Sayfa Yükleniyor...
“Türkiye su zengini değil, öyleymiş gibi yaşayan bir ülkedir” diyen Prof.Dr. Türkeş, kuraklıkla mücadelede kriz yönetimi yerine risk temelli politikalar geliştirilmesi önerisinde bulundu
ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Su kaynakları, tüketim metotları ve kuraklık beklentileri üzerine yayınlanan raporlar ve konunun uzmanlarının açıklamaları, ilgili politikalar değişmezse tüm ekosistemi zor günlerin beklediğine vurgu yapıyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan kuraklığın Türkiye’de de hissedilir oranda baş göstermeye devam ettiğini anlatan İklim Bilimci Prof.Dr. Murat Türkeş, “Türkiye su zengini değil, öyleymiş gibi yaşayan bir ülkedir” dedi. Prof.Dr. Türkeş, kuraklıkla mücadelede kriz yönetimi yerine risk temelli politikalar geliştirilmesi önerisinde bulundu ve nedenlerini açıkladı.
KİŞİ BAŞINA YILLIK ORTALAMA 1350 M3
Türkiye’nin su iklimindeki mevsimsellik ve yıllar arası değişkenliğinin dikkat çekici derecede yüksek olduğunu söyleyen İklim Bilimci Prof.Dr. Murat Türkeş, “Türkiye’nin su iklimi fiziki coğrafya etmenlerinin zenginliği, özellikle yeryüzü şekillerinin çeşitliliği ve kısa mesafelerde önemli düzeyde değişmesinin doğal bir sonucu olarak belirgin bir çeşitlilik sergiliyor. Türkiye’de çölleşmeye eğilimli yarı kurak ve kurakça-yarı nemli araziler, ülke topraklarının yaklaşık yüzde 30’unu kaplamaktadır. Nemlice-yarı nemli kuraklık sınıfı ile birlikte bu oran yüzde 60’a ulaşır. Türkiye’nin su iklimindeki mevsimsellik ve yıllar arası değişkenlik de dikkat çekici derecede yüksek. Türkiye’de toplam kullanılabilir su tutarı, 112 milyar m3 olarak hesaplanıyor. Türkiye nüfusunun 2019 yılına göre toplam yaklaşık 83 milyon ve toplam kullanılabilir su tutarının 112 milyar m3 olduğu dikkate alındığında, Türkiye’de kişi başına yıllık ortalama yaklaşık bin 350 m3 kadar su düştüğü bulunur. Nüfusun hala artmakta olduğu Türkiye’de, dünya ortalamasının yaklaşık yüzde 18’ine karşılık gelen bu tutar bize, Türkiye’nin hem kurak dönemlerde hem de iklim değişikliği sonucunda gelecekte iklimin daha sıcak ve kurak, değişkenliğin daha yüksek olacağı dönemlerde yeterli su açısından ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini açıkça gösteriyor” dedi.
PLANLAMA POLİTİKALARI GELİŞTİRİLMELİ
İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin sadece yağış ve sıcaklık gibi iklim öğelerinin ortalamalarındaki artış ya da azalış eğilimleri şeklinde ortaya çıkmadığını vurgulayan Prof.Dr. Türkeş, “Dünyanın herhangi bir yerindeki iklimin kendi değişkenliğinde ve aşırı olaylarında da değişiklikler olur. Bu durum Türkiye için de geçerli. Çeşitli iklim senaryolarında çalıştırılan iklim modellerine göre, gelecek on yıllarda Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafi bölgenin daha az yağışlı ve kuraklaşmaya eğilimli daha sıcak bir iklim etkisi altına girme olasılığı oldukça yüksek; buharlaşmanın artması, yağışların sıklığında ve şiddetinde olası değişmelerin olabileceği ve kar örtüsünün azalabileceği bekleniyor. Bu nedenle, olasılıkla gelecek 20 yıllık dönemde, Türkiye’de su hazne ve akiferlerinde biriken suyun akılcı/dikkatli ve etkili/verimli kullanımı ile neden sonuç ilişkilerini de dikkate alan bütüncül bir kuraklık risk yönetimi sistemi yaklaşımıyla yüzey suyu ve yeraltı suyu kaynaklarının yönetimi, su yöneticilerinin ve uzmanlarının su varlığını optimize etmekle görevli oldukları başlıca stratejiler arasında yer almalı” ifadelerini kullandı.
TEK SESLİ ANLAYIŞ SÜRDÜRÜLÜYOR
Su politikalarının ilgili bakanlıklar ve kamu kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, su ya da sulama birlikleri, ziraat odaları, köylü ve çiftçiler ile varsa su dağıtım sağlayıcısı ve su ticareti yapan şirketler gibi ilgili tüm tarafların arasında sağlanması gereken yasaların denetiminde, ilkeli, tutarlı, sürekli ve dinamik bir diyalog yoluyla belirlenmesi gerektiğine dikkat çeken Prof.Dr. Türkeş, şunları söyledi: “Dünyanın pek çok ülkesinde çok disiplinli, çok sektörlü, katılımcı, suyun bir insan hakkı kabul edildiği, temiz ve yeterli suya çok düşük ya da mütevazı fiyatlandırmalarla ulaşmanın hedeflendiği bir su yönetimi anlayışı giderek yaygınlaşmasına karşın, Türkiye’de su yönetimi politikalarının, plan ve stratejileri hala neredeyse tek disiplinli, tek sektörlü, az ya da hiç katılımcı, piyasacı, özellikle içme suyu firmalarının ekmeğine yağ süren ve yüksek fiyatlanmaya dayalı tek sesli bir anlayışla sürdürülmeye ve uygulanmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu kapsamda, oluşturulması gereken ya da var olan kurulu su yönetimi ya da bütünleşik su ve kuraklık yönetimi planlarının da artık yalnızca bir mühendislik alanı olduğu düşüncesinden ivedilikle vazgeçilerek, özellikle fiziki coğrafyacılar, iklim bilimciler ve hidrolog ya da hidroklimatologlar ile ilgili yer, çevre ve sosyal bilimleri alanlarını içeren çok disiplinli bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. Dahası bu çok disiplinli, çok sektörlü ve katılımcı bir temele oturan su politikalarının ve bu kapsamda da su yönetimi ve kuraklık yönetimi plan ve stratejilerinin başarıya ulaşmasına yönelik olarak, su iklimi, su güvenliği, su ekonomisi, su kalitesi, su yönetimi ve kuraklık yönetimi, kuraklık risk azaltımı, kuraklık analizi ve modellemesi alanlarında uzmanlar yetiştirilmeli.”
‘SU ZENGİNİYİZ’ SÖYLEMİ BİR HAYAL
“Türkiye su zengini bir ülke değildir, öyleymiş gibi yaşayan bir ülkedir” diyen Prof.Dr. Türkeş, “Bugünkü iklim koşullarında Türkiye arazisinin yaklaşık yüzde 60’ı çeşitli dereceden kurak iklim sınıfındadır. Türkiye’de kişi başına kullanılabilir yıllık ortalama su tutarı bin 350 m3 kadardır. Bu değer, Dünya ortalamasının yaklaşık yüzde 18’ine, Batı Avrupa’nın yüzde 27’sine karşılık gelir. Su bizim için yaşamdır, yaşam kaynağımızdır; ama sudan insanın dışındaki öteki canlılar da yararlanmaktadır. Türkiye genelindeki durum ve olası gelecek hava koşulları çok açık. Artık bir yurttaş, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar, üniversiteler, küçük büyük tüm yerel yönetimler vb. olarak, içme suyunu ve içilebilir nitelikteki her türlü suyu insafsızca tonlarca kullanarak, araç ve halı yıkamayı, bahçe sulamayı, apartman içi ve dışını, ev önlerini ve balkonları yıkamayı, tonlarca su ile banyo yapmayı, hangi neden ve amaçla olursa olsun sokakları yıkama vb. tüm yanlış ve kötü alışkanlık ve uygulamalar ile tüketim kalıplarımızı ivedilikle terk etmeliyiz. Her türlü tatlı suyu, yaşamın tüm alanlarında, enerji ve hizmet sektöründen tarım ve sanayiye kadar tüm sektörlerde akılcı, tasarruflu, yeterli ve etkili bir biçimde kullanmayı ve tüketmeyi bir an önce öğrenmeliyiz” değerlendirmesinde bulundu.
Haber Merkezi