- Gündem
- 06.05.2025 01:02
İzmir’de yaptıkları restorasyon çalışmalarıyla tarihi dokulara yeniden hayat veren Restorasyon Uzmanı İnşaat Mühendisi Umart Mimarlık sahibi Mahir Kaplan ve ekibi, her projede İzmir’in siluetine yeni bir renk katıyor
KENAN YEŞİL - ÖZEL HABER
İzmir’de ve yurt içinde hayata geçirdikleri bir birinden önemli projeler ile restorasyon alanında prestijli işlere imza atan Restorasyon Uzmanı İnşaat Mühendisi Umart Mimarlık sahibi Mahir Kaplan, hayata geçirdikleri projeleri anlatı. Restoretör olduklarını ve sadece restorasyon işleri yaptıklarını belirten Kaplan, ekibinin de bu alanda uzman olduğunu söyledi. 2007 yılından beri İzmir ve Ege Bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin belli başlı yerlerinde çok prestijli projelerde yer aldıklarına dikkat çeken Mahir Kaplan, “Umart Mimarlık olarak ana dalımız uygulama. Biz uygulama ile tanındık, uygulama ile bu işe başladık. 5 yıldır da proje ve müşavirlik birimimizi de belli bir noktaya getirdik. Gelen talepler üzerine Umart Mimarlık müşavirlik birimini geliştirdik. Piyasaya ve müşterilerimize artık bu hizmeti de verebiliyoruz. Bölgede yaptığımız bir sürü (şu ana kadar yapmış olduğumuz anıtsal yapılardan tutun da) prestijli projemiz var” dedi.
RESTORASYON BİZİM YAŞAM ŞEKLİMİZ
Korumacılık esasıyla restorasyon yaptıklarını anlatan Kaplan, “Bizim ilkemiz korumacılık, vicdan, sevmek, sahip çıkmak. Biz var olduğumuz sürece bu ilkelerimiz devam ettirmek istiyoruz. Kendimizi eğitmeye, ekibimizi eğitmeye, yeni bir şeyler öğrenmeye, donanımlarımızı artırmaya devam ediyoruz. Hem insan yatırımımıza hem de teknolojik yatırımımıza devam ediyoruz. Bilgi ve becerilerimizi paylaşmak için her türlü sosyal projeye katkı koyma çalışıyoruz. Birçok üniversiteden gelen genç arkadaşlarımız var. Onlara hem ofisimizde hem sahada staj gibi benzeri konularda faydalandırmaya çalışıyoruz. Restorasyon bizim bir yaşam şeklimiz” diye konuştu.
ÇOK FAZLA ESER VAR
Sahip çıkılması gereken çok daha fazla eserin olduğunu vurgulayan Kaplan, “Sahip çıkmakla birlikte bunların dönemsel olarak bakımlarını, rutin müdahalelerini yapmak gerekiyor. Bir eseri sadece dokunmak, ona müdahalede bulunmak yetmiyor. Rutin bakımları da yapılmalı. Öyle eserler var ki yüzyıllardır hiçbir şekilde kullanılmamış atıl durumda. Bunları tekrar eski enerjine kazandırmak, geçmişin mirasını ayağa kaldırmak için yaşatmak da sahip çıkmak da gerekiyor. Çünkü çevre kirliliği, trafik yükü, jeopolitik altyapı değişikliği, hava kirliliği, mevsim değişikliği bunlar eskiden bu kadar fazla değildi. 20 yılda bir yapılan işlemler şimdi 2 yılda bir yapılıyor” şeklinde konuştu.
RUTİN KONTROLLER GEREKİYOR
Tarihi yapılarda rutin kontroller yapılmadığı zaman basit bir sorunun zaman içerisinde büyük bir soruna dönüştüğüne dikkat çeken Mahir Kaplan, “İkinci Kordon’da borsa binasının, Garanti binasının bulunduğu arterde öyle bir trafik var ki cephede 2 yılda bir bakım yapmak gerekiyor. Bu yapılarda rutin kontroller yapılmadığı zaman basit bir sorun zaman içerisinde büyük bir soruna dönüşüyor. Yapıların kendisi yaşlı ve yorgun. Aynı zamanda yapılarda kullanılan malzeme yaşlı. O yüzden o yapılardaki bozulma normal yapılardaki bozulmaya göre çok daha hızlı ilerliyor. Bu da daha maliyetli bir soruna yol açıyor. Restore ettiğimiz yapıları sadece restorasyonla kalmayalım aynı zamanda o yapının uzun vadedeki bakım onarım gibi rutin kontrollerini da planlayalım diye uyarılarda bulunuyoruz. Bilinçli, kültürlü, yaşadığı, dokunduğu yapıdaki geçmişi o mirası algılayabilecek insanlarla oraları kullanalım, işletelim. Duvara bir çivi çakılacağı zaman bile çok dikkat edilmesi gerekiyor” dedi. Mahir Kaplan, şu ana kadar yapmış oldukları restorasyon projeleri ile ilgili detayları da anlattı.
ALAÇATI PAZARYERİ CAMİİ
Alaçatı Pazar Yeri Camii’nin (Theotokou Kilisesi) Yuhannis Halapes tarafından, 1830’lu yıllarda yapımına başlanmış ve 1874’te kilise olarak hizmete açılmış olduğu bilgisini veren Kaplan, “Kilisenin cumhuriyetin ilanından hemen sonra camiye dönüştürüldüğü biliniyor. Üç nefli ve bazilikal planlı olan yapı, yığma moloz taş tekniğinde inşa edilmiştir. Rumlar için yapılan üç büyük kiliseden biri olan bu yapı günümüze ulaşabilmiş tek kilisedir. Kiliseden Camiye çevrildikten sonra ‘Pazaryeri Camii’ adını alan ibadethane, restorasyon çalışmaları sırasında mevcut olan ikonların, dini tasvirlerin, altar bölümü ve heykelciklerin ortaya çıkarılmasıyla, zengin bir kültür mirası olarak korunabilmiştir” diye konuştu.
ALAÇATI YEL DEĞİRMENLERİ
Mahir Kaplan, “1850-1920 yılları arası inşa edildiği tahmin edilen değirmenler, rüzgâr alan tepelerde inşa edilmişlerdir. Silindirik gövdeli, dairesel forma sahip, yığma taş duvarlı yapılar iki veya üç katlı olarak tasarlanmışlardır. Üst katta mekanizma, orta ve alt kısım depolama ve karşılama olarak kullanılmıştır. Yapıda kullanılan bölgesel taşın yumuşak olduğu için kolayca biçimlendirilebildiği, yıllar içinde sertleştiği zaman dayanıklı ve gözenekli yapısı sayesinde ses ve ısı izolasyonu sağladığı bilinmektedir. Çatılar genelde külah tarzındadır. Yapıya giriş tek kapıdan sağlanır, üst katlara ulaşım taş bir merdivenle sağlanır” ifadelerini kullandı.
BAŞDURAK CAMİİ
Yapıyla ilgili en erken tarihli verinin Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden elde edildiğini dile getiren Kaplan, “Yapının 17. yüzyıl ortalarından 19. yüzyıl sonlarına dek Hacı Hüseyin Camii adını taşıdığını, daha sonra mevkiinin ismi olan Başdurak adıyla anıldığı belirtilmektedir. Kemeraltı Çarşısı’nın en hareketli bölgelerinden birinde yer alan Başdurak Camii, bulunduğu konum itibarıyla fevkani olarak tasarlanmış ve alt kata ticaret mekanları yerleştirilmiştir. İbadet mekanı ve avlu üst katta yer almaktadır. Cami, kare planlı bir harim, harimin kuzeyinde bir son cemaat yeri ve kuzey batısındaki minareden oluşmaktadır” şeklinde konuştu.
ÇEŞME RASİM PALAS OTELİ
Çeşme Ilıca Mahallesi Ilıca Caddesi’nde yer alan Rasim Palas Oteli projesini de tamamladıklarını aktaran Mahir Kaplan, “Rasim Palas Oteli adıyla da bilinen kültür varlığı yapı, deniz kenarında benzer fonksiyonlara sahip aralarında Karabina Otel, İstanbul Oteli vb. tescilli 10 kadar yapının bulunduğu kısmi bir kentsel sit alanının içinde bulunuyor. Özgün işlevinde de otel olarak kullanılan yapının günümüzde etrafındaki niteliksiz ekler kaldırıldı, çağdaş turizmin asgari standartlarını sağlayacak bir alt yapı ile butik otel düzenlemesi yapıldı. Atatürk’ün kaldığı çok eski bir otel. İzmir’e Ilıca’ya çok güzel bir eser kazandırılmış oldu. Sağlıklı bir çalışma oldu. Aile olarak kendi eserlerini sahip çıktılar. Günümüz koşullarına haline getirerek eskinden olduğu gibi yine otel olarak kullanılacak. Tarihi dokusu tamamen korundu. Müştemilat yapılarında modern mimarlıklar yapıldı” diye konuştu.
SALEPÇİOĞLU CAMİİ
Salepçioğlu Camii’nin, İzmir’in 19. yüzyılda inşa edilen en büyük ve en gösterişli camilerinden biri olduğunu söyleyen Kaplan, “Fevkani bir kuruluşta inşa edilen cami, mektep ve medrese olarak tasarlanmış bir alt katın oluşturduğu, kenarlarına sıralanmış babalar ve babalar arasına yerleştirilmiş demir parmaklılarla çevrelenerek oluşturulmuş geniş bir platformun üzerinde yer alıyor. Camiyi doğu, batı ve kuzeyinden ‘U’ şeklinde dolanan avlu işlevi yüklenmiş bu platforma kuzeydeki iki yönlü merdivenlerle ulaşılır. Cami, oldukça anıtsal tek kubbeli bir harim ile kuzeyinde yer alan alt katı son cemaat yeri, üst katı mahfil olarak tasarlanmış iki katlı kapalı bir ön mekan ve kuzeydoğu köşede yer alan ve yapıdan bağımsız inşa edilmiş bir minareden oluşur. Camiyi doğu, batı ve kuzeyinden ‘U’ şeklinde dolanan bir avlu işlevi yüklenmiş platformun altında, yapının mektep ve medrese olarak tasarlanmış bölümü yer alır. Bu alt katı doğu, batı ve güney tarafından dar bir avlu çevreler. Avlunun daha geniş tutulmuş doğu tarafında bir havuz bulunmaktadır” dedi.
TARİHİ LİSEDE BAKIM ZAMANI
Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesinde de bir bakım onarım çalışması yaptıklarını dile getiren Mahir Kaplan, “Geçtiğimiz yılki eğitim döneminin ikinci yarıyılında da çalışmalarımız devam etti. Yaz ayında çalışmalar bitecek. Çatıları, dış cephesi, iç kısımları, elektrik, ısıtma sitemleri gibi mekanik grubuyla birlikte onarımı yapacağız. Dış cephede bir dönem boyanan taş silmeler, söveler hepsi tek tek temizleniyor. Dış cephede raspa yaptık. Raspa sonucu alt katmanında daha eski döneme ait boya renklerine ulaştık. Şu anda mevcut cepheyi de o dönemin renklerine uygun bir şekilde yapıyoruz. Taş sövelerin, mimari öğelerin boyanmasına karşıyız. Bu eserlerin boyanması kadar saçma bir şey yok. Boyamalar ile hem malzeme belgeleme anlamında aldatıcı oluyor, hem de etik olmuyor. Tarihe saygısızlık oluyor. Yağlı boyadan dolayı mimari eser nefes alamıyor. Dolayısıyla 200 yılda bakım isteyecek taş 10 yılda eriyor. Taş söve eridiği zaman yapısal statik problemler başlıyor. Oradaki bir taş mukavemet olarak etrafında bir yük taşıyor ve erime ile yük taşıyamaz hale geliyor. O yüzden konusunda uzman ekiplerle çalışıyoruz” dedi.
PORTEKİZ SİNAGOGU
Symirna Agorası’nın batısında Havra Sokağı yakınında yer alan Portekiz (Portugal) Sinagogu’nun Kemeraltı’na kazandırıldığını belirten Kaplan, “1976 yılında geçirdiği yangın sonrasında uzun süre depo olarak kullanılan yapı, donatılarının büyük bir kısmını yitirmiştir. Taş-tuğla çerçeveli duvar tekniğinde yığma olarak inşa edilen yapı, özgünde düz ahşap tavanla örtülü, kırma çatılı ve kiremit kaplı olmasına rağmen tavan ve çatı tamamen yıkılmış, atermitle kaplanmıştır. Cephelerin üst kesiminde sıva ile oluşturulmuş profilli bir saçak bulunmaktadır. Güney ve batı cepheleri dışında yapılarla çevrilidir. Bu nedenle doğu ve kuzey cepheleri görülememektedir. Yapının iç plan düzeni neredeyse tamamen yok olmuş ve değiştirilmiştir. Güncel işlev için yapılan ekler tasarlanırken, özgün kullanıma dönülmesi durumunda yapıya minimum etki etmesi hedeflendi. EGİAD olarak restorasyon işlerini almış olduğumuz Portekiz Sinagogunun sosyal ve kültür merkezine dönüşüm projesini de bitirdik. O da çok güzel bir proje oldu. Özgünlük anlamında doğru malzeme kullanarak, dokusu ve yeni işlevselliği olarak, altyapısal olarak çok başarılı bir proje oldu. Kentte ve Kemeraltı’na ciddi bir kazanım sağlamış oldu. Sadece EGİAD’ın kullanımı açısından değil hem Kemeraltı’nın hem İzmir’in de sosyal ve kültürel etkinlik alanı olarak kendi kategorisinde katma değer bir proje oldu” diye konuştu.
ESKİ TEKEL BAŞMÜDÜRLÜK BİNASI
Akdeniz Caddesi ve Cumhuriyet Bulvarı kesişiminde yer alan Eski Tekel Başmüdürlük binasındaki restorasyon işlemlerini bitirdiklerini belirten Kaplan, “Nail Özkardeşler A.Ş grubuna yapmış olduğumuz Tekel binası var. Orada kısmi olarak restorasyon işimiz vardı. Yeni yapım ve benzeri işleri pek fazla girmiyoruz. Bizim işimiz restorasyon, konfermasyon. Taahhüdümüz restorasyondu. Dış cephe restorasyonu, binanın yapısal güçlendirilmesi, çatısı ve dış cepheyle ilişik olan doğrama işlerini yaptık. 7 ayda oradaki çalışmaları bitirdik. Şu an için ise proje müellifi olduğumuz için sadece içerdeki çalışmaları denetliyoruz. Tekel binasının üst katları otel olacak. Alt kat ise güzel bir restoran konseptine dönüşüyor. Tekel binası da o bölgede örnek ve katma değer katacak bir proje olacak” dedi.
YENİ PROJELER
Restorasyon için yeni projeler aldıklarını belirten Mahir Kaplan, bu projelerin yakın zamanda görücüye çıkacağını dile getirerek şöyle konuştu: “İzmir Büyükşehir Belediyesinin Tire’deki idari binası var ve orada da restorasyon için çalışmalara başladık. Tire Kurtuluş Mahallesinde yer alan bu yapı Levanten Köşkü gibi eski bir yapısı olan konut projesine başladık. Bayındır eski Furunlu’daki çok eski bir döneme ait cami olan Eski Furunlu Camii restorasyonunu başladık. Urla’da sabun fabrikası var. Önemli bir proje. Sepil Holding orayı satın aldı. Çok katma değerli bir yer olacak. Bölgede herkes otel yaparken onlar orayı ofis yaparak Ar-Ge merkezi olarak kullanacaklar. O projede ruhsat alıp işe başladık. Bu yılsonunda bitirmeyi hedefliyoruz.”