Tersane işçilerinin  yaşamı ipotek altında      

İzmir’in ‘hayalet gemileri’ Aliağa’da ekonomiye kazandırılıyor. Fakat Avrupa ülkelerinin dahi ‘zehirli atık’ barındırdığı gerekçesiyle kabul etmediği metruk gemiler, tersane işçilerini ölüme götürüyor

  • Oluşturulma Tarihi : 24.08.2019 09:06
  • Güncelleme Tarihi : 24.08.2019 09:06
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Tersane işçilerinin  yaşamı ipotek altında       haberinin görseli

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
Dünyanın en önemli ticari liman kentlerinden biri olan Aliağa’da ‘hayalet gemiler’ sorunu bir türlü çözülemiyor... Zaman zaman fırtınalı havaların etkisiyle başıboş bir şekilde sürüklenerek deniz trafiğinde tehlike yaratan atıl durumdaki gemiler, özel şirketler tarafından alınarak geri dönüşüme uğruyor. İçindeki kaptan köşkünden tutun, motoruna kadar her şeyiyle sökülen gemiler, tekrar kullanılacak hale getirilerek ekonomiye katkı sunuyor ama ölümleri de beraberinde getiriyor. Mürettebatsız kalan gemiler, iş güvenliği yeterince sağlanamadığı için tersane işçilerinin yaşamını tehlikeye atıyor. Aynı zamanda kanserojen maddeler de taşıyan gemiler, hem denizi ve deniz canlılarını, hem de bölge sakinlerini zehirliyor. Sadece Hindistan, Bangladeş ve İzmir’de yapılan gemi söküm, zehirli atıklardan dolayı diğer ülkelerde uygulanmıyor. Geri dönüşüme asla karşı olmadıklarını ancak sağlıksız bir iş ortamına ‘dur’ demek için mücadele ettiklerini vurgulayan Disk Emekliler Sendikası Aliağa Şube Başkanı ve aynı zamanda eski dönem meclis üyesi Sabahattin Yeşiltepe, “Dönüştürülme esnasında o kadar çok iş kazaları oluyor ve o kadar ölümler meydana geliyor ki. Ölenlerin sayılarını bir tarafa bırakın yaralananların hattı hesabı yok” iddialarında bulundu. Varlıklı iş insanları tarafından işçilerin belli meblağlarla susturulduğunu söyleyen Yeşiltepe, “Ekmek kapısı olarak gördükleri için bu konuda sessiz kalıyorlar. Aynı zamanda konu çok fazla basına da yansımadığı için herkes süt liman” ifadelerini kullandı. Bölgede demir mafyalarının türediğini de kaydeden Yeşiltepe, “Sen gidip toplayamazsın mesela. Onlar dışında başka insanlar toplarsa ortaya çok farklı şeyler çıkıyor” diyerek olayın bir başka boyutunu paylaştı. Aliağa Gemi Söküm yolunda, iş makinelerinin ve diğer araçların aynı güzergahı kullandıkları için kaza yaptıklarını belirten Yeşiltepe, ‘vahşi kapitalizmin’ yaşandığı bölgeye dair çağrıda bulundu. Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu’nun temsilcilerinden Hasan Küçükşahin ise yaşanan kazaların görmezden gelinmesine sebep olan en büyük etkenin feodal ilişkiler olduğunu söyledi. 



TONLARCA DEMİRİN ALTINDA KALIYORLAR  
“Dönüştürülebilir hale getirilmesi çok iyi. Buna lafımız yok. Ancak dönüştürülürken yapılan işlemlerin kötülüğünden bahsediyoruz” diyerek sözlerine başlayan Sabahattin Yeşiltepe, “İş sağlığı ve iş güvenliği çok önemli bir konu. Ve bizler tam bu noktada gemi sökümü eleştiriyoruz. Bölgeye artık kullanılamayacak durumda olan bir gemi geliyor ve bu geminin güvenlik altına alınması lazım. Gelen gemilerin hangi amaçlı gemiler olduğunu da bilmiyoruz. Çeşitli kimyasal atıklarla gelen gemiler de var. Belli bir ömrü tamamladıktan sonra gemi sahibi tarafından başıboş bırakılıyor. Gemiler gelip burada sökülüyor, demir-çeliklere gönderilerek dönüştürülüyor. Ama bu dönüştürülme esnasında o kadar çok iş kazaları oluyor ve o kadar ölümler meydana geliyor ki. Ölenlerin sayılarını bir tarafa bırakın yaralananların hattı hesabı yok. Çalışan arkadaşlar ise gemi sökümü ekmek kapısı olarak gördükleri için bu konuda sessiz kalıyor. Ahbap-çavuş-hemşeri ilişkileri de var. İş sahibi varlıklı olunca da kişinin şikayetçi olması daha da imkansızlaşıyor. Çünkü belli bir meblağla susturuluyorlar ve konu kapanıyor. Aynı zamanda konu çok fazla basına da yansımadığı için herkes süt liman şeklinde gidiyor. Bizler ise bunun böyle olmadığını anlatıyoruz. Orada çalışan arkadaşların mağdur olduklarını biliyoruz. Orada yaşananları görüyoruz. Gemiden düşüyorlar. İş güvenliği konusunda tedbir alınamıyor. Evet, baretler takılıyor, iş elbiseleri giyiliyor, eldivenler takılıyor -ki bu da zamanla oldu… Ancak yetersiz. Bu yetersizliğin bir an önce giderilmesi gerekiyor. Sağlanamadığı takdirde adam tonlarca demirin altında kalıyor ve ezilip, ölüyor. Düşünün ki çıkan ürünü elektrotlarla eritiyorlar ve demiri dönüştürüyorlar. Bu çok ağır bir süreç” yorumunda bulundu. 



DEMİR MAFYASI TÜREDİ 
Bölgede türeyen demir mafyalarından da söz açan Yeşiltepe, “Gemi satın alındıktan sonra sökülen demir ya da çelik malzemeler hattanelere götürülür. Geminin içindeki çeşitli maddeler (ağaç kaplamalar, kaptan köşkleri, gemi motorları ve türbinleri) hattanelere satılmak için götürülürken yol kenarlarına düşüyor. Onları belli başlı insanlar topluyor. Sen gidip toplayamazsın mesela. Onlar dışında başka insanlar toplarsa ortaya çok farklı şeyler çıkıyor” dedi. Aliağa Gemi Söküm tesislerine giden yolun iş makineleri ve diğer araçlar için tehlikeli bir güzergah olduğunu hatırlatan Yeşiltepe, şunları ekledi: “O yolun ayrı bir yol olmasını istiyoruz. Çünkü diğer araçlar da geliyor. Araçlarımızın tekerlekleri patlıyor veyahut gemiden çıkan demir, çelikleri toplayan bir tırın arkasından ilerlediğinizi düşünün. Tırdan düşen bir parça canınızı ve malınızı tehlikeye sokacak. Bu nedenle bölgede çok fazla trafik kazaları da yaşanıyor. İş makineleri ve trafik aynı güzergah üzerinde gittiği için oldukça tehlikeli.”



İŞÇİLER VE VAHŞİ KAPİTALİZM
Ciddi bir rantın yaşandığı bölge için ‘vahşi kapitalizm’ tanımını kullanan Yeşiltepe, “Vahşi kapitalizm örgütlenmemiş toplumların içerisinde var olan bir yaşam şeklidir. Bir tekelci kapitalizm vardır, kendi içerisinde örgütlenmiştir, sendikaları vs. kabul eder, bunun içinde kaliteli bir şeyler üretmek için çabalar, kendi malını dünya pazarlarına satar ve patent üretmeye çalışır. Ama öbür tarafta vahşi kapitalizm her şeyi de yapabilir. Üretimde çalışan insanları önemsemez, insan yerine koymaz. İşte tam olarak burada da öyle. O rant o kadar çok elde edilmiş ki. Elde edilecek rant için de çalışanların insani boyutu göz önünde tutulmuyor. Elde edilen rantlar, çalışan insanların sağlığı ve iş güvenliği için harcansa orada daha iyi şeyler üretilir. Ancak vahşi kapitalizm buna müsaade etmiyor. Diyor ki ‘hepsi benim olacak, sen kimsin? Ben söyleyeceğim sen yapacaksın, sen benim kölemsin’. Ve çalışanlar bu sisteme itaat etmek zorunda kalıyor. İşsizlikten dolayı insanlar çaresizce susuyor” cümlelerine yer verdi. 
“KİRLENEBİLİRİZ BİZ, ÖLE DE BİLİRİZ…”
Gemi söküm olayının çok az yerde yaşandığını kaydeden Yeşiltepe, “Ağır sanayi kenti olduğu için ve körfezimiz olduğu için İzmir Aliağa’da uygulanıyor. Onun dışında Bangladeş’de ve Hindistan’da da var. 3 ya da 4 yerde var” dedi. Birçoğu kanserojen atık taşıdığı için diğer ülkelerin gemileri kabul etmediğini ancak Türkiye’nin izin verdiğini belirten Yeşiltepe, “Rusya’dan, Amerika’dan dünyanın her yerinden gemiler geliyor. Çünkü insanlar zehirli atık üreten gemilerden kurtulmaya çalışıyorlar. Mesela PETKİM dediğimiz şey dünyada bir İran’da var, bir de bizde. Bildiğim kadarıyla başka bir yerde yok. Neden? Elde edilen petrolü kimyasallaştırarak çeşitli ürünler elde ediyorlar. Bugün Azerbaycan’ın Star’ı buraya getirip  ‘ben ülkeyi kalkındırıyorum’ demesi masal. Çünkü İran ambargo altında olduğu için bütün yük Türkiye’ye düşüyor. Petrolden 20’ye yakın çeşitli hammadde çıkarılıyor. Bunların hepsi de kimyasal olduğu için çevreyi kirletiyor. Peki, Avrupa neden böyle bir zenginliği koruma gereği hissetmiyor? Çünkü hali hazırda biz varız. Üçüncü dünya ülkesiyiz. Kirlenebiliriz biz, öle de biliriz…” diye konuştu. Üretim aşamasındaki insanların sağlıklı bir şekilde hayatlarını idame ettirebilmeleri için ‘neler yapılabilir’ konusunda çalışmaların başlatılması gerektiğini kaydeden Yeşiltepe, “Orada çalışan arkadaşlara sesleniyoruz, örgütlenin! Diyebileceğimiz ancak bu” çağrısında bulundu. 
MİNNET DUYGUSU ÖLÜME GÖTÜRÜYOR!
Aliağa’da gemi söküm işçiliği işsizlerin hayata tutunabileceği belki de son çare. Tesislerde çalışan yaklaşık bin 500 işçinin büyük bir çoğunluğu ya işini kaybedenler ya da Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinden daha iyi bir hayat hayaliyle buraya gelenler. Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu’nun temsilcilerinden Hasan Küçükşahin ise memleketlerinden eş, dost, ahbap ilişkileriyle getirilen işçilerin işverenlerine karşı her zaman minnet duygusu güttüklerini belirterek, “Feodal ilişkilerin doğal yansıması sonucu meydana gelen kazalarda hayatını kaybedenlerin yakınları ya da uzuvlarını kaybedenler haklarını aramakta ısrarcı olmazlar. Yaşanan kazaların görmezden gelinmesine sebep olan en büyük etken budur” dedi.