Sayfa Yükleniyor...
Türkiyede son yıllarda adını sürekli duyduğumuz Tükenmişlik Sendromunu hakkında bilgiler veren Uzman Klinik Psikolog Aslı Yıkgeç Şen, hastalığın sadece ünlülerde görülemediğini, herkeste olabileceğini söyledi
YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL HABER
Ünlü oyuncu Meryem Uzerlinin Muhteşem Yüzyıl dizisinden tükenmişlik sendromu yaşadığını belirtip ayrılmasının üzerinden uzun yıllar geçti belki ama geride bıraktığı tükenmişlik sendromu kavramı herkesin beyninde yer etti. Hemen her durumda sıkça kullandığımız tükenmişlik sendromunu detaylıca araştırdığımızda gerçekten sadece oyuncuların yaşadığı bir durum olmaktan ziyade herkesin yaşayabileceği bir psikolojik durum olduğu göze çarpıyor. Son zamanların en çok duyulan sendromlarından bir tanesi olan tükenmişlik sendromunun sadece yoğun çalışan oyunculara ait bir durum olmadığına dikkat çeken Uzman Klinik Piskolog Aslı Yıkgeç Şen, Bu durum sadece çok çalışan aktör ve aktrislerin yaşadığı bir sendrom olarak tanınsa da aslında ilk defa 1970 yılında Amerikalı psikolog Freudenberger tarafından sağlık çalışanlarının yaşadığı bir durum olarak tanımlanmıştır. Başkalarına yardım etmeyi içeren iş alanlarında çalışanların aşırı stres ve
yüksek ideallerinin sonucunda yaşadıkları bir durum olarak tanımlamıştır Freuenberger.
Örneğin hastaları için çok fazla fedakârlıkta bulunan doktor ya da hemşirelerin yaşadığı
stres, tükenmişlik, başa çıkamama ve bezginlik hali. Daha sonraları benzer durumların
ünlüler, çok çalışan işçiler ya da ev hanımları gibi farklı iş alanlarında da görüldüğü
belirlenmiş. Bir ev hanımı olan bir kimse de tükenmişlik sendromu yaşayabilir bunun için bir
ünlü olmanız gerekmiyor diye konuştu.
NET BİR TANIMI YOK
Tükenmişlik sendromunun net bir tanımı olmadığına vurgulayan Aslı Yıkgeç Şen, Her ne kadar çok konuşulsa da tanılanması gereken tıbbi bir durum değil. Yoğun stres kişiyi yoğun baskı altına sokar, kişi baş edemeyeceği kadar tükenmiş, boş hissedebilir. Muhtemel sebepler yoğun çalışma ya da becerilerinin altında bir işte çalışma, zaman baskısı ya da iş arkadaşlarıyla yaşanan sorunlar olabilir. Kendi ihtiyaçlarını ihmal ederek kendini işe adamak beraberinde tükenmişliği getirir. Bunun yanı sıra tükenmişlik hissi başka tıbbi durumlarla ilintili de olabilir. Tükenmişlik sendromunun aksine depresyon ya da kaygı bozukluğu tanılanabilen bir durum. Tükenmişlik durumu depresyon ya da kaygı bozukluklarının belirtilerinden biri de olabilir. Tükenmişlik sendromu hakkında tam bir fikir birliği olmasa da genelde kabul edilen üç ana belirtisi var. İlki duygusal tükenmişlik; fiziksel olarak ağrılar, mide ve bağırsak problemleri görülebilir. İkincisi, işle ilgili aktivitelerden uzaklaşmak. İşe karşı isteksizlik, bencilce davranma, duygusal olarak kendini iş ortamından soyutlama gibi. Üçüncüsü performansta düşme, yaratıcılığın azalması, bezginlik, olumsuz düşünme ve yoğunlaşma eksikliği görülür. Bu belirtiler dikkatle değerlendirilmelidir zira depresyon, kaygı bozukluğu ya da kronik yorgunluk sendromunun belirtileri de olabilir. Bu durumda tedavi ve prognoz çok farklı olacaktır diyerek tükenmişlik sendromunun ne olduğuna dair açıklamalar yaptı.
HAYIR DEMEYİ BİLMELİYİZ
Kişinin tükenmişlik sendromu yaşıyorsa neler yapması gerektiğine de değinen Aslı Yıkgeç Şen, Kişi diğer sağlık problemlerinden bağımsız olarak iş hayatını değiştirmeli ya da daha iyi yönetmelidir. İş değiştirmek mümkün değilse ne yapılabilir? Tükenmişlik sendromunun önüne geçmenin yollarından birisi kişinin işiyle ilgili gerçekçi bilgiye ve gerçekçi hedef ve ideallere sahip olmasıdır. Günümüzde iş tanımlarının ve yaygınlaşan teknolojiyle birlikte çalışma saatlerinin sınırlarının gittikçe belirsizleşmesi, çalışılanın maddi karşılığının alınamaması elbette tükenmişlik sendromuna zemin hazırlıyor. Bunun yanı sıra kişinin kendi sınırlarını iyi bilmesi de çok önemli. Neyi yapıp neyi yapamayacağını, hangi duruma ne kadar katlanıp ne kadar katlanamayacağını bilmesi kendisini mutlu edebilecek en azından çok fazla strese sokmayacak bir iş ortamına sahip olmasına destek. Tüm bunların yanı sıra en önemlisi hayır diyebilme becerisi. Kültürel olarak da biz hayır demeye olumlu bakan bir toplum değiliz hele ki otorite figürlerine ancak kişi kaldırabileceğinden fazla yük alırsa strese ve ona bağlantılı olarak da tükenmişlik sendromuna girmesi kaçınılmaz. Hayır demek bizim hakkımız bunu kendimizi korumak adına kullanmamız kadar doğal ve sağlıklı bir durum olamaz diye konuştu.
Haber Merkezi