“Tarıma Koruyucu Hekimlik getirilsin”

Tohum takas şenliklerinin bilimsel veriler içermediğini, bitkilerdeki hastalıkları bölgeden bölgeye taşıdığını aktaran Ege’li uzmanlar, son dönemde ilaçlardan kaynaklanan bitki zehirlenmeleriyle ilgili de konuştu


  • Oluşturulma Tarihi : 16.11.2019 14:51
  • Güncelleme Tarihi : 16.11.2019 14:51
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Tarıma Koruyucu Hekimlik getirilsin”

NURETTİN BAKİ-RÖPORTAJ
Ülkemizde son dönemde hem merkezi hem de yerel yönetimler tarafından tohuma yönelik politikalar geliştiriliyor. Yerli tohumu çeşitlendirmek ise yönetimlerin üzerinde düşündüğü en büyük konu. Özellikle yerelde yapılan tohum takas şenlikleri ise büyük rağbet görüyor. Tohum takas şenlikleri köyler arasında olduğu gibi bölgeler arasında da yapılabiliyor. Tarımda son dönemde artan ilaç kullanımı ise insan sağlığını tehlikeye atıyor. Ege Üniversitesi Tohum Teknolojisi ve Araştırma Merkezi’nden uzmanlar gazetemize Türkiye’nin tohum yapısı ve tarımda ilaç kullanımı ilgili bilgiler verdi. Tohum takas şenliklerin bilimsel olmadığının altını çizen uzmanlar, ülkemizin pek çok bitki türünün anavatanı, pek çok türün de ikinci gen merkezi konumunda yer aldığını vurguladı. Bir ıslah çalışmasında aynı anda hem stres faktörlerine dayanıklılık hem yüksek verim hem de kalite ve lezzettin yüksek olmasının kolay olmadığını savunan uzmanlar, yerel çeşitlerin korunmasının son derece önemli olduğunu belirtti. Türkiye’de sertifikalı tohum kullanma rakamının son 15 yıl içerisinde çok önemli oranda artış gösterdiğini söyleyen Ege’li uzmanlar, her ürünün kendi bölgesinde yetiştirilmesine dikkat çekti. Türkiye’nin tohumda kesinlikle İsrail’e bağımlı olmadığının altını çizen Uzmanlar, sınır kapılarından geri gönderilen ürünlerin aşırı ve kontrolsüz ilaç kullanımı sonrası meyve üzerinde oluşan kalıntıdan kaynaklandığını vurguladı.



TAKAS ŞENLİKLERİ BİLİMSEL DEĞİL
Tohum takas şenliklerinin bilimsel bir gerçekliği var mı? Burada yaşanan sıkıntılar nelerdir?
Ege Üniversitesi Tohum Teknolojisi ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Doç.Dr. Özlem Alan: Şunu düzeltmemiz gerekiyor. Tohum takas şenlikleri bilimsel değil. Son yıllarda sivil toplum kuruluşlarının ve belediyelerin desteği ile tohum takas şenlikleri yoluyla üreticiden üreticiye tohum aktarılması sağlanmaktadır. Bu amaçla ülkemizde 2010 yılından beri küçük çiftçiler ile hobi amaçlı üretim yapanlar arasında yaygın olan bir uygulama olarak devam ettiği gözlenmektedir. Tohum takas şenliklerinin değiş, tokuş fırsatı, çeşitliliği arttırma, deneyim ve bilgi paylaşımı, farkındalık yaratma ve eğitim gibi çeşitli faydaları olduğu açıktır. Ancak kontrolsüz tohum takasının getireceği olumsuz sonuçlar da dikkate alınmalıdır. Yerel çeşitlerin özelliklerini kaybetmeden sürdürülebilirliği tohum üretimlerinin kaliteli bir şekilde yapılmasıyla mümkündür.  Çeşitlerin özelliklerinin değişmemesi için yabancı tozlanmanın engellenmesi, tohumla taşınan hastalık ve zararlıları taşımamaları, yerel çeşit tohumlarının canlılık özelliklerinin yüksek olması ve bunu sağlayacak şekilde yetiştirme tekniklerinin uygulanması önem kazanmaktadır. Takas şenliklerindeki en önemli sorunları şöyle sıralamak mümkün;  Adına doğruluk (paketin üzerinde yazan çeşit doğru olmuyor). Tohumun yetiştiriciliğinde yapılan yanlışlar, bakım işlemleri, hasat vb. nedenlerden dolayı çimlenme oranı düşük tohumların takasta olması. Hastalık ve zararlı taşıyan tohumların takasta olması. Bir bölgedeki görülen hastalık ve zararlıların takas ile başka bölgelere taşınması. 



Ürünlerde “eski tat ve lezzet yok” söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doç. Dr. Özlem Alan: Ülkemizin sahip olduğu coğrafik yapı, ekolojik faktörler, yedi bölgenin farklı ekolojik ve coğrafi ve ipek yolu üzerinde yer alması ve tarım tarihinin de eski olması gibi nedenlerden dolayı pek çok bitki türünün anavatanı, pek çok türünde ikinci gen merkezi konumunda yer alıyor. Biyolojik çeşitliliğimiz çok yüksek. Pek çok türde de endemik bitkilere sahibiz. Rakamları da oldukça yüksek. Dünyada ve ülkemizde teknolojinin gelişmesi ve nüfusun artmasıyla beslenme ihtiyacı miktarları arttı. Dolayısıyla birim alandan elde edilen verimin artması gerekiyor. İklim değişti, yeni yapılan ıslah çalışmaları kuraklığa dayanıklılık, düşük sıcaklığa dayanıklılık, yüksek sıcaklığa dayanıklılık, hastalık ve zararlılara dayanıklılık gibi faktörlere doğru yöneldi. Dolayısıyla bir ıslah çalışmasında hem stres faktörlerine dayanıklılık hem yüksek verim hem de kalite ve lezzettin yüksek olması pek kolay bir şey değil. Bu nedenle öncelikler verim ve stres faktörlerine dayanıklılık olunca tat ve lezzet gibi özellikler bir ıslah programında ikinci sırada kalabilir. Bu tat ve lezzetin tamamen yok olması demek değildir. Tat ve lezzet özellikleri de kabul edilebilir sınırlar içerisinde olanlar seçilir. Algı “eski lezzet ve tatlar yok” noktaya geldi. Bizim elimizdeki biyolojik çeşitliliğimizi (yerel çeşitleri) yeni geliştirecek çeşitlerde materyal olarak kullanmak zorundayız. O yüzden bunları koruyup gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarmamız lazım. Bu hem kültürel bir miras hem de tohum konusundaki yapılacak ıslah çalışmalarında genetik kaynak. Biz yerel çeşitleri korumalıyız, sürdürülebilirliğini sağlamalıyız, ayrıca bu milli bir konu. Bunun yanında verimlikle stres faktörlerine göre ıslah çalışmalarını ret edemeyiz, çünkü nüfusumuz artıyor. Tarımsal üretim alanları azalıyor. Nüfusumuzun beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasında dekara verim değerleri yüksek ve dayanıklı çeşitler ile üretime devam ederek bunun yanında organik tarım modeli, iyi tarım uygulamaları ve hobi bahçeciliği gibi üretim modellerinde Yerel çeşitlerin kullanımı teşvik edilerek ikisini birlikte götürebiliriz. Bu şekilde yerel çeşitlerin sürdürülebilirliği sağlanabilir. Tarımsal üretimde kendi kendimize yeter rakamlara ulaşmak ve tohumculuk konusunda uluslararası rekabeti yakalamak mümkün olabilir. 



SERTİFİKALI TOHUM ÜRETİMİMİZ ARTTI
Sertifikalı tohum kullanmada ülkemiz hangi noktada bulunuyor? Tohum ticaretimiz ne ölçüde var?

Ege Üniversitesi Tohum Teknolojisi ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hülya İlbi: Bizim sertifikalı tohum kullanma rakamımız son 15 yıl içerisinde çok önemli oranda artış gösterdi. Sertifikalı tohum bir anlamda Tarım ve Orman bakanlığı tarafından kontrolleri yapılmış, hastalık ve zararlı taşımayan, kullanıldığında çiftçiyi mağduriyete uğratmayacak tohum demek.  Bu yurtdışındaki ülkelerde de böyle. Ülkemizde sertifikalı tohum kullanma oranlarında bakanlığın desteğiyle beraber artış var. Tarımsal üretimde daha kaliteli tohumlar kullanılıyor. Dünya tohumluk ticareti rakamlarına (yaklaşık 60 milyar USD) baktığımızda bizim ülkemizin tohumluk ticareti rakamları ile (yaklaşık 1 milyar dolar ile)   dünyada 11’inci sıradayız. Bizim sıkıntımız ithalat ve ihracat arasındaki makasın kapanması. İhracat fazla olmalı, ithalat artmamalı artıda olmalıyız. Bu makas son 10 yılda küçüldü ve küçülmeye devam ediyor. Özellikle yerli tohum sektörümüzün ıslah çalışmalarına ve Ar-Ge’ye önem vermesi sonucunda yeni çeşitler geliştirmesi ve yerli firmalarımızın bu çeşitleri yurt dışına pazarlamaları ile bu makas azalmaktadır.  Ya ihracat ve ithalatla eşit olsun ya da ihracat artıya geçsin ki milli değer olarak biz bunu alalım. 
HER ÜRÜN BÖLGESİNDE YETİŞTİRİLMELİ
Son dönemde “Atalık tohum” “Ata yadigarı tohumlara dönüş” gibi söylemler arttı. Bu söylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Prof. Dr. Hülya İlbi: Atalık tohum, yerel tohum sınıflandırılmalara karşıyım. Bu kavram karmaşaları, insanlarda yanlış algılara neden oluyor. Özellikle anavatanı olduğumuz tohumlar bizim için önemli. Bazı türlerde birincil bazılarında ikincil Gen merkeziyiz. Tohumları saklayarak biz onların genlerini saklıyoruz ve gelecek kuşaklar aktarıyoruz.  Dolayısıyla bunlar iyi ıslah materyalleri. Ben atalık tohum yerine yerel çeşit kullanmayı tercih ediyorum. 



Neye göre yerel çeşit oluyor?
Yerel çeşitler bir bölgeye adapte olmuş o bölgenin iklim koşullarına, hastalık zararlarına karşı direnç kazanmış belli özellikleri olan çeşitler. Bu ürünleri alıp başka bir bölgede yetiştirdiğinizde bu özelliklerin farklı bir ekolojide görülmesi mümkün olmayabilir. Bu özellikler kontrol eden genler ekolojik faktörlere bağlı olarak çalışırlar ya da çalışmazlar. Çalışmazlarsa o ürünü üretmezler. Çalışırsa o ürünü üretirler. Çok konuşulan glutensiz buğday. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yetişiyor. Bu buğdayı alıp Ege Bölgesi’ne taşıdığımızda ürünün içeriği değişir. Çünkü çevre faktörü, yükselti, hava sıcaklığı gibi etkenler değişiyor. Aynı ürünü yetiştiriyorsunuz bu sefer buğday glutenli olabiliyor. Her ürün bölgesinde yetiştirilmeli. Biz buna yerel çeşit diyoruz. Biz bunlara atalık demiyoruz. O bölgeye adapte olmuş o bölgenin isimleriyle anılırlar zaten. Kırkağaç kavunu, çeşme kavunu o bölgeye özgü.  
TOHUMDA İSRAİL’E BAĞLI DEĞİLİZ
“Tohumlarımızın çoğunu İsrail’den alıyoruz” şeklinde bir algı var. Bu algı doğru mu?
Doç. Dr. Özlem Alan: Kesinlikle hayır. Islah yapan yerli firmalarımız var. Özellikle sebze tohumu firmaları için söylemem gerekirse, yazlık sebzelerde(domates, biber patlıcan grubunda kabak, karpuz, hıyar grubunda) ıslah yapan ve çeşit geliştirenlerin sayısı kışlık sebze ıslahı firmalarına göre daha yüksek. Yerli firmalarımız da genetik havuzlarında bu yerel çeşitleri kullanmakta ve ortaya çıkan çeşitler yerli. İsrail’in dünya ticaretindeki ihracat ve ithalat rakamları toplamı Türkiye’den daha düşük. Tohumda kesinlikle İsrail’e bağımlı değiliz. Türkiye’ye ilk giren hibrit domates çeşitleri İsrail firmasına ait olduğu için zihinlerde böyle bir algı kalmış. Özellikle sebze ve süs bitkileri tohumları için dünyada Hollanda lokomotiftir. Tarla bitkileri grubu için ABD ve Fransa lokomotiftir. İsrail tohum ticaretinde baya gerilerde hatta Türkiye’nin de gerisinde yer alıyor. 
AŞIRI İLAÇ KULLANIMINDAN KAYNAKLANIYOR
İhracatını yaptığımız bazı ürünlerimiz bazen gidecekleri ülkelerin sınır kapısından geri gönderiliyor. Bunun sebebi olarak tohum diyenler var. Neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Hülya İlbi: Ülkemiz tarafından ihracatı yapılan bazı sebze ve meyvelerin sınır kapılarından geri gönderilmesi tohum kaynaklı değildir. Aşırı ve kontrolsüz ilaç kullanımı sonrası meyve üzerinde oluşan kalıntıdan kaynaklanmaktadır. Bunun tohumla olan ilgisi, üretilen çeşidin hastalıklara dayanıklı olup olmamasıdır. Üretimde kullanılan çeşit hastalıklara dayanıklı ise ilaç kullanımına çok fazla gerek duymadan çevre ve insan sağlığına dost üretim yapmak mümkün. 
Hibrit tohum ile ilgili değerlendirmeniz nedir?
Bugün tarımsal üretimde kullanılan ve özellikle hastalıklara dayanıklı olduğu için tercih edilen hibrit tohumlar için kamuoyunda yanlış algı oluşturulmuş. Tarımsal üretimde kötü giden her şeyin sorumlusu hibrit tohumlara mal edilmektedir. Yerel çeşitler yetiştiği bölgenin hastalıklara dayanıklı ve o yöreye adapte olan çeşitler demiştik. Bugün yabancı ve yerli firmaların geliştirdiği ve üreticiler tarafından tercih edilen hibrit çeşitler farklı ekolojilere adaptasyon gücü yüksek olanlar ve hastalıklara dayanıklı olanlardır.  Yerel çeşitlerle bugün ki modern hibrit çeşitleri birbirinden ayıran en önemli özellik adaptasyon yeteneklerindeki farktır. O yüzden hibrit çeşitlerin verimleri yerel çeşitlere göre yüksektir. Hibrit çeşitler nerede yetiştirilirse yetiştirilsin verim performansları hep yüksektir diğer bir özelliği ıslahçılar geliştirirken hastalıklara dayanıklılığı ön plana koyuyorlar. Bu şekilde dış etkilerden kaynaklı patojenlerle doğal olarak bitki kendi savaşıyor ve üretimde ilaç kullanımı azaltıyor. Yerel çeşitlerin önemi, hem bu çeşitlerin yetiştirildiği bölgelerde yapılan organik tarımda kullanılmaları hem de ıslahçılar için iyi bir genetik materyal olmalarıdır. 
TARIMA DA KORUYUCU HEKİMLİK ŞART
Tarımda ilaç kullanımı neden insan sağlığını tehlikeye atmaya başladı, ilaç kullanımı nereye gidiyor? 

Tarımsal üretimlerde suçu tohuma atmak yerine, üretimde kullanılan ilaçların kullanımına Bakanlık tarafında Koruyucu Hekimlik gibi bir sistem getirilmeli. Tarımsal ilaçların reçetesiz satılması, ilaçların kullanılacak doz ve sürelerine ilişkin takip sistemlerinin oluşturulması gerekmektedir. Üreticinin keyfiyetine veya bayilerin yönlendirmesine bağlı ilaç kullanımı sınırlandırılmalıdır. Nasıl ki insanlarda koruyucu hekim varsa bitkilerde de olmalı. Her ilacı her bitkiye kullandırtmamak gerekir. Burada bayilere sınırlama getirmeli. Çiftçi, mühendisin yazdığı ilacı kullanmalı. Bu yüzden ziraat mühendisinin tarlaya gidip bitkinin hangi ilaca ihtiyacı varsa yerinde görüp reçetesini çiftçiye vermesi gerekiyor. Gereksinim yoksa ne diye ilaç kullanılsın. Çiftçimiz maalesef ufacık bir şey görse hemen ilacı basıyor ve hatta daha fazla doz kullanılıyor. Bilinçsiz tarım yapıyor. En çok uyulmayan kurallardan bir tanesi de şu: kullanılan kimyasal ilaçların kullanıldıktan sonra hasatla arasında belli bir sürenin geçmesi gerekli. Bu süre ilaç kutularının üzerinde yazar. O süre içerisinde atılan kimyasal parçalanıyor insan sağlığına zararsız hale geliyor ondan sonra hasat yapılığında insan sağlığına zarar vermiyor Ancak üreticimiz bugün ilaç atıyor yarın hemen hasat yapılıyor. Bu son derece tehlikeli.