Sayfa Yükleniyor...
‘Sağlık Sisteminde Çöküş/Kamucu-Toplumcu Çıkış’ sempozyumunun sonuç bildirgesini kamuoyu ile paylaşan TTB, “Azı değil, daha fazlasıyla sorunların üst üste biriktiği tablo…” dedi
Türk Tabipleri Birliği (TTB), 14 Mart Tıp Haftası programı kapsamında ‘Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün’ başlığı ile ortaya konan ‘Sağlık Sisteminde Çöküş, Kamucu-Toplumcu Çıkış’ sempozyumunun sonuç bildirgesini yayımladı.
Sempozyumun sonuç bildirgesi şöyle: “Her geçen gün ağırlaşan sağlık koşulları ve eriyen ücretler. Her yıl ülke nüfusunun iki katından daha fazla sayıda hastaya hizmet vermeye çalışan acil servisler. Prim parası ödeyemeyenin ulaşamadığı, ödeyenin de parasıyla rezil olduğu sağlık sistemi. Mahşer yerini aratmayan poliklinikler. Beş dakikanın da altına indirilmiş muayene süreleri. Günlerce telefonla randevu almaya çalışan yurttaşlar. Sonrasında da aynı anda iki kişiye birden verilen muayene randevuları. Tanısı geciken, ilaca ulaşamayan, kontrol muayeneleri yapılmayan kronik hastalar. Aile hekimliğinde dayatılan ‘Eziyet Yönetmeliği’. Meslekleri yok sayılıp, ‘aile sağlığı elemanı’ olarak adlandırılan sağlık emekçileri. Yıllardır durmak bir yana daha da artan, sözelden fizikiye dönüşen şiddet. AK Parti döneminin eseri Yenidoğan Çetesi. Derinleşen bölgeler arası eşitsizlikler. Her yıl daha da artan önlenebilir bebek ve çocuk ölümleri.”
Bildirgede yer alan diğer detaylar ise şöyle: “Yukarıda ana hatlarıyla özetlenen azı değil, daha fazlasıyla sorunların üst üste biriktiği bu tablo son beş, altı yıldır ülke genelinde hemen herkesin bizzat yaşadığı ve tanığı olduğu karamsar bir durumun yansıması. Bu tablo tek bir duruma işaret ediyor: ‘Türkiye sağlık sistemi çöktü!’ Enkazın altında kalanlar yalnızca hekimler değil; bütün sağlık emekçileri, hastalar ve yurttaşlar. Kazananlar ise özel hastane patronları ile ilaç ve tıbbi teknoloji şirketleri. Oysa Türkiye’de sağlık sorunu yaratan değil hastalıklardan koruyan ve iyileştiren; ‘Başka Bir Sağlık Sistemi Mümkün!’ Bütün sağlık emekçilerine insanca çalışma ve yaşam koşulları sağlamak da ülkede yaşayan herkese, bütün topluma yaşadığı, çalıştığı ve okuduğu yerde eşit, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti sunmak da mümkün. Bu sempozyum, yukarıda dile getirilen sorunların ve neden(ler)inin bütün çıplaklığıyla tartışılmasını sağlamak, ‘çöküş’ten ‘çıkışı’, ‘yeniden inşayı’ bilimsel bilgiler ışığında ve bilimsel yöntemi kullanarak nasıl gerçekleştirebileceğimizi paylaşabilmek amacıyla düzenlendi.
Bildirgenin devamında, “Gerçekleşen sunumlarda Türkiye’nin sağlık karnesinin üyesi olduğu OECD ülkelerinin oldukça gerisinde olduğu ve yıllar içinde de bu mesafenin daha da arttığı ortaya kondu. Beraberinde, ülke genelinde hekimlik yapabilme koşullarının ortadan kalktığı gerçeği; tıp fakültesi, Sağlık Bakanlığı ve özel hastane örnekleri ile acil servisler, birinci basamak ve işyeri hekimliği ortamlarına yönelik aktarımlarla 20 yıl öncesine göre, belirgin bir şekilde kötüleştiği gözlemlere dayalı olarak paylaşıldı. Benzer bir durumun sağlık sisteminin üç ana başlığında da yaşanmakta olduğu bilimsel bilgilere dayalı olarak aktarıldı… Sağlıklı bir toplum için öncelikle eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barışın hâkim olduğu, yeterli ve dengeli beslenme, barınma, temiz içme ve kullanma suyu, eğitim ve sağlık hizmetlerinin pozitif yurttaşlık hakkı kapsamında ayrım yapılmadan toplumun bütün üyelerine sağlandığı bir toplumsal yaşantıya olan gereksinim bilimsel bilgi ve tarihsel deneyimler ışığında ortaya kondu” bilgisi paylaşıldı.
Son olarak ise, “Öznesinin insan olduğu bir sağlık sisteminde geliştirici, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu, ayaktan ve yatarak tedavi edici ile sosyal ve fiziksel esenlendirici sağlık hizmetinin bütünlüklü bir şekilde bulunması gerekir. Sağlık sisteminin finansmanı genel bütçeden karşılanmalı, hizmet sunumu ile finansmanı birbirinden ayrılmamalıdır. Sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi yaşam, çalışma ve eğitim alanlarında kamu mülkiyetinde ve tek bir çatı altında bölgeye ve nüfusa dayalı ve merkez ve yerel dikkate alınarak basamaklı olarak gerçekleştirilmelidir. Sağlık hizmetlerinin sunumu da kamuya ait ve standardize edilmiş sağlık kurumlarında, kamu eliyle; ekibe dayalı ve ekibin katılımıyla, ana dilinde, sürekli, toplum ve yerel yönetimlerin katılımı sağlanarak, kişi ve çevreye yönelik olarak gerçekleştirilmelidir. Özel hastaneler, 1996 yılı öncesindeki gibi hizmet sunumu ve finansmanına tabi olmalıdır. Sağlık emekçilerinin her biri sağlık ekibinin asli üyeleri olarak kabul edilmeli, tek işte ve tam süreli çalışacak şekilde ve emekliliğe de yansıyan yeterli ücretle istihdam edilmelidir” ifadelerine dikkat çekildi.
SULTAN GÜMÜŞ KAYA