mizah Dergisi’nde gördüğü çizgiler ile karikatüre ilgisi gelişen usta çizer Köksal Çiftçi, devamında sanatını geliştirerek üst noktalara taşımak istedi. Önce Kurşun kalemle ilk çizgilerini oluşturdu. İzmitli Karikatürcülerden “Çinileme öğrendi” ve çizdiklerini İstanbul’da yayınlanan karikatür dergilerine ulaştırmanın yollarını aradı. Yolları başka bir usta çizer olan Raşit Yakalı ile kesişen Çiftçi, “Çuval” adlı mizah dergisine çizdi. Bu dönemin hala kendisinde unutulmayacak duygular yaşattığının söyleyen usta kalem, pek çok ulusal gazeteye İzmir’de ise Yeni Asır Gazetesi için çizimler yayınladı. Çiftçi, karikatürün dünü, bugünü ve kendi hikayesini gazetemize anlattı.
ÇİZİMLERİM KURŞUN KALEMDİ
Karikatüre ilginiz nasıl başladı ve devamında nasıl gelişti?
Sanırım yıl 1962 ya da 1963’tü, ailem Kırşehir’e taşındı. Ortaokul yıllarımda berberlerin sehpalarında gördüğüm ve sevdiğim Akbaba Mizah Dergisi’nin tiryakisi oldum. Köydeki gazete parçasıyla sınırlı olan karikatür kültürüm bir anda zenginleşti. Akbaba’ya göndermiştim ve orada yayımlanmış gibi karikatürler çizmeye başladım. Çizimlerim kurşun kalemdi. Lisenin son sınıfını İzmit’te okudum. İzmitli karikatürcülerden çinileme öğrendim ve çizimlerimi İstanbul’daki dergilere ulaştırma yolları aradım. Başarıyı ancak tabii ki Güzel Sanatları kazanıp İstanbul’a taşınınca yakalayabildim. O yıllarda Raşit Yakalı “Çuval” adlı bir naylon mizah dergisi çıkarıyordu. Profesyonel diyebileceğim ilk işlerim o dergide yayımlandı. Tadı damağımdadır hep, 40 yıllık meslek yaşamımda o heyecanı geçecek bir başka heyecan hiç yaşamadım.
Bugüne kadar hangi gazete ve dergi gibi hangi yayın organlarında çizgileriniz yayınlandı?
İşlerimin “Çuval” dergisinde çıkmasından mutluydum. Fakat Akbaba, Gırgır gibi dergiler yanında günlük gazeteler vardı iki adım ötemde. Öğrenciydim, masrafım yüksekti, harçlığımı mesleğimden kazanmalıydım. Bu dürtüyle çizimlerimi bir dosyaya koyarak hemen her gün kapı kapı dolaşmaya başladım. Bir iki yer işlerimi yayımladı ama hiçbiri para vermedi. Bir gün İzmit’ten arkadaşım hukuk öğrencisi ve karikatürcü İsmet Efe’ye rastladım. Sorunumu açtım, o da bana “Oğuz Aral’a git, hem karikatürlerini yayımlar, hem de para verir” dedi. Bununla da kalmadı, yol yöntem öğretti. Gerçekten de Oğuz Aral benim gibi amatörleri kabul ediyor, yüz yüze görüşüyor, işlerimi ayıp yayımlıyor ve para veriyordu. Gırgır’ın arka sayfasında sanırım dört yıl işlerim çıktı ve aldığım para öğrenimimi tamamlama yetti. Sanırım yıl 78’di, Aydınlık günlük yayına başlayacaktı. Beni birinci sayfa çizeri olarak çağırdılar. Havalara uçarak gittim. Meğer günlük politik karikatür çizmek müthiş ağır bir işmiş. Çok bunalımlı günler yaşamama karşın direndim. İki yıl sonra Kenan Evren darbe yaptı, gazete kapandı, ben de kısa devre askerlik için Manisa, Kırkağaç’a gittim. Döndüğümde Dinç Bilgin’in İstanbul’da gazete çıkaracağını duydum. İletişim yolları ararken beni onlar çağırdı. Karikatürcü ağabeyim Ferruh Doğan adımı vermiş. Gazeteye Sabah adı verildi ve ben gene birinci sayfa karikatürcüsü olarak yola devam etme şansı buldum. Bu kez oldukça eğlenceliydi karikatür çizmek. Hem 212’li yapmışlardı, hem de yüksek maaş veriyorlardı. Bu sayede karikatürcü kadrosundan sarı basın kartı taşımaya başladım. İzmir Yeni Asır’da da köşe açtılar, aynı gün bir tane de oraya karikatür çizer oldum. Daha sonra Güneş, Akşam, Hürgün gibi gazetelerde, Nokta, Panorama, Trent gibi dergilerde de kadrolu olarak görev aldım.
Usta bir çizer olarak Türkiye’de karikatüre ilgiyi ne düzeyde görüyorsunuz?
Bu biraz karikatürden ne anladığımıza bağlı. Bazı arkadaşlar Oğuz Aral gibi, bazıları Bedri Koraman gibi, Bazıları da Turhan Selçuk gibi çizmenin en doğrusu olduğuna inanmaktadırlar. Bir de yarışmalara katılmayı yeterli görenler var. Ben Oğuz Aral’ın kitle mizahını doğru buluyorum. Ama aklım hep Bedri Koraman’ın günlük gazete performansında kalmıştır. Turhan Selçuk geniş halk kitlelerini hedeflemeyen kültür karikatürcülüğü yaptı. Sanatına hayranım ama yöntemini içselleştirdiğimi söyleyemem. Türü ne olursa olsun, hayli çok karikatürcüye sahibiz. Para kazanamıyorlar ama sosyal medya olanakları da bu sayının artmasına katkı sunuyor.
Karikatürün yapılış amacı nedir, hedeflediği noktalar nedir ve neye dikkat çekmeyi amaçlar?
Bazı kuramcılar ve karikatür kültürüne kafa yoran dostlarımız genellikle karikatürün doğuşunu mağara devrine kadar geriye çekerler. Mağaradaki insan neden karikatüre gereksinim duysun ki? Dostlarımız onların çizdiklerini kendi çizgilerimize benzeterek bu sonca var diye o çizgiler karikatür olmuyor kuşkusuz. Bu doğru değil elbette. Doğrusu, 1600’lerin ortalarında gazetelerin doğmasıyla doğmasıdır. Başlarda ressam olarak işe alındı çizerler. Çizdikleri de karikatür değildi. Ne var ki teknoloji ve teknik geliştikçe gazeteler ressama az gereksinim duymaya başladılar. Fotoğrafın devreye girmesi bu mesleği bitim noktasına getirdi. Fakat gazete ressamları yalnız savaş alanlarının panoramik resimlerini yapmıyorlardı. Kralların, generallerin, politikacıların ve savaşa karar veren diğer bürokratların da portrelerini çiziyorlardı. Fotoğrafın ressamları zorladığı yıllarda İtalyan heykelci ve ressamların ironi içeren portrelerini gördüler ve bu yöntemi gazete için çizdikleri politikacı portrelerine taşıdılar. Yöntem beklenenden fazla ilgi gördü. Deneysel başlayan bu yöntem mesleksel uğraşa döndü. İronik portreler giderek abartılı çizimler halini aldı ve profesyonel karikatürcülük doğdu. 1700’lerın sonlarına doğru portre karikatürcülüğü siyasi karikatürcülüğe dönüştü. Sonraki yıllarda siyasi karikatür yanında günlük yaşamın çarpıklığını işleyen karikatürlere de yönelmeler başladı. 1900’lere gelindiğinde çeşitlilik bir sektör halini aldı ve süreç ivme kazanarak günümüze kadar geldi. Bana soracak olursanız, ben hala siyasi karikatürcülüğün karikatür sanatının omurgası olma özelliğini koruduğunu söylerim. Karikatür yüreklidir, gözü karadır, muhaliftir ve en iyi muhalefeti de siyasi alanda icra eder.
Türkiye’de karikatür ve mizahı ele alacak olursak, geçmişten günümüze nasıl bir değişim görüyoruz?
Her şeyde olduğu gibi karikatür de küresel gelişmelerin gelişmesine göre yeniden ve yeniden biçimlenmekte ve konumlanmaktadır. Benim mesleğe başladığım 70’lerin sonu ile 80’lerin başında karikatür sanatı basın sektörünün tiraj canavarı, bu bağlamda vazgeçilmez unsuruydu. Bedri Koraman başta hemen her gazete çizdirdiği politik karikatürü manşetin hemen altında, haberin ana görseli olarak verirdi. Gazeteye bakan ilk karikatürü görürdü. 80’lerin ortalarında ABD’ye Ronald Reagan başkan, İngiltere’ye de Margaret Thatcher başbakan oldu. Bu, kapitalizmin Globalizm aşamasına geçmiş halinin egemenliğini ilan etmesi anlamına geliyordu. Küresel sermaye ulusal olan her şeyin olduğu gibi gazetelerin de ortağı ve görünmeyen patronu oldu. Global sermayenin şirket reklamları gazetelerin satış performansına göre değil, itaat düzeyine göre dağıtılmaya başlandı. Gazetelerin tiraj derdi ciddi oranda azınca satışın lokomotifi olan karikatüre gereksinim de azaldı. Bu nedenle siyasi karikatürler önce ana sayfanın ortasına alındı, 2000’lerde ise pul kadar küçücük yer verilerek gazetelerin eteğine çekildi. Yanlış anlaşılmasın, süreç bizim karikatür sanatımızla sınırlı değildir. Tam tersine ABD’nin en itibarlı gazeteleri sudan bahanelerle siyasi karikatürcüleri işten attılar, yerine yeni çizer almayacaklarını ilan ettiler. Ülkemizdeki gazetelerden karikatürcüleri uzak tutmanın kaynağı bu gelişmelerdir. Görünüş de, üzgünüm, geri dönüş şansının olmadığını göstermektedir.
Usta Karikatürist Köksal Çiftçi ile röportajımızın devamı yarın…
Haber Merkezi