Sayfa Yükleniyor...
Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş, son dönemde televizyon kanalarında sıkça görmeye başladığımız psikolojik şiddet içeren dizileri eleştirerek, “Toplum olarak gülmeye ihtiyacımız var” dedi
BURCU YANAR/ÖZEL HABER
Son dönemde televizyon kanalarında sıklıkla rastladığımız Masumlar Apartmanı, Camdaki Kız, Kağıt Ev, Kırmızı Oda gibi psikolojik gerilim içeren diziler hakkında pek çok köşe yazısı yazıldı ve eleştiriler yayınlandı. Şimdi ise Change.org internet sitesi üzerinde Saliha Yelek tarafından başlatılan “Ahlaksızlığa özendirme ve kötü örnek içeren diziler/haberler hakkında yaptırım uygulanması” başlıklı imza kampanyası gündeme geldi. Kampanyanın açıklamasında “Türk özel televizyonlarında yayınlanan dizilerin (Sefirin Kızı, Zalim İstanbul, Çukur, Ramo, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Yasak Elma, Zümrüdüanka vb.) eşler arası aldatmayı, yalan söylemeyi, hırsızlığı; kadına, erkeğe, çocuğa karşı fiziksel ve psikolojik şiddeti, devletin yegane kurumları olan polis ve askeri yapısına karşı gelinebileceğinin vb. daha bir çok toplumsal etiğe uygun olmayan fiilin yayınlanarak yaygınlaştırılmaya çalışılması toplumu olumsuz yönde etkilemektedir. Dizilerdeki karakterleri, yukarıdaki T.C. Anayasasına göre suç barındıran fiilleri işledikleri halde "iyi insanlar" olarak gösterilmesinden doğan özendirmeyi engellemek başta RTÜK olmak üzere, devletin geleceği olan gençleri kötüye yönlendirmesinin engellenmesi de T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın en temel vazifelerindendir” ifadelerine yer verildi.
PSİKOLOJİK BİR OYUN!
Uzman Pedagog ve Aile Danışmanı Sedat Baş, son dönemde Türk televizyonlarında sıkça yerini alan psikolojik gerilim içerikli dizilerin toplum üzerindeki etkisini değerlendirdi.
Sedat Baş, özellikle evlere kapandığımız bu pandemi sürecinde ağır drama yüklü dizilerin insan psikolojini olumsuz etkilediğini belirterek, “Zaten insanlık olarak hepimiz zor bir dönemden geçiyoruz ve oldukça karamsarız. İnsanlar işlerini kaybetti, yakınlarını kaybetti ve bu senaryoların içerisinde herkesin kendince bir şeyler bulabileceği drama şekli de var” dedi.
Bu tarz dizilerin öğretici olmadığını savunan Sedat Baş, insanların bu kurguları fazlasıyla gerçekçi bulduğunu söyledi. Dizilerde geçen ‘Gerçek bir hayat hikayesi’ ibaresinin psikolojik bir oyun olduğunu da vurgulayan Baş, “Dizi yapımcıları ve senaristler böyle şeylere başvurarak çok daha fazla reyting alınacağının farkında. Bu sebeple her başlangıçta bir toplumsal kodlama yaratılıyor. Bu dizilerin sayısı çok fazla. Bir yandan baktığımızda toplumsal farkındalık anlamında güzel. Çünkü insanlar arasında psikoloğa veya bir danışmana gitmek ‘delilik’ olarak nitelendiriliyordu. Şimdi ise psikolojik desteğe başvurmanın olağan bir durum olduğu anlaşıldı. Ancak bunun yanında kurguya ve senaryolara baktığımızda hep hüzün ve dert konu ediliyor” diye konuştu.
Gençlerin büyük bir çoğunluğunun hayata güven duymadığını ve giderek insanlara olan güvenlerinin de azalmaya başladığını kaydeden Sedat Baş, “İçinde şiddet, tecavüz, adam öldürme, aldatma gibi konuları ne kadar göz önüne getirirseniz toplumda da bunların sayısı doğru orantılı olarak artıyor. Çünkü insanlar artık bunda duyarsızlaşıyor. Siz ne kadar çok şiddeti görürseniz yanınızda birisi bir başkasına şiddet uyguladığında dönüp bakmayacak hale gelirsiniz. Çünkü bu bilinç altınıza ‘nomal’ olarak kodlanmış olur” dedi.
YETKİLİLERE SESLENDİ
Dizilerin hepsinde tüketime ve zenginliğe özendirmenin söz konusu olduğunu da belirten Baş, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Aile Çalışma ve sosyal hizmetler Bakanlığı ve diğer yetkili kurumlara seslenerek, “Dizilerde hazır yoldan hiç çaba sarf etmeden zengin olma durumu özendiriliyor. Topluma baktığımız zaman da bunun yansımalarını çok net bir biçimde görüyoruz. Dolandırıcılık aldı başını gidiyor. Çünkü üniversite mezunlarını iş bulamıyor ancak sosyal medyaya yönelen ya da kısa yoldan para kazanmanın yolunu bulan herkes bunu uyguluyor. Hz. Mevlana’nın çok güzel bir sözü vardır: ‘Hamdım, piştim, yandım’ bu söz insan olmanın süreçlerini anlatıyor aslında ama dizilerde bu öğretilmiyor. Şiddet olayları dizilerden yok edilmeli. Dizilerin senaryosunun bir uzman kurul tarafından okunup yayınlanmadan önce denetlenmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Yapımcılara ve senaristlere de seslenen Baş, “Öğretici ve toplumu iyi yönde dönüştürebilecek içeriklere ye vermelisiniz. Bu belki kısa vadede size bir gelir getirmeyecek ama uzun vadede toplum içerisinde büyük bir dönüşüm gerçekleşecektir” dedi.
Kendine has ve özgün olmanın hayattaki en büyük zenginlik olduğunu da dile getiren Baş, “Dizilerdeki davranış kalıpları ve şaka biçimleri dahi topluma yayılıyor ve insanlar bunu taklit ederek ‘Ben farklıyım’ havasına bürünüyor. Oysaki o dizi bir kurgu ve gerçeklikte olmayan bir şey. Önceden televizyon dizilerine baktığımızda aşklar vardı, aile olmak vardı. Şimdi ise hep hastalıklı ve kurban rolüne bürünmüş karakterler gösteriliyor. Kimseye minnet etmeyen ve kendi ayakları üzerinde durabilen karakterler anlatılmıyor. Politikacılardan rica ediyorum. Buna bir dur desinler. Yoksa bizler de toplumsal olarak hastalanacağız” diye belirtti.
MİLLİ AHLAK HİÇE SAYILIYOR
Şu dönemde toplum olarak gülmeye ve umutlanmaya ihtiyacımız olduğunun önemle altını çizen Sedat Baş, “Yeşilçam filmlerine bile baktığımız zaman içinde umut ve sevgi içeriyor ama televizyon dizilerinde sürekli çarpık ilişkiler ve aile yapısını yok sayan bir durum söz konusu olduğunu görüyoruz. Örneğin, ‘Çukurova’ isimli dizide eş değiştirme konusu işleniyor ve aile kurumuz değersizleştiriliyor. Bu tarz şeyler toplumu kötü anlamda dönüştürüyor. Tüm bunları ne yazık ki gençler ve çocuklar da izliyor ve kritik olarak gördüğümüz durumu onlar normal olarak algılıyorlar. Asıl problem de burada başlıyor” ifadelerine yer verdi.
Haber Merkezi