- Gündem
- 24.06.2025 10:12
Tarımın en önemli sorununun yaşanan iklim değişiklikleri olduğunu aktaran uzmanlar, TAGEM ve TÜBİTAK desteklerinin yaygınlaşması gerektiğine dikkat çekti ve ekledi: “Yaşanan sorunlardan mutlaka fırsatlar yaratılabilir”
NURETTİN BAKİ - ÖZEL HABER
Son dönemde tarımda yaşanan sorunlar gündemden düşmüyor. Değişen iklim şartları, hızla yok olan tarım arazileri ve başta su olmak üzere tahrip olan yeraltı kaynakları tarımın geleceğini her geçen yıl daha da önemli hale getiriyor. Değişen iklim koşulları ‘gıda güvenliği’konusunda da ciddi riskler yaratıyor. Özellikle taklit ve tağşişlerle insanların sağlığı ciddi risk altında. FAO’nun şu tespiti önemli: “Gıda güvenliği olmadan sosyal ve ekonomik kalkınma da mümkün değil.” İşte bu noktada Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fahri Yemişçioğlu, zeytin ve zeytinyağı başta olmak üzere, son dönemde sık sık gündeme gelen tarımın sorunlarından fırsatlar yaratılabileceğini savundu.
EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ!
Tarımda ilk ve en önemli sorunun yaşanan iklim değişikliği olduğunu dile getiren Yemişçioğlu, Milas Ziraat Odası Başkanı’nın hortum ile ilgili açıklamasını ve sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımıyla doğada yaşanan iklim değişikliğinin tarımı nasıl olumsuz etkilediğini örnek vererek açıkladı. Yemişçioğlu, “Zeytin ve zeytinyağı ile ilgili dertlerden ve bu dertlerden nasıl kurtulabiliriz? Öncelikle ilk ve en önemli sorunumuz iklim değişikliği. Milas Ziraat Odası Başkanı hortum ile ilgili bir paylaşımda bulunmuş. Hortum anıt ağaçlar dâhil olmak üzere onlarca ağacı kökünden sökmüş, sağa sola fırlatmış ciddi hasarlar vermiş. Antalya’dan da zaman zaman hortum haberleri gelmeye başladı. Peki, hortum daha önce ülkemizde çokça yaşanan bir doğa olayı mıydı? Tabi ki değildi. İklim değişikliğinin bu tür zararlarının ötesinde saf zeytin ve zeytinyağını değil tüm meyve ve sebzelerin rekoltesini etkiliyor. Peki, bu bir fırsat yaratabilir mi? Elbette yaratabilir. İklim sayesinde geçmişte belki hor görülen hiçbir şekilde sözü edilmeyen tarım, popülerlik kazandı. Bugün tarım yükselen bir değer. Bugün endüstri tapıncı, makineleşme tapıncı, gökdelenlerin içinde yaşama ve rafine hayat sürme tapıncı artık sona ermek üzere insanoğlu tarımın değerini anlamaya başladı. Tarımın değerini insanlar anladı, bundan sonra tarımın değerini anlama sırası devletimiz ve üniversitelerimizde. Artık tarım ve gıdayı daha nitelikli hale getirmenin zamanı geldi. Bu da iklim değişikliğinin getirdiği fırsat” diye konuştu.
TAKLİTE MAHKUMDUR!
İklim değişikliğinden sonra en önemli ikinci sorunun değerli ürünleri kopyalayarak elde edilen taklit ve tağşiş olduğunu söyleyen Yemişçioğlu, bu sorundan da ciddi ve etkili bir fırsat yaratılabileceğini bildirdi. Yemişçioğlu, “Tarımda ikinci en büyük sorun taklit ve tağşiş. Değerli olan her şey taklit edilmeye mahkumdur. Bugün taklit ve tağşiş problemi değerli olan her ürünün başındaki temel sorunlarından birisidir, zeytinyağı da bunlardan muaf değil. Tarım ve Orman Bakanlığının en iyi yaptığı ve açık politikalar uyguladığı süreç tağşiş kontrolüdür. Sıkı denetim yapılıyor, denetim sonuçları halkla paylaşılıyor. Fakat cezaların caydırıcı olmaması önemli sorunlara yol açıyor. Yıllarca bekleyip bir tağşiş listesi yayınladığınızda o tağşiş listesi içerisindeki birimlere bakan tüketici yanlış bir algıyla ‘endüstriyel ürünlerde sayfalarca saymakla bitmez hileler var’ diyerek yanlış bir kanıya varıyor. Cezaların yer aldığı listede zaten çoktan işletmesini kurup bir vurgun yapmış sektörün adını kirletmeye çalışmış sonradan kaybolmuş kişilerin adlarını içeriyor. Peki, buradan nasıl bir fırsat yaratabiliriz? Buradan etkin bir denetim mekanizması düzenine bakanlık, sektör ve üniversiteler birlikte kümeleme sistemiyle çalışabilir. Kümeleme rekabet edenlerin ortak paydada buluşması ve bu ortak paydaları geliştirmesi anlamına geliyor. Zeytin ve zeytinyağı sektörünün özellikle de zeytinyağı sektörünün önünde bu hile bir kümelenme gereği olarak değerlendirilebilir. Sadece bir bakanlığın denetlemesi, ifşa etmesi tek başına mümkün değildir. Kümeleme süreci bizim ortak paydalarımızın olması, bu ortak paydalar çerçevesinde hileye hurdaya karışanla ortak mücadele için bir fırsat doğurmaktadır” diye konuştu.
MARKALAŞMAK VE KOOPERATİF VURGUSU
Hileli ürünlerin markalaşma ve kooperatifleşme ile piyasadan yok olacağına vurgu yapan Yemişçioğlu, “Hileli ürünler markalaşma ve kooperatifleşmeyle ortadan kalkar. Örneğin bugün zeytin ve zeytinyağı sektöründe önemli sermayelerle yatırımlar yapılmaktadır. Markalaşama bizim için son derece önemlidir. Çünkü markamızın içini sağlıklı, kaliteli, doğru ve iyi pazarlanmış ürünle doldurduğumuz zaman ‘kötü’ sistemi terk edecektir. Tüketici iyiye yönelecektir. Bugün hiçbir tağşiş listesinde markasına yatırım yapan firmanın adını göremiyoruz. İkinci önemli olan kısım ise kooperatifleşme! Bugüne kadar herhangi bir kooperatif ismini bir tağşiş listesinde görmedik. Dolayısıyla markaya değer vermek ve kooperatifleşme bu işin geleceğidir ve bize yarattığı fırsatlardan birisidir. Tüketici güvendiği markaya bildiği lokasyona meyil ediyor. Bunun farkında olalım ve bu yönde çalışmalarımızı artırmalıyız” dedi.
ULUSLARARASI COĞRAFİ İŞARETLER
Zeytin ve zeytinyağının insan hayatına kattığı sağlık ve kalitesinden bahseden Yemişçioğlu, uluslararası coğrafi işaretlere dikkat çekti. Yemişçioğlu, “Zeytin ve zeytinyağı size gastronominin bütün inceliklerini sunabilen bir meyve. Tüm olumlulukları sunuyor ve aynı zamanda sizi uzun yaşatıyor. Böyle bir ikinci ürün var mı bilmiyorum. İşte zeytin ve zeytinyağının böyle bir repütasyonu var. Bu repütasyon bizler için bir fırsat. Denilebilir ki harcamalar dolar ve euro üzerinden çok yüksek. Bu çok doğru. Peki, bu ürünleri dolar ve euro üzerinden pazarlamanın, yurt dışına satmanın bir yolu var mı? Maddem girdiler böyle, satışları da bu hale getirmek, bu payı arttırmanın bir yolu vardır. Bu yol da uluslar arası coğrafi işaretler. Yani ulusal coğrafi işaretlemede kendi kendinize yaptığınız tanıtımları aynı zamanda uluslar arası sürece de taşımak. Yanılmıyorsam zeytinyağında 7 tane ulusal coğrafi işaretimiz var. 3 tanesi uluslar arası sürece ilerliyor. Bir tanesi Ayvalık diğerleri de Milas ve Edremit. Burada zeytinyağını kendi içimizde coğrafi işareti alalım bu bir gıda güvenliğidir, bir gıda kalitesi gerecedir ama uluslar arası coğrafi işaret tek başına bir kurumun başaracağı bir iş değildir. Devletin burada bütün kurumlarıyla desteklemesi gerekir. Niye? Yeni pazarlara açılmak için. Bugün Çin, Japonya, ABD yeni pazarlardır. Bu pazarlamanın altını bilim, teknoloji ve ortaklarla dolduracağız. Bunu proje destekleriyle yapmamız şart” ifadelerine yer verdi.
DESTEKLER YAYGINLAŞMALI
Tarım için yapılan TAGEM ve TÜBİTAK desteklerinden bahseden ve bu desteklerin yaygınlaştırılması gerektiğini belirten Yemişçioğlu, “Bugün iki tane temel proje desteği var ve bunun sektörel bazda yaygınlaştırılması ve konuşulması gerekiyor. Bunlardan bir tanesi Tarım ve Orman Bakanlığının Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) destekleri. TAGEM desteklerini kendi içimizde bir oyun şeklinden çıkarıp endüstriyel desteklere, endüstriyel ortak projelere çevirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde kendi içimizde yaptığımız şeyler kendi aramızda kalıyor. Her toplantıda olduğu gibi bildiklerimizi birbirimize anlatıp durmaya devam edeceğiz ama böyle olmamalı. Burada Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün birikimi, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın birikimi, üniversitelerin birikimi sektörle platformlarda buluşmalı. İki tane platform var bu platformların etkinliği artırılmalı. Bir tanesi TAGEM’in endüstriyel projeleri, ikincisi TÜBİTAK’ın destekleri. Bu iki destek mümkün olduğunca şeffaf yönetimle, mümkün olduğunca akademik işbirlikleriyle yaygınlaştırılmalı ki tarım sektörünün ışığı daha fazla parlayabilsin. Şişelerin ve poşetlerin içi daha doğru, daha güvenli ve inovatif ürünle doldurulabilsin” dedi.
AR-GE VE ÜR-GE AYRIMI YAPILMIYOR!
Tarımda hem üretim hem de tüketim kısmının sihirli sözcüklerin peşinden gittiğini dile getiren Yemişçioğlu, bu sihirli sözcüklerin içini doldurmak gerektiğini belirtti. Yemişçioğlu, “Biz belirli sihirli sözcüklerin peşine takılıyoruz ama bu sihirli sözcüklerin arkasını da doldurmamız lazım. Bu sihirli sözcüklerden bir tanesi organik ama bu organiğin anlamının doğrusunu bilelim. Diğer sihirli sözcüğümüz inovasyon. Herkes, her şeye Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) ve inovasyon diyor. Ben koskoca işletmelerin Ar-Ge departmanlarına bakıyorum, yaptıkları iş Uluslararası Rekabetçiliği Geliştirilmesi (UR-GE) ile AR-GE arasındaki farkı bilmeden yollara çıkıyoruz. Bilmemek ayıp değil ama öğrenmemek ayıp. Bu ayrımı nasıl öğreniriz? Ar-Ge kültürünü yaygınlaştıracak projelere başvurarak. Bu proje platformlarını da devlet sunacak. Ar-Ge’siz bilgi birikimi olmaksızın tezler, bizlerin odalarındaki raflarda tozlanır, makaleler ve dergilerde İngilizce olarak yayınlanır, yabancılar okur üretirler. Bizler kendi kendimizle konuştuğumuzla kalırız. Gelin bunu TAGEM ve TUBİTAK destekleriyle fırsata çevirelim. İşletmelerimizde Ar-Ge’ye önem verip kendi odalarımızda lokasyonlarımıza çekilip oturmayalım” ifadelerini kullandı.